Yıl 1985.
İzmir’de kulüpler arası final yarışları yapılırken, ani bastıran şiddetli yağmur nedeniyle, yarışlara ara verilmişti.
Şeref tribününün altındaki lobide, antrenör, hakem, atletler toplanmıştı.
Gruplar oluşmuş, çaylar içiliyordu. Ama Tansu Coşan’ın bulunduğu grup biraz daha kalabalıktı.
Konu belliydi, tribünlerin boşluğu.
Değerli büyüğümüz Tansu Coşan’ınsöyledikleri arasından hatırladıklarımı ileteyim.
Köy düğününden örnek vererek, köyde eve büyük bir Türk bayrağı asılır, davul zurna gümbür gümbür. Ağaca koca bir soğan asılır. Kim soğanı vurup düşürürse damat o kişiye gömlek hediye eder.
İkramlar, halay gırla gider. Yöresel oyunlar ve köy bahçesinde kazanlarla yapılan yemekler servis edilir.
Bu tip düğünü büyük şehirlerde ancak jet sosyete yapar, çok zahmetli ve masraflı bir iştir. Bu kadar kalabalığı topla, misafir et mümkün değil dersiniz.
Köyün teyzeleri vardır. Bu düğünü köyde en fakir bile yapar. Ne eder, ne yapar ama illa ki yapar. Yoksa herkes ayıplar, köyün teyzeleri de sanki kendi düğünleriymiş gibi, aralarındaki dargınlık, kırgınlıkları bir kenara bırakır yardımcı olurlar.
Görenler biz köy düğünü diyoruz, meğer sosyete düğünü yapıyormuşuz derler. Ama iki düğünün ortak noktası vardır:
Dedikodu.
Şu niye böyle davranıyor, bu niye buraya oturdu, o bunu mu taktı, biz onun kızına-oğluna böyle mi taktık, acaba ne kadar takı takıldı, takılar bayağı çok kızın mı olacak, yoksa borca mı gidecek, şunun suratı niye asık? Az önce tartıştılar. Bak ona çok kötü giyinmiş, sus sesini çıkarma kavga çıkmasın.
Her şeye rağmen iki seven gencin bunlardan habersiz olmalarıdır.
Futbol maçında stadyumu seyyar satıcılar çevirirler, anneler, bacılar, eşler seyyar köftecinin köftelerini sabahın beşinde hazırlarlar. Stadın çevresinde güzel yer kapsın diye köfteciyi dualarla erkenden uğurlarlar.
Meyve suyu, tatlı, dondurma, gevrek, forma, tişört, şapka, bayrak satanlar da erkenden stat çevresinde yerlerini alırlar.
Taraftarlar nasılsa seyyarlardan yer içeriz diye evden aç çıkarlar.
Stat içinde yerler alınır. Rakip taraftarların dedikodusu başlar. Onlar en güzel yerde oturuyorlar, ama biz deplasmana onlara gidince bize uyduruk yerleri reva görüyorlar. Şunlara bak ne kaba ne küfürbazlar, hele bir de yenilirlerse ortalığı yıkarlar, aman kavga çıkmasın yeter.
Hatırladığım kadarıyla değerli büyüğümüz Tansu Coşan sözlerini şöyle bağlamıştı.
Atletizmin teyzeleri nerede?
Onların eli değmeden atletizm sahaları dolmaz.
ARTUN TALAY