Ankaragücü, Ziraat Türkiye Kupası 3. tur eleme maçında TFF 2. Lig Beyaz Grup takımlarından Kocaelispor’a 2-1 yenilerek elendi.
“Kupa Beyi” lakabı taşımasına karşın son yıllarda bu kupa maçları, taraftarlar için işkence halini aldı.
Son 5 sezondur ilk turlarda Payasspor, Darıca Gençlerbirliği, Afyonspor, Bodrumspor ve Kırklarelispor’a elendi.
Hepsi ya ikinci ya da üçüncü lig ekibiydi.
Bu sezon da yine bir ikinci lig takımı Kocaelispor’a kaybedildi.
Bu sezonun öncekilerden farkı, ilk kez gerçekten tur atlamak hedefiyle maça çıkılmasıydı.
Geçmiş yılların hepsinde ligde şampiyonluk ya da kümede kalma mücadelesi verildiğinden kupa angarya görülmüş, yedek takımla çıkılan maçlar da kaybedilmişti.
Bu kez aynı pozisyonda Kocaelispor vardı.
11 sezon sonra transfer yasağını kaldırıp, 2. Lig’de şampiyonluk kovalayacak bir takım kuran Körfez ekibi, kupayı angarya gördüğünden U-19 takviyeli yedeklerden oluşan bir takımla maça çıktı.
Öyle ki geçen hafta ligde oynadığı maçta ilk 11’de forma giyen oyunculardan bir tanesi bile Ankara’ya getirilmemişti.
Ankaragücü, aylar sonra ilk kez taraftarıyla buluştuğu maçta, adeta çoluk çocuktan oluşan bu kadroya yenildi.
Hem de kazanmak için her şeyi yaptığı halde.
Hem de bu kez hakem hatası diye sığınacak tek pozisyon dahi olmamasına rağmen.
Her maçta, yenilgilere bir bahane üretildi ama bu maçta şapka düştü kel göründü.
Artık herkes Ankaragücü kadrosunun özellikle ofansif anlamda çok yetersiz olduğunu gördü.
Defansif anlamda yeterli mi?
Tabi ki hayır, 17-18 yaşındaki çocukların forma giydiği Kocaelispor’dan dahi 2 gol yiyen defans nasıl yeterli olsun?
Ama bir Süper Lig takımı, elindeki as kadroyla maça çıkmışsa, yedekleriyle çıkan 2. Lig takımından iki gol yese üç atmalı, üç yese dört atmalı.
Transferler yapılırken çok eleştirildi, ısrarla aynı mevkilere benzer stilde oyuncular alınıyor denildi.
Milos’u boşverdik, Lukasik varken, yanına partner olarak Atakan’ı, Şahverdi’yi almışken önliberoya Assane’yi, Voca’yı da almaya ne gerek var denildi.
Yok dediler Assane de Voca da merkez orta saha oyuncusu, takıma ofansif anlamda güç katacak, leblebi gibi gol atacaklar dediler.
Geçen sezon takımın tek elle tutulur yanı geri dörtlüyken stopere Erdi’yi alırsanız yeterdi Sarlija’ya ne gerek var denildi.
Kiralamak bir yana gidildi bonservisiyle birlikte alındı.
Halbuki Ankara futbolunu takip eden herkes biliyor ki Erdi, Keçiörengücü’ndeki partneri Samet ile çok iyi ikili oluşturuyordu.
Erdi’yi almışken Samet’i de alsalar, yabancı kontenjanını boşu boşuna stopere harcamasalardı olmaz mıydı?
Bu takımda sağ kanat oyuncusu olarak sadece Orkan kalmışken, bu kanada oyuncu alınmayıp sol kanada Saba’nın yanına Paintsill’i, Adziç’i, son olarak da Endri Çekiçi’yi almanın mantığı neydi?
Michalak’ın takımda kalmak istediğini bizzat Başkan Fatih Mert söyledi.
Adziç’in ne fazlalığı vardı ki Michalak apar topar gönderilip yerine alındı?
