Ankaragücü, 3 haftalık galibiyet özlemini Adanaspor’u 2-0 yenerek giderdi.
Eleştirenlere de saygı duyuyorum ama ben Ankaragücü’nün Adanaspor karşısında oynadığı oyunu fazlasıyla beğendim.
Ankaragücü, en son 6 Kasım’daki Ümraniyespor maçında böyle bir oyun izletmişti.
O günden bu güne 5 ayı aşkın süre çoğu maçta istediği sonuçları alsa da izleyenlere keyif vermeyen bir Ankaragücü vardı sahada.
Kazandı, kaybetti, berabere kaldı, tek taktiği duran toplar ve son dakikalarda yaratılan karambollerdi bu takımın.
Bu yüzden de hafta içi kiminle konuştuysam, Başkanı, yöneticisi, taraftarı Adanaspor ve Altınordu maçlarından dolayı endişeliydiler.
Kimse, kesin olarak kazanırız diyemiyordu.
Endişelerde birinci sebep takımın son haftalardaki formsuzluğu, ikincisi eksiklerdi.
Bugüne kadar gollerinin neredeyse yarısını duran toptan atan Ankaragücü için duran topların olmazsa olmazı Erdem Özgenç’in yokluğu büyük handikaptı.
Kwabena Owusu da zor maçlarda kilidi açan oyuncuydu.
Hem Erdem Özgenç’in hem de Kwabena Owusu’nun olmaması doğal olarak can sıkıyordu.
Böyle bir ortamda Mustafa Dalcı’nın ne yapacağı da ayrı bir merak konusuydu.
Kadro açıklandığında kimileri için sürpriz görünse de beklentilere yakın bir 11’i sahada gördük.
Erdem Özgenç’in yokluğunda sağ bekte Murat Uçar’ın oynayacağını sokaktaki çocuk da bilebilirdi ama asıl konu Erdem’in yokluğunda duran topları kimin kullanacağıydı.
Bu yüzden Şahverdi Çetin’in ilk 11’de olması beklentiler arasındaydı.
Cem Ekinci gerçekten benim için de sürpriz oldu.
Geraldo’nun 11’de, Gboly Ariyibi’nin yedekte olması ise hakkın teslimiydi diyebilirim.
Yanıldığım konu, Şahverdi Çetin 11’de başlayınca takımın yine oyun planını duran top organizasyonları üzerine kuracağı yönündeki beklentimdi.
Ama gördüm ki Ankaragücü sonunda iyi oynamayı hatırlamış.
Sahada bambaşka futbol oynayan bir takım vardı.
Adanaspor 3-5-2 sistemi ile oynayan bir ekip.
Rakipten baskı yediklerinde kanatlar da geriye geliyor ve 5-3-2’ye dönüyorlar.
Bu durumda forvetlerle defans bloğunun önünde geniş bir boşluk oluşuyor.
Mustafa Dalcı ve ekibi rakibi öyle güzel analiz etmiş ki.
Geçen haftalardaki Aatıf Şeşu’yu santrafor oynatma hatasından vazgeçmiş, Ghayas Zahid ile birlikte o geniş boşlukta rahatça top çevirme görevi vermiş.
Ghayas Zahid de Aatıf Şeşu da son haftaların en efektif futbolunu oynayarak, hocalarının verdiği görevi en iyi şekilde yerine getirdiler, galibiyette önemli rol üstlendiler.
Gol attılar, asist ürettiler.
O boşluğu zaman zaman Şahverdi Çetin de doldurdu, sert şutlarıyla tehlikeler yarattı.
Maçın adamı kim diye sorarsanız şüphesiz Abdullah Durak’tı derim.
Tek kelimeyle muhteşemdi.
Cahit Sıtkı Tarancı şiirinde “Yaş otuz beş! /Yolun yarısı eder/ Dante gibi ortasındayız ömrün” diyor ya.
35 yaşındaki Abdullah Durak, son haflardaki performansıyla Cahit Sıtkı’ya “Ne demek otuz beş yolun yarısı, ben daha yolun başındayım” diye cevap verir gibiydi.
Rakip ataklarını kesmekle kalmayıp, attığı kilit paslarla ofansif anlamda da görevini üst düzey yerine getirdi.
