Ankaragücü, artık ritüel haline gelen galibiyetlerinden birini de Denizlispor’u 2-1 yenerek aldı.
Başkent ekibinde, hırs ve mücadele her zamanki gibi 10 numara 5 yıldızlıktı.
Başta geçen haftalarda acımasızca eleştirdiğimiz Yasin Güreler olmak üzere sahada terlerinin son damlasına kadar mücadele eden tüm futbolcuları alınlarından öpmek gerekir.
Eskiden maçların 80’inci dakikalarından sonra trafiğe kalmamak için tribünler yavaş yavaş boşalırdı.
Şimdi ne mümkün hakemin bitiş düdüğünü duymadan Eryaman Stadı’ndan ayrılmak.
Futbolcu da taraftar da o golün geleceğine o kadar inanıyor ki artık.
Nitekim bu maçta da aynısı oldu.
Dakikalar 90’a yaklaştıkça tüm stat gelecek o gole kendini hazırladı.
Bir kişiden bile aleyhte ses çıkmadan tüm enerji, sahadaki futbolcuları motive etmek için kullanıldı.
Sonucunda da Yusuf Abdioğlu’nun “beklenen mucize” golü geldi.
80’den sonra, hele 90 artıda gelen gollerin tadı, sevinci bir başka oluyor.
Doyasıya o sevinç yaşandı.
Maç bitti “Erik Dalı” türküsü eşliğinde sahada futbolcular, tribünde taraftarlar gönüllerince eğlendi.
Maçın adamı bence Sinan Osmanoğlu’ydu.
Defansif görevlerini eksiksiz yerine getirdiği gibi iki golde de asistler ona aitti.
Yusuf Abdioğlu, Yasin Güreler; ilk yarıda aldığı darbeye rağmen oyunda kalmakta ısrar eden, golünü attıktan sonra çıkan Ali Kaan Güneren galibiyetin diğer mimarlarıydı.
Maçta sadece Cem Ekinci’nin performansı çok kötüydü.
Geçen sezon Keçiörengücü’nde o kadar çok maçını izledim ki Cem Ekinci’nin.
Süper Lig’deki Ankaragücü’ne dahi yakıştırıyordum.
Tam bir hayal kırıklığı oldu.
Bu maçta bir hayal kırıklığı da Şahverdi Çetin’de yaşadım.
Şahverdi Çetin’in performansı, Erdem Özgenç’in bu takım için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Mustafa Dalcı’nın basınla tanışma toplantısı oldukça gergin geçmişti.
O gün bahsetmemiştim ama gerginliğin nedenlerinden biri de Mustafa Hoca’nın sorduğu bir soruydu.
“Duran toplarda başarılı olmalarının sebebini sormuş, ben de “Öncelikle Erdem Özgenç’in, mesafe ne olursa olsun topu Sinan Osmanoğlu ile buluşturması” olduğunu söylemiştim.
Hoca da bunu ters bir şekilde yorumlayınca canım sıkılmıştı.
Denizlispor maçında 12 korner, bir o kadar da serbest vuruş kazanıldı.
Son dakikalardaki bir iki korner hariç tamamına yakınını Şahverdi Çetin kullandı.
Mustafa Hoca’yı dikkatle izliyordum.
Sürekli Sinan Osmanoğlu’na ceza sahasının uzak köşesine gitmesini, topu kafayla kale içine göndermesini istiyordu.
Yusuf Abdioğlu’na da ters taraftan kale içine yönelmesi talimatını veriyordu.
Şahverdi Çetin o kadar duran toptan bir tanesini bile Sinan Osmanoğlu ile buluşturamayınca Ankaragücü, en önemli hücum silahından uzun süre yararlanamadı.
Haftalardır takımdan ayrı kalan Hasan Hüseyin Acar, tek bir korner atışında topu Sinan Osmanoğlu’nun kafasıyla buluşturdu, o an Mustafa Dalcı’nın planı tıkır tıkır işledi.
Sinan Osmanoğlu’nun tam tersi istikamette kaleye yönelen Yusuf Abdioğlu, antrenmanlarda sürekli çalıştıkları o golü rahatlıkla attı.
Ankaragücü’nün son haftalarda yeniden yükseliş trendine girmesi Mustafa Dalcı hocayı da değiştirmiş.
Elini kolunu bağlayıp 90 dakika maçı izleyen Mustafa Dalcı gitmiş, maçın her anını yaşayan, sürekli oyuncuları ile diyalog içinde olan bir Mustafa Dalcı gelmiş.
Yazının buraya kadar olan kısmı, her Ankaragücü taraftarının bu hafta spor yazarlarından bekledikleriydi.
5 maç üst üste kazanmış bir takımın eleştirilmesine hak veriyorum kimse katlanmak istemez.
Hakeme kısaca değineyim, sonra okumak istemeyeceğiniz konulara değineceğim.
İsteyen şimdiden okumayı bırakabilir de.
Hakem mükemmel ötesi bir maç yönetti.