Michalak kalsa, hem orijinal sağ kanat oyuncun olurdu takımda, hem de harcama limitini saçma sapan transferlerle doldurmazdın diyenler yine suçlandı.
Orgill yeterli miydi, değildi.
Kanatlarda Boyd, Sacko gibi oyuncular olmazsa Orgill de bir şey yapamıyordu.
Yine de mücadelesi, hırsı ile takıma katkı sağlıyordu.
Küstürülüp gönderildi.
Gitmeliydi tabi, o gitmeliydi ki birileri transfer yapabilsin.
Geçen sezon toplam 4 gol atabilen Bolingi ile Norveç’in gol kralı unvanıyla Borven alındı.
Hepimiz sevinçten havalara uçtuk, Kuzey’in Kralı, yeni Sörloth geliyor sandık.
Hadi biz Borven’in daha önceki yurt dışı transferinde 50 maçta sadece 4 gol atabildiğini atladık da transfer komitesi de mi atladı bu ayrıntıyı?
Bu transferleri kim yapıyor diye araştırdık, karşımıza Beşiktaş Kongre üyesi arkadaş çıktı.
Futbol piyasasında kimse tanımıyor kendisini.
Ama kendisi referanslarını sosyal medya hesaplarından paylaşmış oldukça güçlü.
Reis ile değişik ortamlarda çekilmiş fotoğrafların varsa, tabi ki futboldan en iyi sen anlıyorsundur, bu göreve getirilmen de son derece doğaldır.
Beşiktaşlı kongre üyesini eleştirdik diye önce Ankaragücü taraftarından linç yedik, sonra bizzat Başkan devreye girdi, “Kiminle çalışacağımıza biz karar veririz” diye fırçayı bastı.
Dedim ya arkadaşın referansı o kadar kuvvetliydi ki koskoca Ankaragücü Başkanı, sıradan bir tweete bile bizzat cevap vermek zorunda hissetti kendini.
Oysa takımın ihtiyacı o kadar açıktı ki…
Orta sahaya ofansif yönü kuvvetli yani 8 numara ya da 10 numara pozisyonuna alternatifli oyuncu gerekiyordu.
Sokaktaki sıradan Ankaragüçlü de bunu söylüyordu, Başkanın canlı yayında sportif direktörlük teklif ettiği Tarık Üstün de.
Almadılar, sadece 3 yıldır doğru dürüst ayağına top değmemiş Alper Potuk ile yetindiler.
Ankaragücü’ne katkı sağlayacağı yüzde 100 olan Umut Nayır’ı görüştükleri halde taraftarın tepkisinden çekinerek alamadılar, yerine Fuat Hoca’nın eski öğrencisi diye Almanya 4. Ligi’ne düşen Emre Güral’ı aldılar.
Olan oldu artık.
Şimdi gelelim Ankaragücü’nü bekleyen asıl tehlikeye.
Biliyorsunuz, Ankaragücü’nün 80 milyon liralık harcama limiti vardı.
40 milyonunu transfer yasağını kaldırmak için, kalan 40 milyonunu da bal yapmayan bu arılar için harcadılar.
Artık Ankaragücü’nün bir kuruş dahi harcama limiti kalmadı.
Sadece devre arasına kadar değil, sezon sonuna kadar ya bu topçularla devam edeceksin ya da ödediğin paraları gözden çıkarıp bu oyuncuları gönderip, yerine yenilerini alacaksın.
Oyuncuyu ikna edip göndersen ne olacak?
Zaten ucuz diye aldıkları 200-300 bin Euro’luk futbolcular.
Bir oyuncuyu göndersen yarım sezonluk ücreti kadar limit açılacak, yani 100-150 bin Euro.
Alacağın yine sıradan oyuncu olacak.
15 oyuncu yerine 4-5 üst kalite futbolcu alınsaydı, bu takım nerelerde olurdu, şimdi siz düşünün.
Pekâlâ bu hataların hesabını kim verecek?
Fuat Hoca mı, Başkan mı?
Sanmam, hesap yine bize çıkar, büyük ihtimal.
Yarın Başkan atar tweetini basar fırçayı.
Bekleyip göreceğiz.