Geraldo, “tamam gol atamıyorum ama ben bu takımın ilk 11’inin değişmez oyuncusu olmalıyım” der gibi, kanat bindirmelerini yine mükemmel yaptı.
İlk golde Cem Ekinci kadar onun da emeği vardı.
Cem Ekinci 373 gün sonra ligde gol atabiliyorsa, Mustafa Dalcı hoca şans verirse Geraldo’nun da 532 gününü dolduran gol orucunu sonlandıracağına yürekten inanıyorum.
Son dakikalarda o şansı yakaladı ama olmadı.
Maçın özeti;
Adanaspor maçında defans kendi işini yaptı, forvetler de kendi işlerini.
Kimse asist yapsın diye Erem Özgenç’i, gol atsın da maç kazanalım diye Sinan Osmanoğlu’nu, Yusuf Abdioğlu’nu, Yasin Güreler’i, Murat Uçar’ı aramadı.
İlk yarının bir bölümü dışında takım olarak güzel oynadılar, güzel oynadıkça keyif aldılar, daha da güzel oynadılar.
Ankaragücü kötü oynayarak kazandığında, “Birinci Lig’in futbolu bu” safsatasını yayanlara karşı bu takımın çok daha iyi oynayacak kapasiteye sahip olduğunu anlatmaya çalışıyordum.
Bugün sahada sergilenen futbolu görünce, haklı çıkmanın gururuyla ayrı bir keyif aldım.
Mağlubiyetlerde atıyorduk ya başlığı, “Bu yenilgi kime yazar” diye.
Evelemeye, gevelemeye gerek yok, bu galibiyetin yüzde yüz mimarı teknik direktör Mustafa Dalcı’dır.
Takım açık ara şampiyonluğa gitse de kimse “Süper Lig’de de Mustafa Dalcı ile devam edilmeli” diyemiyordu.
Takım son haftalarda böyle oynamaya devam ederse, tüm eleştirilerimi bir kenara koyar, her platforma savunurum.
Sosyal medyada dolaşan rakamların aksine maçta 11.257 biletli seyirci vardı.
Ücretsiz bilet yüklenen kadın, çocuk ve öğrencilerle birlikte 13-14 bin taraftar maçı izlemiştir.
Taraftar tek ses olunca statta müthiş ambiyans oluşuyor.
Rakip de hakem de bu ambiyansta eziliyor.
Ama her tribün grubu kendi şovunun peşine düştüğünde kakafoni, ses kirliliğinden başka bir işe yaramıyor.
Sevgili tribün grubu liderleri…
Siz belki bulunduğunuz tribünden bir şeyler yaptığınızı sanıyorsunuz ama tek başına yaptığınız şovlarla inanın sahaya hiçbir katkınız olmuyor.
Sevgili Kamil Karip, bu konuda görev sende.
Ne yap ne et, bu sezon bitmeden tribünlerde tek sesliliği sağla.
Zor ama ben sana inanıyorum, başarırsın.
Galibiyet ve güzel oyunda herkesin hakkını vermeye çalıştım, kendimi ve sevgili TRT Spor spikeri Alper Bakırcıgil’i unutmayayım.
TRT, hatasından vazgeçti, sevgili Alper Bakırcıgil’e yeniden Ankaragücü maçlarında görev vermeye başladı.
Benim de totemim, Alper Bakırcıgil’in görev yaptığı maçların öncesinde çatı katına kadar çıkıp onunla maç anısı fotoğrafı çektirmek.
Bugüne kadar puan kaybımız olmadı.
Darısı Süper Lig maçlarına…
Hakem Turgut Doman’dan bahsetmek bile istemiyorum.
Ankaragücü, şampiyon olacaksa TFF’yi de hakemleri de yenmek zorunda.
Bugün yaptığı da tam manasıyla buydu.
Turgut Doman da otursun televizyon başına, Aatıf Şeşu’ya yapılan faule nasıl penaltı çalmadığının utancıyla maçı yeniden izlesin.
Yazımı ilk kez bir Beşiktaş maçı öncesi söylenen, çok sevdiğim bir Ankaragücü tezahüratı ile bitirmek istiyorum.
“Selamün aleyküm, hayırdır biz geldik.”
METİNER ERDEM