Ankaragücü, Eryaman’da Göztepe’ye 3-1 kaybetti.
Mustafa Kaplan’ın maç sonu açıklamasındaki gibi, “şaka gibi bir maç” oynandı Eryaman’da.
Bu sezonun en erken golünü yemek de Ankaragücü’ne nasip oldu.
Henüz 26. saniyede.
İnanın göremedim golü.
Masama oturdum, kadrolara şöyle bir bakalım derken gol yemiş Ankaragücü.
Ardından müthiş bir baskı, geçen sezonun ikinci yarısını hatırlatan futbol.
Canteros’un mükemmel pasları, Aydın’ın takımın hücum gücüne katkısı…
Orgill’in rakip defansın neredeyse tamamını üzerine çekerek boğuşması sonucu oluşan boşlukları iyi değerlendiren İlhan’ın peş peşe kaçırdıktan sonra attığı mükemmel beraberlik golü.
Bu golle birlikte Ankaragücü de bitti.
26. saniyede yenilen gol ile 31. dakikada atılan gol arasında geçen 30 dakika 24 saniyelik sürede harcanan efor Ankaragücü’nün pilini erkenden bitirdi.
26. saniyede gelen golün üzerine yatma içgüdüsüyle defansa çekilen Göztepe, ilk yarının son 15 dakikasında yeniden hücumu düşünmeye başlayınca peş peşe pozisyonlar bulmaya başladı.
Rakip ataklara başlayınca Moke’nin nasıl bir el bombası olduğu gerçeği ile yeniden yüzleşmeye başladık.
Görevi, orta sahada top kesmek iken, sürekli top kaptırarak, Ankaragücü defansına zor anlar yaşattı.
Aydın, takım hücumdayken göz doldururken, rakip hücuma kalktığında takımı hep eksik bıraktı.
Bu olumsuzluklara rağmen, ilk yarı eşitlikle bitince, en azından devre arasında Mustafa Kaplan önlem alır diye düşündük.
Belki de almıştı Hoca önlemini ama ikinci yarı da rakibin golü ile başlayınca biz Mustafa Kaplan’ın taktiğini öğrenmeye fırsat bulamadık.
İlhan, çok müsait bir pozisyonu daha ağır kalması sonucu harcayınca Ankaragücü’nün yapacak bir şeyi kalmadı.
Serdar Gürler’in harika golü, maçı 58. dakikada bitirdi.
O dakikadan sonra Mustafa Kaplan’ın yaptığı tüm değişiklikler, tüm taktiksel hamleler ters tepti.
Alanyaspor maçının ardından taraftarın önüne attığı genç futbolculardan ne bekledi, doğrusu ben anlamadım.
Evet, yine kaybetti Ankaragücü.
Bu sezonki dokuzuncu yenilgi.
Üst üste altıncı, Fatih Mert yönetimindeki beşinci, Mustafa Kaplan ile de üçüncü yenilgisini aldı Sarı Lacivertliler.
Ne yapsan çare etmiyor.
Yönetim değiştirdi bu kulüp, değişen bir şey olmadı.
Teknik direktör değiştirdi, sonuç yine hüsran.
Kadroda revizyonlar yapıldı, gençlere şans verildi, yenilgiler daha farklı geldi.
Olmuyor, çırpındıkça batıyor bu takım.
Aslında her değişikliğin getirdiği sinerji, takımı ileri götüreceğine geriye götürüyor.
Bu takım yaşlı, sadece Süper Lig’in değil, şaka maka da değil Avrupa Ligleri’nin en yaşlı takımı.
Bu takım rakipleriyle kafa kafaya oynarsa yorulur, işin içinden çıkamaz diyoruz anlatamıyoruz.
Yönetim değişti; teknik heyet, futbolcu yönetime bir galibiyet hediye etme derdiyle her maç hücum futbolu oynadı, her maç hüsrana uğradı.
Mustafa Kaplan, Metin Diyadin’in yapamadığını ben yapacağım dedi, o da olmadı.
Bu takımın puan alması için öncelikle defansını çok sağlam tutması, sonra sabırlı olması lazım.
Gerekirse bir stoper daha koy 11’e ya da ön liberolardan birini defansa gömülü oynat.
Göze hoş gelen futbol, hücum futbolu oynayacağım dersen 50. dakikada pilin bitiyor.
Bu maçlar kritik maçlar, alınacak bir puanın bile önemi çok fazla.
İlla ki 3 puan diye tutturursan, olmuyor işte, 1 puanı bile alamıyorsun.
Mustafa Kaplan beğendiğim bir teknik direktör.
Ama geçen hafta taraftarla yaptığı konuşma affedilmez bir hataydı.
Futbolcu, hele de genç futbolcuları taraftara şikayet etmek, bu kadar tecrübeli bir hocaya yakışmadı.
Kim yazmıştı unuttum, geçen hafta bir meslektaşım Sadrazam’ın 3 mektubu hikayesini hatırlatmıştı Mustafa Hoca’ya.
Herkes bilir, yeniden anlatmaya gerek yok hikayeyi.
Hoca ilk mektubu açtı, kendinden öncekileri “takımı iyi çalıştıramamışlar” diye şikayet etti.
İkinci mektubu açtı, “Futbolcuların kalitesi bu” diyerek çalıştığı oyuncuları taraftara şikayet etti.
Hikayede üçüncü mektupta, Sadrazam yolcu oluyor.
Mustafa Hoca’ya tavsiyem, şikayet etme çalış.
Sen demedin mi bu takım geçen sene çalıştığım takım diye.
Geçen seneki takımı birlikte tek antrenman bile yapmadan, hiçbir hazırlık süreci, kampı geçirmeden teslim aldın, bu kente “peri masalı” yaşattın.
Sen kendine inancını yitirsen bile ben hala sana inanıyorum.
Dertlenmeyi, sızlanmayı lütfen kes Hocam, çalışırsan başarırsın.
………………
Bu soğuğa rağmen Eryaman Stadı’na gelen taraftara binlerce kez teşekkür etmek gerek.
Maç sonunda yaptıkları tezahürattaki gibi, “ Bu taraftar daha ne yapsın?”
Yazılarımda Gecekondu’dan pek bahsetmiyorum, onlar yaşayan efsane oldular zaten.
Maraton’u eski günlere dönüş sinyali verdiği bu maçtaki performansından dolayı kutlarım.
Maraton’un kareografilerini özlemiştik, anımsattılar.
Sağ, Sol Kapalı, BEÇ, görevlerini layıkıyla yaptılar.
Yiğidin hakkını yiğide vermek gerekir.
Göztepe taraftarı da bu statta izlediğim en iyi deplasman tribününü yaptı.
O kadar organizeydiler ki, zaman zaman Gecekondu ile yarıştılar.
Mert ve Eren için yaptıkları tezahüratlar, maç sonu okudukları “İzmir Marşı” ile ayrıca alkışı hak ettiler.