Ankaragücü 2 penaltı bekledi, bir golün iptaline tepki gösterdi.
Denizlispor ise yedikleri 2 golde de faul olduğunu iddia etti, bir de penaltı beklentileri vardı.
O kadar pozisyon içinde sadece Cem Ekinci’nin kafa vuruşundaki penaltı pozisyonu tartışılabilir.
Birçok hakem bu pozisyonda penaltı çalıyor, o yüzden genel beklenti, benim de düşüncem pozisyonun penaltı olduğu yönündeydi.
Birkaç hakem hocası ile görüştüm, hepsi el doğal konumda olduğu için hakemin kararının doğru olduğunu ifade ettiler.
O pozisyon dışında hem Ankaragüçlülerin hem de Denizlisporluların itiraz ettiği her konuda hakemin kararı doğruydu.
Yani ne Ankaragücü hakem sayesinde kazandı ne de Denizlispor hakem yüzünden kaybetti.
Gelelim oynanan futbolun kalitesine…
Artık ben kötü futbol demekten vaz geçtim.
Ankaragücü bu oyunu bir taktik düşüncenin sonucu olarak oynuyor.
Kazanıyorsa da bu taktiği iyi uyguluyor demektir.
Birçok meslektaşım maç yazısını yazarken, Ankaragücü’nün eksiklerini yazacak.
Bu eksiklerle bu galibiyetin öneminden bahsedecekler.
Doğrudur, Kwabena Owusu, Ghayas Zahid, Tiago Pinto, Erdem Özgenç, Aatıf Chahechouhe yoktu.
Çok önemli isimler.
Ankaragücü eksik de ligin dibine demir atmış Denizlispor tam kadro mu çıktı maça?
Denizlispor’da da ilk 11’den 7 futbolcu yoktu, yedekleri çoluk çocuktan oluşuyordu.
Bu sezon Eryaman’da gördüğüm en kötü takımdı Denizlispor.
Her bölgede o kadar çok açık veriyorlardı ki.
Şanslarına o açıkları değerlendirmek isteyen bir takım yoktu karşılarında.
Duran top, doldur boşaltla oluşacak karambolden gol atmaktı Ankaragücü’nün tek düşüncesi.
Zaten sorun kendi kendinize.
Eksik denilen bu oyuncuların tamamının oynadığı maçlarda farklı bir taktiği mi oluyor Ankaragücü’nün?
Korkum, yine bu taktikle oynanacak bir iki maçta 80’den sonra da gol gelmezse yaşanacak hayal kırıklıklarının hangi boyutlara uzanacağı.
Ankaragücü’nün kaynaklarından nemalanan birilerinin, “Bu ligin futbolu bu” safsatasına kimse benim de inanmamı beklemesin, siz de inanmayın.
Tarihte futbol oynamadan, sadece doldur boşalt ve duran toplarla şampiyon olmuş bir takım yoktur, olamaz da.
Ankaragücü, üst düzey karaktere sahip, son derece hırslı oyunculardan kurulmuş bir takım.
Hoca transferlerin yüzde 100’ünü ben yaptım diyor ya.
Tebrik etmek gerekir, böyle hırs ve karakteri üst düzey oyuncuları bir araya topladığı için.
Ama oynattığı futbolu doğru bulmuyorum.
Maçta bir ara protokol tribününe doğru bakıyordum, Başkan Faruk Koca’yı gördüm.
Her zamanki gibi sıkıntılı şekilde oturmuyor, sağa sola gidip geliyordu benim gibi.
Onun da oynanan futboldan memnun olmadığı o kadar belliydi ki.
Şimdi iyi futbol için çareyi transferde arıyorlar.
Bu yüzden kulüp mali sorunlarla boğuşurken, eldeki tüm kaynakları transfer yasağını kaldırmak için kullanacaklar.
Kimi alacaklar?
Sadece bir santrafor.
Takım bu futbol anlayışıyla oynamaya devam edecekse ne gerek var yeni santrafora?
Bu takım çok iyi maçlar da oynadı.
Topu doğru zamanda, doğru yerde buluşturduktan sonra Eren Derdiyok’un leblebi gibi gol attığına şahit olmadık mı?
Hoca artık farklı formatta oyun oynattığı için Eren Derdiyok gol atamıyor.
Bu formatta da mevcut kadro son derece yeterli.
Transfere gerek yok.
Santrafor mu lazım, koy Erdi Dikmen’i, Alperen Babacan’ı stopere; çek Sinan Osmanoğlu’nu santrafor mevkisine.
Bu oyun sisteminde çok rahat gol atar, asist de yapar.
Ne gerek var kulübün on milyonlarca lirasını yine işe yaramayacak bir transfer için harcamaya.
Ha Hoca oyun formatını değiştirecekse, yeniden 10 maç namağlup geçilen dönemdeki futbol oynanacaksa bir transfer yetmez.
Her mevkiye transfer lazım.
Ona da bu saatten sonra para da yetmez futbolcu da bulunmaz.
METİNER ERDEM