UNUTULMAZ SERİ
Bir gün birileri Ankaragücü tarihini yeniden yazarsa, Çaykur Rizespor deplasmanına ayrı bir yer ayırması gerekecek.
Çünkü bu maç, Başkent’in asırlık çınarının makus talihini yendiği, yeniden eski parlak günlerine döndüğü maç olarak tarihte yerini alacaktır.
Süper Lig kadrosunu büyük ölçüde koruyan Rizespor, tecrübeli teknik direktörü Hikmet Karaman ile 1. Lig’e müthiş başlangıç yapmıştı.
Dörtte dört yapan Rizespor, henüz hazırlık maçlarında dahi galip gelememiş, toplama bir takımla mücadele eden Ankaragücü’nü ağırlıyordu.
Futbol kamuoyu, maçın sonucundan o kadar çok emindi ki, bahis şirketleri bile en düşük oranı vermişti.
Hani Ankaragücü’nün isminden çekinmeseler, en az 2-3 gol handikap bile vereceklerdi.
Böyle zor bir maça, “Ankaragücü nerede biz oradayız” diyerek giden az sayıdaki cefakar taraftar, alın teri ile yazılan bir tarihe tanıklık etti.
Bir hafta önce taraftarın ıslıkladığı, “defol” diye bağırdıkları İlhan Parlak’ın golü ile maçın başında öne geçen Sarı lacivertlilerin sevinci uzun sürmemiş, , hakem Alper Ulusoy uydurduğu bir penaltı ile Rizespor’u şoktan kurtarmıştı.
Ankaragücü’nü o maçta durdurmaya hakemin de gücü yetmemişti.
Başkent ekibi, 90 dakika süren müthiş bir oyun sonucu Alihan, Kenan ve İlhan Parlak’ın 2 golüyle maçtan 4-1 galip ayrılmıştı.
Sonuç müthişti ama zaten dar olan kadronun kilit isimlerinden Nduka’nın sakatlanarak neredeyse sezonu 5. haftada kapatması teknik heyeti ve arkadaşlarını üzmüştü.
Rizespor deplasmanından sonra rakip bir başka Karadeniz ekibi Samsunspor’du.
Rize’yi deplasmanda parçalayan Ankaragücü için Samsunspor kolay lokma görülüyordu.
Ama hiç de öyle olmadı.
Kupa Beyi, ölüp ölüp dirildiği maçı Umut Nayır’ın 90. dakikada attığı tek golle kazanabildi.
Bir sonraki hafta rakip ise Lig’den düşmesine kesin gözüyle bakılan Gaziantepspor’du.
Sıkıntıları had safhadaki rakip, 17-18 yaşındaki gençlerden zoraki kurduğu bir kadroyla mücadele ediyordu.
Kolay maç olarak görüldü ama…
3 top direkten döndü, kaleci ile karşı karşıya sayısız pozisyon harcandı.
Üstüne Gaziantepspor’un maç boyunca orta sahayı geçebildiği, kaleye şut çekebildiği tek pozisyon da gol olmuştu.
O gün dev adam Kehinde sahne almasa, bugün şampiyonluk gelir miydi bilinmez.
Ama Kehinde biri 75, diğeri 90. dakikada attığı 2 golle Ankaragücü’nü ipten kurtardı.
Bu galibiyet, 4 haftada 17’nci sıraya kadar gerileyen Ankaragücü’nü, sadece 3 hafta içinde 10 basamak atlatarak 7. sıraya kadar yükselmesini sağlamıştı.
Sekizinci haftadaki 2-0’lık Boluspor galibiyeti ise Ankaragücü’nü sıralamada dördüncülüğe kadar yükseltiyordu.
Artık başkanı, yönetimi, taraftarı şampiyonluk mesajları verirken, teknik direktör İsmail Kartal yine temkinli mesajlar vermeye devam ediyordu.
Ertesi hafta rakip Adanaspor’du.
Güçlü kadrosuna karşın sezona çok iyi başlayamayan güney ekibi, deplasmanda kedi, evinde ise panter gibiydi.
4 haftalık galibiyet serisi golsüz beraberlikle Adana’da sona erse de Sarı Lacivertliler, bir basamak daha çıkarak üçüncülük koltuğuna oturmuş olmakla teselli buluyordu.
10. haftada takımın gizli golcüsü Alihan Kubalas’ın golüyle İstanbulspor’u 1-0’la geçen Başkent ekibi, bir sonraki hafta komşu Eskişehir’i deplasmanda 3-1 mağlup ederek yeni bir galibiyet serisini başlatıyordu.
