Hep söylüyoruz, TFF 1. Lig farklı bir yarış alanı.
Son 10 yılda sadece 2 takım ligin ilk devresini lider bitirip, sezon sonunda da Süper Lig’e çıkabilmiş.
İkinci yarılar, takımların yaptıkları takviyeler sayesinde ilk devreye göre bambaşka havada geçiyor
Süper Lig’de takımlar ancak 2,2 – 2,3 puan ortalaması ile şampiyon olurken, TFF 1. Lig’de 2 puan ortalamasını son 10 yılda sadece 1 takım geçebilmiş.
Bu ligde, Süper Lig’de olduğu gibi peşin favoriler olmuyor.
Herkes herkesi yenebiliyor.
90 dakikaların sonuçlarını maçlardaki kırılma anları belirliyor.
Ankaragücü’ne liderliği getiren 12 haftalık yenilmezlik serisinde, kırılma anları hep lehine gelişti.
Son 3 haftada ise aleyhte.
Altınordu maçında da İlhan’ın topu direkten döndü, hemen ardından Mirkan, kalecinin çeldiği top tesadüf eseri önüne düşünce takımını 2-0 öne geçirdi.
Bu ligde herkes herkesi yenebildiği için kaybedilen bir iki maçla moralleri bozmamak gerekir.
Eğer bu yenilgilerden gereken ders çıkarılırsa 3 haftada kaybedilen 8 puan telafi edilebilir.
Ankaragücü’nde can sıkan, kafalarda soru işareti oluşmasına neden olan gol yollarındaki üreticiliğin, yaratıcılığın artık çok zayıflaması.
Geçen haftaki Erzurumspor maçında tüm pozisyonlar, Erdem’in kullandığı korner ya da serbest vuruşlarda oluşmuştu.
Altınordu maçı ne gariptir ki bir tane dahi korner olmadan tamamlanınca, Ankaragücü bu maçta o pozisyonları da bulamadı..
Maçın ardından Beinsports’ta özetleri izliyorum.
Yayıncı kuruluş, özetleri Altınordu’nun 64. dakikada attığı golle bitirmiş.
Uzatmalarla birlikte son 30 dakikada özetlere konulabilecek bir pozisyon dahi yok.
Halbuki bu süreçte hepsi hücuma yönelik 3 oyuncu alındı.
Rakip oyunu yarı sahasında kabullenmiş ama Başkent ekibi pozisyon üretemiyor.
Taze kan olarak giren Kehinde, Tisdell ve Kibong takıma istenilen enerjiyi veremiyor.
Putsila’da, Umut’ta çok ciddi form düşüklüğü var.
Defansta da ciddi sorunlar yaşanıyor.
Mehmet Sak, ilk yarıda geçirdiği sakatlıktan beri bir türlü kendine gelemedi.
Alternatifi olmadığı için de takımın en kötüsü olmasına karşın 90 dakika sahada kalabiliyor.
İlk yarıda hırsı ve kritik anlardaki golleriyle kalplerde taht kuran Alihan, artık bu özelliklerinden çok gereksiz yere gördüğü, cezalı duruma düşmesine neden olan kartlarıyla gündemde.
37’lik Sedat’ın hırsı, mücadele azmi takım arkadaşlarının yerine taraftarları ateşliyor.
Kaptanlarına biraz ayak uydurabilseler, bu maçlar alınır ama olmuyor.
Taraftarın da baskısıyla 5-10 dakika takım saman alevi gibi parlıyor, bir iki pozisyon kaçınca moraller bozuluyor, oyundan düşüyorlar.
Ankaragücü’nde formundan hiçbir şey kaybetmeyen tek unsur, taraftar…
Maç sonu yaşananlar göz yaşartan cinstendi.
2-0 kaybetmiş bir takımın, maç sonu taraftarlarca ayakta alkışlanmasını, ancak Almanya, İngiltere liglerinde görürdük, bu kez 19 Mayıs’ta izledik.
Maç boyu ıslıkladıkları Mehmet Sak’a 3’lü çektirirken, hem oyuncu hem de birçok taraftar ağlıyordu.
Bu duygusallık ister istemez takımı motive eder.
Elazığspor maçına da yansıyacaktır.
Ama yeterli olur mu bilemeyiz.
Dünkü maça kadar yönetim transfer yasağını kaldırma taraftarı değildi.
Dünkü maç çok ciddi soru işaretleri ile dolu olunca, sanırım yeniden şapkalarını önlerine koyup düşünürler.
Yoksa, İsmail Kartal’a çok iş düşecek.
İlk yarı başında hep “sabır, sabır” demişti, sonunda takımı ligin dibinden zirvesine taşımıştı.
Yeniden “sabırlı” günlere döndük.
Sabredip, bekliyoruz.