“Yiğidin hakkını yiğide vermek gerekir” der atalarımız…
Öncelikle yiğitlerin hakkını teslim edelim.
Şöyle sezon başını bir hatırlayalım.
Çok eskilere gitmeye de gerek yok, ligin başlamasının bir iki gün öncesine bile gitsek yeter.
Transfer yasağı kalkmamış, teknik direktör birkaç gün sonraki Erzurumspor maçına yeni transferlerle mi, yoksa geçen sezonki oyuncularla mı çıkacağını dahi bilmiyor.
Mehmet Yiğiner ve ekibi, o zor günlerde şapkadan değil tavşan çıkarmak, adeta fil çıkararak kulübü o kaos ortamından bir anda çekti, çıkardı.
Ankara’nın dengelerini çok iyi biliyordu, hiç taviz vermeden, kartlarını doğru oynayarak, ihtiyacı olanı aldı.
Dosyalar bir bir kapatıldı, ardı ardına transferler yapıldı.
Tebrikler Sayın Yiğiner ve ekibi… (Şoförler Odası seçimindeki başarısından dolayı ayrıca kutlarım.)
Teknik direktör İsmail Kartal’a gelince…
Gelişi olay olmuştu. Fenerbahçe’de teknik direktörlük yapmıştı, ancak daha sonraki kısa Eskişehirspor ve Gaziantepspor maceraları istediği gibi geçmemişti.
Aslında Fenerbahçe’de müthiş bir başlangıç yapmıştı.
Ta ki deplasmanda 5-1 kazanılan Rizespor maçından sonra yaşanan kurşunlama olayına kadar.
O günden sonra hem Fenerbahçe’ de, hem de futbolculuktaki lakabı ile “Arap İsmail”de de bir düşüş yaşandı.
Ankaragücü’ne imza attığı ilk günden beri ağzından tek bir cümle çıkıyordu, “Bana ve takımıma zaman tanıyın” diyordu.
Futbol bu, kimse kimseye zaman falan tanımaz, hele ki Ankaragücü’nde.
İlk 4 hafta alınan başarısız sonuçların ardından, Balıkesirspor maçını da kaybedince doğal olarak istifa sesleri yükseldi.
Benim de, tüm Ankaralı spor medyasının da görüşümüz aynıydı.
İsmail Kartal’la bu iş olmayacak diyorduk.
Hele ki bir sonraki maç lige fırtına gibi bir başlangıç yapan Rizespor ileydi.
Ankaragücü o ana kadar oynadığı futbolla, fark yer döner diyordu herkes.
Sıkı bir Ankaragücü taraftarı, Ümit Özat ve Bülent Uygun’un kovulmalarını da örnek gösterip, “Üç Fenerliyi trene bindirip gönderelim diye yaz” diyordu o günlerde.
İtiraf ediyorum yazmaya da hazırdım…
İşte başarılı yöneticilik bu olsa gerek, Yiğiner ve ekibi o gün de İsmail Kartal’ın arkasında durdu.
Kartal da kariyerinde bir Rizespor maçı sonrası yaşadığı düşüşü, yine farklı kazanılan bir Rizespor maçıyla tersine çevirmeyi başardı.
Üst üste 4 maçta 3’er puan…
En son Ankaragücü böyle bir başarıyı ne zaman kazandı bilen var mı? Ben hatırlamıyorum.
Hem de maddi sıkıntıların hala had safhada oldu bir dönemde.
Nasıl mı kazandı bu başarıyı? Çalışarak, hem de çok çalışarak.
Hikmet Karaman’ın birkaç aylık otel parasından dolayı kulübe yüzbinlerce liralık icra gelirken, o yönetimin otel ayarlayalım talebine rağmen 2,5 aydan beri tesislerde yattı, kalktı, kulübe kuruş masraf yaptırmadı.
Gece yarılarına kadar ekibiyle çalıştı. Kulübün performans analizi yaptıracak parası yokken, o özel ilişkilerini kullanarak bu analizleri ücretsiz yaptırdı.
Sonuçta, Süper Lig ortalamasının bile üzerine çıkarttı Ankaragücü’nün performansını.
Anlayacağınız, yönetim ve teknik direktör formunun zirvesinde.
Ya olmazsa olmazlardan taraftar ne durumda?
Başka takımlar için neyse de Ankaragücü denince, futbolcudan, teknik heyetten daha önemlidir taraftar.
Ankaragücü deplasmana gidecekse, futbolcudan önce taraftara nasıl önlem alınacağını düşünür ev sahibi ekip.
Geçen sezon kapalı gişe yaptı tüm sezonu, final maçına 25 bin kişiyle gidildi Kayseri’ye.
O zaman niye bu sezon 7-8 bin kişiyle oynanıyor bu maçlar?
Niye tribünlerin yarısından çoğu boş?
SMS kampanyası niye bu kadar cılız kaldı?
Hala niye 13-14 binlerde Passolig kartı sayısı?
Maalesef bu senenin zayıf halkası oldu, Ankaragücü taraftarı?
Bir an önce silkinmeli, kendine gelmeli.
Gruplar arasında yaşananlar, abiler devreye sokularak sona erdirilmeli.
Haydi Ankaragücü taraftarı, çıkın artık siz de sahneye.
Hep birlikte el ele verip şampiyonluk havasına sokalım bu takımı…
Siz her şeyi başaracak güce sahipsiniz, siz şanlı Ankaragücü’nün taraftarısınız…