7 haftalık yenilmezlik serisinin ardından evinde Denizlispor’u ağırlayan Kupa Beyi, Lenadro’nun golüyle yenik duruma düşse de Alihan Kubalas ve Umut Nayır’la üstünlük sağlamayı başarıyor, ilk kez ikinciliğe yükseliyordu.
Her şey çok iyi gidiyordu ama teknik direktör İsmail Kartal’ın maç sonlarında yaptığı açıklamalar can sıkıyor, kafalarda soru işareti bırakıyordu.
İsmail Hoca, futbolculara prim dışında ödeme yapılmadığından yakınıyor, “Nereye kadar dayanırız bilemiyorum” diyerek takım adına isyanını dile getiriyordu.
13. hafta Ankaragücü açısından dönüm noktasıydı.
Rakip Giresunspor, uzun süre sürdürdüğü liderliği kaybetmiş olsa da Spor Toto 1. Lig’in en güçlü kadrosuna sahipti.
Ziraat Türkiye Kupası’nda da fırtına gibi esiyordu.
Öyle ki Süper Lig’in o günkü lideri Başakşehir’i bile kupadan elemişti.
Bu kadar güçlü bir rakip karşısına Ankaragücü, sakatlık ve cezalardan dolayı kaleci Korcan, Erdem, Alihan, Kibong, İlhan Parlak gibi as oyuncularından yoksundu.
Kadro derinliği neredeyse sıfır olan Ankaragücü’nün, yedek ağırlıklı kadro ile bu maçı kazanması mucize olurdu.
İşte İsmail Kartal, gerçek teknik direktörlük sınavını o maçta verdi.
Adeta şapkadan tavşan çıkaran İsmail Hoca, uyguladığı taktiklerle o eksik kadroyla Giresunspor’u sahadan siliyordu.
Genç kaleci Altay yıldızlaşsa da Giresunspor’un iki katı pozisyon bulan Sarı lacivertliler, Kehinde’nin oyuna girdikten 5 dakika sonra bulduğu golle ikinciliği de perçinliyordu.
Ankaragücü bu sezon iki kez final oynadı.
İkisi de Ümraniyespor ile.
14. haftaya gelindiğinde lider 28 puanla Ümraniye, ikinci ise 27 puanla Ankaragücü’ydü.
Takımın golcüsü Umut Nayır’ın tam da liderlik maçı öncesi antrenmanda sakatlanması can sıkmıştı.
Ümraniyespor ilk yarıyı 1-0 önde tamamlasa da ikinci yarıya baskılı giren Başkent ekibi, 13 dakikada bulduğu 2 golle, ilk kez liderlik koltuğuna oturuyordu.
15. haftada Ankaragücü’nün yolu bir kez daha Gaziantep’e düştü.
Bu kez rakip 7 haftadır yenilmeyen, Gazişehir Gaziantep’ti.
Umut ise bu hafta da kadroda yoktu.
Ev sahibi ekip maça fırtına gibi başlamış, ihtiyar kurt Webo (Penaltı) ve Gökhan Aslan’ın golleriyle 2-0 öne geçmişti.
11 haftalık yenilmezlik serisi sona mı eriyor derken, İsmail Kartal’ın Dieng ve Doka değişiklikleri sonuç vermiş; İlhan Parlak’ın penaltıdan , Özgür Özkaya’nın da kendi kalesine attığı gollerle zor da olsa yenilgiden kurtulmuştu Başkent ekibi Ankaragücü 16. haftada Manisaspor’u 3-0 yenerken 2 golün sahibi İlhan Parlak’tı.
İsmail Kartal, 4. haftadaki Balıkesir yenilgisi sonrası “Bugün İlhan’a tepki gösterenler, bir gün gelecek onu ayakta alkışlayacak” demişti.
O kehanet gerçekleşmiş, ilhan Parlak, 76. dakikada yerini Dieng’e bırakırken tüm stat ayağa kalkmış çılgınlar gibi İlhan Parlak’ı alkışlıyordu.
Bu galibiyetle takipçileri Ümraniyespor’a 5, Rizespor’a da 6 puan fark atan Ankaragücü, artık herkes tarafından şampiyonluğun bir numaralı favorisi gösteriliyordu.
İşte asıl tehlike de burada başlıyordu.
12 maçlık yenilmezlik serisi futbolcularda rehavete yol açarken, Ankaragücü de artık tüm takımların hedef takımı haline gelmişti.
Ve bir anda her şey tersine dönmeye başlayacaktı.