Hafta içinde TSYD Ankara Şubesi Yönetim Kurulu olarak Gençlerbirliği Teknik Direktörü Ümit Özat’ı ziyaret etmiştik.
Ağırlıklı olarak medya ile ilişkileri konuştuk.
Çok sıkıntılıydı Ümit Hoca, aynı zamanda da açık sözlüydü.
Tüm özelini çekinmeden anlattı.
Çoğu özel konular olduğu için bunları yazacak değilim.
Ama görüşmeden ayrılırken edindiğim, Ümit Hoca ile de paylaştığım ayrıntı, omuzlarında fazla yük olduğuydu.
Aslında Kulüp Başkanı ya da idarecilerin üstlenmesi gereken birçok konuyla bizzat Ümit Hoca’nın ilgilenmesi, şaşırtmıştı beni.
İçimden “Hoca bütün bu konulara kafa yorarken, Lig’de kalma mücadelesi veren takımını maçlara hazırlayabilmek için vakti nasıl buluyor” diye sormuştum..
Bana göre, Gençlerbirliği’nin yeni İlhan Cavcav’ı Ümit Özat olmuştu.
Bu gözlemimi paylaştıktan sonra gelelim Lig’in hem zirvesini, hem de dibini derinden sarsan maça.
Gençlerbirliği, en zor günlerini geçirdiği bir dönemde Galatasaray’ı 1-0 yenerek kendisi adına altın değerinde üç puan alırken, Başakşehir’I liderliğe taşıdı, Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin şampiyonluk umutlarını artırdı.
Süper Lig Ankara’da yeniden şekillendi.
Yukarıdaki gözlemimi paylaşma nedenime gelince.
Rahmetli İlhan Cavcav futboldan çok iyi anlardı.
Değişik de huyları vardı.
Lig sonunda belki şampiyonu belki de kümeden düşecek takımı belirleyecek bir maç öncesinde durup dururken 3-4 en iyi oyuncusunu kadro dışı bırakırdı.
Hafta boyunca herkes İlhan Cavcav’ın bu uygulamasını tartışırdı.
Çalıştığı teknik adam da dahil herkes şaşar kalırdı.
Sonunda kadroya giren oyuncular öyle bir futbol sergilerdi ki, herkes İlhan Cavcav hakkında yazdıklarından, konuştuklarından utanırdı.
Adeta yedirirdi İlhan Cavcav, yazanlara yazdıklarını, konuşanlara konuştuklarını.
Gençlerbirliği de maça ancak İlhan Cavcav’ın yetkisine sahip olacak bir kişinin yapabileceği kadro revizyonu ile başladı.
Ankara’da herkesin niye A Milli Takım kadrosunda değiller diye Lucescu’ya sitem ettikleri Uğur Çiftçi ve Ahmet Oğuz yedekti.
Yanlarında yine Ümit Özat’ın vazgeçilmezleri Skuletic, Scekic ve Khalili oturuyordu.
Aydın Karabulut ise yedek kalmak bir yana tribüne gönderilmişti.
Bu oyuncuların yerine Alper Uludağ, Kamal Issah, Manu, Deniz Yılmaz, sakatlıktan dönen Jailton ile kart cezası biten Palitsevich’i ilk 11’de sahaya sürüldü.
İlk 11’deki 6 değişiklik, büyük riskti.
Fatih Terim döneminde sadece Fenerbahçe karşısında gol atamayan, diğer maçlarda çok rahat pozisyon ve goller bulan Galatasaray’a karşı 19 Mayıs’a çıkan bu kadro, kimileri tarafından “Ümit Hoca bu maçı gözden çıkarmış, önündeki maçlara bakıyor” diye bile yorumlandı.
Ancak dakikalar ilerledikçe, kazın ayağının hiç de öyle olmadığı ortaya çıktı.
Manu’nun bencilliği olmasa daha ilk yarı Gençlerbirliği bir iki gol bulabilirdi.
