Öncelikle uzun bir süre uzak kaldığımız spor camiasına ‘’Merhaba’’ diyelim.
Değerli spor yazarı arkadaşlarımın hazırlayıp spor kamuoyuna dijital yayın yaptıkları bu nitelikli sitede zaman zaman yazılarımı paylaşmaya çalışacağım.
İlk yazımızın konusu, adına 2012 yılına dek özerk, Temmuz 2012 yılından itibaren de bağımsız (!!!) denilen spor federasyonları seçimleri.
Bu konu çok yazıldı, konuşuldu, tartışıldı ancak evrensel spor yönetim ilkeleri, hukuk ve spor hukuku bakımlarından önemli gördüğüm iki hususu spor kamuoyunun bilgisine sunmaya çalışacağım.
2004 yılında büyük umutlarla hayata geçirilen spor federasyonlarının idari ve mali özerkliklerinin, geldiğimiz aşamada amaca uygun olduğunu söylemek olanaksız.
2004 yılında ilk uygulamanın zorlukları ve ihtiyaçtan kaynaklanan kamu kontrol ve desteği, ne yazık ki zamanla tamamen devlet-siyaset vesayetine, keyfiliğe, evrensel spor yönetim ilkelerine ve hukuka aykırılığa dönüştü.
Nedir bu aykırılıklar:
.Federasyonların seçim ve yönetimleri üzerindeki kamu-siyaset baskı ve vesayeti.
.Federasyon seçim (Genel Kurul) hazırlıklarının seçime tekrar katılacak olan federasyon başkanlarınca yapılması, yani seçime girecek olan federasyon başkanlarının seçim tarihinden makul bir süre önce istifa etmemeleri, tüm seçim hazırlıklarını yapmaları, yaptırmaları, seçimde oy kullanacak olan genel kurul delegelerini belirlemeleri. Seçimlere katılacak olan diğer adaylar bakımından fırsat eşitliğinin ihlali.
. Federasyon başkan adaylarından yüksek başvuru ücretleri talep edilmesi.
. Federasyon başkanlığı adaylığı için genel kurul delegelerinin, mevcut yönetmeliğe göre en az yüzde 15’inin imzalı teklifi. (Siyasi vesayet altında bunun zorluğu ortadayken)
. Sporda otorite olan dolayısı ile hakem durumundaki Spor Genel Müdürü, yardımcıları,daire ve kurul başkanları ile il müdürlerinin oy kullanması.
. Yine mevcut yönetmeliğe göre genel kurul delege sayısının yüzde 10’u oranında Spor Genel Müdürünün görevlendireceği kadrolu devlet memurlarının oy kullanması.
. En vahimi de federasyon denetimlerinin adeta bir baskı unsuru olarak kullanıldığı şeklindeki iddiaların yaygınlaşması.
Bu hususlar çok tartışıldı, bazı davalar açıldı, çok yüksek adaylık ücretleri ve adaylık için istenen genel kurul üyelerinin teklifleriyle ilgili keyfilikler ve orantısızlıklar mahkemelerce haksız görülerek düzeltilmesi istendi ancak gelinen noktada uygulamada değişen pek bir şey olmadı. Tabii bu durumu yaşadığımız genel hukuk ve yargı sisteminin sorunlarından bağımsız düşünmek olanaksız.
Bu aykırılıklar ve fırsat eşitliğine uymayan durumlar nedeniyle son üç seçime yani 2008, 2012 ve 2016 federasyon seçimlerine hemen hemen tüm federasyonlarda tek adayla gidildi.
Bu yazımızda; yukarıda belirttiğimiz bağımsız ve tarafsız seçim anlayışına ve uygulamasına, aykırılıklara ilaveten doğrudan bağımsızlık kavramına uymayan iki hususa dikkat çekmek istiyoruz.
1. Spor federasyonları seçimlerinde spor otoritesi ve hakem durumundaki Spor Genel Müdürü, yardımcıları, daire, kurul başkanları, il müdürleri ve genel kurul delege sayısının yüzde 10’u kadar memur oy kullanmaktadır. Bu kişiler kadrolu devlet memurlarıdır. Bu uygulama seçimin ve federasyonların bağımsız ve tarafsızlığına hukuken açıkça bir engeldir. Bu kişilerin bağımsız iradeleriyle oy kullanacağını hiç kimse iddia edemez.
2. Spor federasyonlarının 5 kişilik denetim kurullarının 3’üne Spor Genel Müdürlüğünce kadrolu memurlar atanmaktadır. Bu husus da federasyonların bağımsızlıkları üzerinde çok ciddi bir engeldir. 5 kişilik bir kurulda 1 kamu temsilcisinin bulunması kabul edilebilir ancak çoğunluğun kadrolu devlet memurlarından oluşması kabul edilemez. Kaldı ki, federasyon denetim kurullarının 2 üyesi de aday olan federasyon başkanınca belirlenmemeli, genel kurulda başkan ve yönetim kurulundan bağımsız bir oylamayla seçilmelidir.
Bize göre bu son iki husus evrensel hukuka, spor hukukuna ve uluslararası spor yönetim ilkelerine uymamaktadır. Bu durum 2004 yılında federasyonların özerklik statüsü kazanmasına ilişkin yasal düzenlemenin amacına da uymamaktadır. Tarafsız ve bağımsız bir yargı anlayışıyla geçmişte bu sistemle seçilip görev yapmış olan görevliler hukuken sorgulanır, sorumlulukları tartışılır. Uluslararası spor yönetim ilkeleri, yani dünya spor federasyon başkanlıkları çağdaş ve demokratik dünyada sporda devlet müdahalesini red eder. Tüm ülke federasyonlarının tamamen sivil bir örgütlenme ve yapı içerisinde olmasını ister. Bunun somut örneği 2016 yılında Türkiye Futbol Federasyonunda yaşandı. FIFA’dan gelen uyarı doğrultusunda Futbol Federasyonu üzerindeki başbakanlık denetimi kaldırıldı. Aksi halde FIFA, üyeliğimizi askıya alacaktı.
Bu yazımızdaki amacımız ülkemizi dünya spor federasyon başkanlıklarına jurnal etmek değil. Sporumuzun demokratik, kapsayıcı, şeffaf, fırsat eşitliği temelinde, evrensel hukuk ve yönetim ilkelerine uygun bir sistemle daha da ileri gitmesi.
Korona salgını yüzünden Tokyo Olimpiyatları’nın ertelenmesiyle spor federasyonlarının seçimlerinin de ertelenip ertelenmeyeceği tartışmasından önce bu temel sorunların çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Umarız bu uyarımız dikkate alınır. HALUK ÇETİN
HALUK ÇETİN KİMDİR?
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nde müfettiş olarak görev yapıp, 2009 yılında Teftiş Kurulu Başkanlığından emekli oldu.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yasası, yönetmelikleri, sporda şiddet yasası, sponsorluk yasası, spor federasyonları özerklik çalışmaları, doping kontrol çalışmaları gibi düzenlemelerde aktif katkılarda bulundu.
Türkiye Futbol Federasyonu Şike Tahkik Kurulu üyeliği, üst klasman temsilciliği görevlerinin yanı sıra, TFF’de UEFA’nın stadyum güvenlik kriterlerinin uygulanması çalışmalarına ve uygulamalarına katıldı.