Ankara 19 Mayıs Stadyumu, 1936 altı yılında tamamlanır.
8 Temmuz 1954 yılında bir gece maçı, Ankara Demirspor ve Gençlerbirliği arasında oynanır maç 2-2 berabere biter.
Bu stadın kullanıcıları, yıkılana kadar MKE Ankaragücü ve Gençlerbirliği’dir.
Açılışından yıllar yıllar sonra bende iki erkek yeğenimi alıp Gençlerbirliği Beşiktaş maçına
götürdüm.
Stadın çevresinde bulunan şemsiye şeklinde dut ağaçlarında dutlarda olmuştu. Bu dutlar siyah dutlardı.
Şeker gibi tatlı mı tatlıydılar.
İki yeğenimle dutlara daldık.
Yediğimiz dutlardan dolayı ağzımız yüzümüz kıp kırmızı olmuştu.
Dut yapraklarıyla ellerimizi dudaklarımızı silmeye çalıştık.
Ama sanki yüzümüz dudaklarımız dayak yemişiz de kanamış gibiydi.
Neyse ki meyvemizi da maça girmeden yemiştik.
Ailecek Beşiktaş taraftarı olduğumuz için yeğenlerde otomatikmen Beşiktaş’ın çok ateşli fanatik taraftarı oldular.
Yeğenlerimden biri yedi diğeri dokuz yaşındaydı.
Maç günü Beşiktaş türbinlerinde yer bulamadığımız için Gençlerbirliği taraftarları arasında yer bulabildik.
İki yeğenimin üzerinde de Beşiktaş forması var ve umarım bir sıkıntı yaratmaz diye düşünüp stadın kapısından içeri girdik.
Gençlerbirliği taraftarları yeğenlerimin üzerindeki Beşiktaş formalarına bakıp tepeden tırnağa bizi süzdüler.
İçimden;
-“Keşke içeri girmeseydik” diye düşündüm.
Âmâ iş işten geçmişti. Geri dönmek olmaz nasılsa küçük çocuklardır diye bize bir şey demezler dedim.
Zaten içeride taraftarlar coşmuş bir halde kısa süre sonra bizim varlığımızı unuttular. Derin bir “ohhh” çektim.
Stadyumda maç izlemek harika bir duygu.
Televizyonda o havaya giremiyorsun.
Statta dezavantaj ,gol atıldığında sevinçten ve o coşkudan fileleri havalandıran golü bazen
göremiyorsun. Televizyondaki gibi tekrarını izleyemiyorsun.
……..
Çocukluk yıllarımızda büyüklerimizin yanında kahvehanelerde televizyonda maç izlemek büyük bir ödüldü.
Kahveci, çocuk olduğumuz için bizleri içeri almaz, tanıdık hatırlı kişiler araya girer, sigara
dumanları arasında bir köşede maç izleme şansını az da olsa yakalardık.
Eğer bir de gazoz içmişsek değmeyin keyfimize.
Çoğu zaman da kahvehanenin kirli penceresinde içeriye giremeyip, çok uzaktan
televizyonun sesini duymadan sessiz film gibi maçı izlemeye çalışırdık.
……
Gençlerbirliği Beşiktaş maçının ilk yarısı sıfır sıfır bitti.
Yeğenlerim tuvalete gitmek isteyince, üzerlerine giydikleri Beşiktaş formalarıyla tuvalete gitmek tehlikeli olabilir sataşan olur diye, hemen giydikleri formaları üzerlerinden çıkarıp şortlarının üzerinden bellerine doladım.
Üst kısımları çıplak halde çocukları tuvalete götürdüm.
Havanın sıcak ve güneşli güzel olmasından dolayı, çocukların üst kısımlarının çıplak kalması bir sorun yaratmadı.
Tuvalet işimizi bitirip yerimize gelirken tel örgülerin yanında bulunan simitçiden üç simit ve üç ayran aldık.
Maç arasında afiyetle yedik.
Hava güzeldi ama güneşten çocukların o minik bedenlerinin yanmasını istemedim.
Anneleri çocuklarını bana emanet etmişti. Yanmış bedenleriyle çocuklara bu kötülüğü yapamazdım.
İkinci yarı başladı.
Yeğenlerime bellerine doladığımız formaları çıkarıp tekrar giydirdim. Karşılaşmanın sonlarına geldiğimiz dakikalarda tribünler iyice coştu. Artık gol zamanıydı. Gençlerbirliği sporcuları sahada, seyirci avantajıyla adeta destan yazıyordu. Beşiktaşlı taraftarlar tam tezahürata başlıyordu.
Gençlerbirliği taraftarları seyirci avantajıyla hemen karşı tarafın sesini bastırıyordu. Bu atışmalar sonunda bir anda stadyum sessizliğe büründü.
Beşiktaşlıların bulunduğu tribününden sevinç çığlıkları yükselemeye başladı.
Ne oldu, nasıl oldu anlayamadık. Beşiktaş, Gençlerbirliği filelerini havalandırıp bir gole imza
atmıştı.
Biz stadın içinde, evin bir köşesinde bulunan en ufak bir darbede kırılacak vazo gibiydik.
Her an başımıza yeğenlerimin giydiği Beşiktaş formaları yüzünden bir şey gelebilirdi.
Yeğenlerim bir an da “Gooll” deyince hemen ağızlarını kapattım.
Gol sevincimiz kursağımızda kaldı.
Bizim çocukların üzerlerinde bulunan Beşiktaş formalarını hemen çıkartıp tekrar bellerine
doladım.
Kalelerinde bir gol gören, üzgün, şaşkın Gençlerbirliği seyircisinin tepkisi ne olur kestiremedim.
Hakemin bitiş düdüğüyle Gençlerbirliği seyircisi stattan ayrılırken, biz de aralarına karışıp sesiz sakin bir şekilden kapıdan kalabalığa karıştık.
19 Mayıs Stadı’nın Ankara tren garı kapısı tarafına yürüyüp, Beşiktaşlı taraftarların arasına karıştık.
Doksan dakika içimize hapsettiğimiz ,sesimizi ve sloganları yeğenlerimle beraber haykırarak
özgürlüklerine kavuşturduk.
ALİ YILMAZ KİMDİR?
Yaşantıma Ankara’da başlamışım.
İlk, orta, lise, üniversite Ankara’da bitti.
Nasıl büyüdüm bilmiyorum.
Bir de baktım evlenmişim. Bir kızım, 18 yıl sonra da bir oğlum olmuş.
İşe gireli epeyce bir zaman olmuş emekliliği de hak etmişim ama emekli değilim.
Müzisyenim, dağcıyım, resim çizerim. 16 yıl radyoda (Ezgim ,Mozaik Ekin ve Polis Radyosu) klasik ve dünya müzikleri programı hazırlayıp sundum.
Şimdilerde TV6’da “İpek Yolu” kültür sanat programını hazırlayıp, sunuculuğunu yapıyorum. Meteoroloji radyosunda ve YouTube kanalı Nokta tv’de hazırlayıp sunduğum “İpek Yolu” programı.
Sonsöz gazetesinde köşe yazarlığı.
İki şiir bir mizah kitabı yazdım öykü kitabım da yolda.
ANKARA DEVLET OPERA VE BALESİ ,ULUS/ANKARA.
yilmazali1960@hotmail.com
ALİ YILMAZ