Son yazımın başlığı şöyleydi:
“Aykan Atik mi, Mustafa Kaplan mı?”
Öncelikle bu başlıktan dolayı Aykan Atik’ten de, Mustafa Kaplan’dan da özür dilemem gerekir.
7 yıl aradan sonra TSYD Ankara Kupası’nda oynanan Başkent derbisinde güç olarak birbirinden o kadar farklı iki takım sahaya çıktı ki.
Birisi Hacı Murat, diğeri adeta Ferrari…
Hacı Murat’ın şoförüne niye Ferrari’ye geçildin demek gibiydi, Aykan Atik’e niye kaybettiğini sormak.
Ferrari pilotu gibi sahaya çıkan Mustafa Kaplan’a da nasıl kazandın demek ayıp gibi geldi bana.
O yüzden maç öncesi attığım başlıktan dolayı gerçekten iki teknik direktörden de özür diliyorum.
Yeni transferlerden bazılarını da tribünde oturtmasına karşın maçı çok rahat kazanan ve lig için hazır olduğu gözlenen Gençlerbirliği’ne ve Mustafa Kaplan’a başarılar diliyorum.
Allah yollarını açık etsin.
Gelelim Ankaragücü’ne.
O kadar çaresizdi ki Aykan Atik.
Daha sakatlıklarını atlatamamış, doğru dürüst takımla antrenman bile yapmayan Pazdan ve Orgill’i oynatma riskini bile aldı.
Maçtan sadece 24 saat önce imza atan Faty kadrodaydı, hatta oyuna bile girdi.
Çok mu önemliydi TSYD Kupası’nı kazanmak?
Sonuçta bir hazırlık maçı…
Nasıl oynatılır sakatlıklarını henüz atlatamamış Orgill ve Pazdan?
Lige sadece bir hafta kala neden bu riske girilir?
Aklım almıyor.
Kendi kendime sorup duruyorum, aklıma sadece tek cevap geliyor:
Mehmet Yiğiner’in taraftar karşısında prestijini korumak…
Umarım mantıklı bir neden gösterirler.
Yoksa, Mehmet Yiğiner’in bekası, Ankaragücü’nün bekasından daha önemli görülüyorsa vah bu takımın haline.
Maçtan sonra alınan sonuçtan dolayı Aykan Atik’i kutladım.
Gece gündüz çalıştı, elinden bu geldi.
Bu kadar eksik bir takım, bu kadar hazır bir takıma biri 90. dakikada olmak üzere sadece 2-0 yeniliyorsa, üzülerek de olsa başarı olarak değerlendirdim.
Diyebilirsiniz ki, hazırlasaydı takımı.
Ankaragücü’nde geçen sezon devre arasında yaşananlar kötü örnek oldu.
Mehmet Yiğiner ve yönetimi de o kötü örneğin rehaveti içinde.
24 saatte transfer ettiğin 12 futbolcuyu, 3 gün sonra maça çıkartıp o başarıyı elde etmek bir mucizeydi.
En güzel tanımı da o günlerde Aykut Kocaman yapmış, “Ankaragücü, peri masalını yaşıyor” demişti.
Evet, o günlerde yaşananlar masaldı; yaşandı, bitti.
O masalı da yönetim, teknik heyet ve futbolcular kadar taraftar yazmıştı.
Bazen taraftar, diğer üçünün de önüne geçti.
Tüm tribünler tek yürek oldu; zorla, ite ite o takıma futbol oynattılar.
Aynı masalın tekrarı isteniyorsa;
Ankaragücü’nde o adım ya atılacak, ya atılacak…
“Biz de adım atma olmaz” demekle olmaz.
Bu takım taraftarsız yapamaz.
Taraftarla kavga ederek, restleşerek, bölüp, parçalayarak birlik sağlanamaz.
Maçtan sonra Mehmet Yiğiner, son derece üzgün ve kırgındı.
Benim sormam gereken soruyu, “Nasıl olacak bu iş” diyerek o bana sordu.
“Transfer yasağı kalkacak mı? soruma da, “Bayramdan sonra netleşir ama kalksa ne olur, kalkmasa ne olur” diye yine taraftarı işaret ederek yanıt verdi.
Taraftarın ilk 30 dakika susarak, ardından istifaya davet ederek yaptığı protestodan etkilendiği çok açık belliydi.
Ankaragücü taraftarları arasında kullanılan, çok da hoşuma giden bir söz vardır.
“Sevgi tercihe bağlı, saygı mecburi…”
Mehmet Yiğiner, atmam dediği o adımı atacak ama taraftar da Mehmet Yiğiner’in bu kulübün başkanı olduğunu kabullenecek.
Seçim bitti, demokratik koşullar tam olarak sağlanmasa da Mehmet Yiğiner kazandı.
Mehmet Yiğiner’i sevmeyebilirsiniz ama o Ankaragücü Kulübü başkanı.
Saygıda kusur edilmeyecek.
Bir adım atması gereken kişi de Murat Ağcabağ.
Ekibi ile birlikte yola devam kararı aldı.
Muhalefet iyidir ama yapıcı olursa….
Ankaragücü’nü seviyorsa, asıl olan arma diyorsa, Ankaragücü kişilerin üstündedir diyorsa al işte ona fırsat.
Göstersin liderliğini…
Bu takıma zaman lazım.
Birlik, beraberlik sağlanır, gereken takviyeler yapılırsa Ankaragücü’nün ligde kalma derdi olmaz.