Gol makinesi Galatasaray ise koskoca maçta sadece 3 yarım yamalak pozisyon bulabildi.
Maçın bencil ismi Manu’nun 90 artı 2’de gelen golde büyük katkısı vardı, inkar etmemek gerek.
Orta sahadan aldığı topu ceza sahası içine kadar mükemmel taşıdı.
Ancak, yine bencillik yapıp topu kimseye vermeden kaleye şut çekecekti ki, bir anda topu kaybetti.
Top da şans eseri Alper Uludağ’ın önünde kalınca Başkent ekibi, 1 puan için göbek atacağı bir maçta, 3 puanın sahibi oldu çıktı.
Fatih Terim, belli ki Ümit Özat’ın çıkardığı kadroyu hiç beklemiyordu.
Geride çok adamla duran, alan daraltan, arkaya adam kaçırtmayan Gençlerbirliği’nin kilidini bir türlü açamadı.
Aslında çok da formda değildi İmparator.
Rodriguez değişikliği tam bir fiyaskoydu.
İlk yarıda değiştirse herkes anlayışla karşılardı.
Varlığıyla yokluğu belli değildi ilk 45’te Rodriguez’in.
Ama ikinci yarıya fırtına gibi başlamış; tam da Gençlerbirliği defansını allak bullak ettiği dakikalarda yerini Eren Derdiyok’a bıraktı.
Ardından Sinan Gümüş’ü aldı oyuna Fatih Terim.
Forvete sürekli takviye yaparken orta sahayı boşalttı.
Sonucunda Gençlerbirliği kaptığı her topla Muslera’yı zorladı.
90 artı 2’de de golü buldu.
Ümit Özat, bu galibiyetle kredisini bir hayli artırdı.
Kendisini çok ağır şekilde eleştirenleri, en azından bir iki hafta daha susturmuş oldu.
Hani hafta içi Gençlerbirliği Yönetimi “Düşsek de Yine Ümit Özat ile devam”diye açıklama yapmıştı ya!
İnsan “Allah muhafaza ya Gençlerbirliği kaybetseydi, şampiyonluğa bu kadar etki edecek maçta alınan bu riske kimler ne derdi, Ümit Özat’ın hali nolurdu” diye de düşünmeden edemiyor.
1 Yorum
Gençlerbirliği’nin ne yazık ki bir yönetimi yok..
Sizin de yazdığınız gibi doğruları ve yanlışları ile Ümit Özat Hoca, yönetimin de yüklenmesi gereken pek çok yükün altında kalmış durumda.
Bence Hoca’nın en büyük hatası her maç bir puan alırsak 34 puanla ligde kalırız hesabı ile lige başlamaktır. Ayrıca her fırsatta benim savunma hattım şu kadarcık lira, bilmem kim filanca adama benim 6 oyuncumdan çok para verdi gibi geyik muhabbetlerine de hiç gerek yoktu. Kaldı ki ucuz etin yahnisi yavan olur, ucuz mal alacak kadar zengin değilim vs diye de sözler vardır.
Önemli olan bir zamanlar İlhan Bey’in yapabildiği gibi “aklı başında”, düzgün ve kaliteli oyuncuları uygun rakamlara transfer edebilmektir. Tıpkı Geremi’yi Ankara’da şampiyonluğa oynayan bir takıma seni transfer ediyoruz diye kulübe getirdikleri gibi.
Ancak Cavcav ailesi babadan, oğula son yıllarda Gençlerbirliği’ne çok fazla zarar verdi. Gençlerbirliği demek Cavcav demek, Cavcav demek Gençlerbirliği demek kafasından bu kulübün bir an önce kurtulması şarttır.
Bu kafa ile böyle gidilirse rahmetli olmuş eski bir yöneticinin söylediği gibi Cavcav Bey’in heykelini de yüklenip gitmek durumunda kalabilir küçük Cavcav Bey.
Saygılarımla,