Rotamız bu hafta Beypazarı Aşağı kavak köyü ve Kirmir çayı bölgesi idi.
Kalabalık bir doğa yürüyüş grubu ile sabah yola çıkıyoruz.
Hava kapalı her an gökyüzü bir sürpriz yapabilir endişesiyle rehberimize sorularımızı yönelttik. Ne de olsa henüz kış ayında sayılırız. Kar yağmur yağabilir. Bulutlar sanki kıskanırcasına yol boyunca üstümüzde bize eşlik ediyor.
Sorularımız üzerine rehberimizin bize verdiği bilgiler bir haftalık meteorolojinin açıklamalarına göre, bir tek bugün kar ve yağmur görünmüyormuş. Diğer günler hep yağışlı ve soğuk olacakmış. O yüzden kış ayı olmasına rağmen çok şanslıyız.
Yol üstünde kısa bir kahvaltı molası verdikten sonra Beypazarı’na yolculuğumuza devam ediyoruz. Kısa bir yürüyüşün ardında rehberimizin açıklamalarıyla daha sonra mangal ve eğlence ile bugünü tamamlayacağız bilgisini alıyoruz.
Önce yolumuzun üzerinde Beypazarı’nın simgesi olan bir havuç fabrikasında ikinci molamızı veriyoruz. Havucun tarladan evimize nasıl geldiği yolculuğunu izleme imkanı buluyoruz. Tarladan toplanan havuçlar önce bir havuza dökülüyor. Toprak ve çamurla kaplı havuçlar bir palet üstünde tazyikli su ile çalışan büyük kazanın içine yıkanma yolculuğuna başlıyor. Süratle dönen bu kazan içinde havuçlar yıkanıp büyük bir odada tezgâhın üstünde yine paletler üzerinde ikinci yolculuğunu bitiriyor. Paketleme işinde kadın işçiler havuçları kasalara koyup satış için hazırlıyorlar.
Kum Havucu olarak bilinen havuç yörede çokça yetiştirildiği için sebze olarak tüketilmesinin yanı sıra suyu çıkarılarak havuç suyu olarak satılmakta; ayrıca havuç lokumu olarak üretiliyormuş.
Bu kısa havuç fabrikası ziyaretimizden sonra doğa yürüyüşü için köyün içinden geçen Kirmir çayı kenarında yürümeye başlıyoruz. Yağan karlar eriyince suyun debisi yükselmiş ve karşıya geçmemize izin vermiyor.
Biz de rehberimizin denetiminde riske girmeden çayın kenarından yürüyüşümüze buradan devam ediyoruz. Çakıl taşları üzerinde hoplaya zıplaya yürüyoruz. En tehlikeli parkurlardan sayılan bu çakıl taşları üzerinde yürümek misketler üzerinde yürümek gibi çok zor. Her an ayağınız burkulur ya da kırılabilir. Bu yüzden yeni doğa yürüyüşü yapanlara rehberimiz ,sürekli çok dikkatli adımlarımızı atmamız gerektiğini belirterek işin ciddiyeti anlatarak yolumuza devam ediyoruz.
Üzerimizdeki bulutlar yok olmuş güneş bize eşlik etmeye başlıyor. Baharın müjdecisi kuşlar, bize eşlik edip çıkardıkları o güzelim cıvıltılarla insanın içine adeta mutluluk şarkısı dolduruyor.
Çok uzaklarda Adören köyünün üzerinde görünen birçok adı olan tarihe tanıklık etmiş Peium kalesi, Gavur kalesi uzaktan bizi selamlıyor. Kalenin altında Kirmir vadisinin içinde süzülerek akan Kirmir çayı nazlı nazlı bizimle beraber yoluna devam ediyor.
Çakıl taşlardan kurtulup, bol çamurlu Kirmir çayı kenarında ayaklarımız yapışan çamur yürüyüşümüzü zorlaştırsa da kimse bu durumdan şikayetçi olmuyor. Herkes bir an için çocukluğuna gidiyor çamurlar içinde oynadıkları günlere dönüyor. Yedi kilometrelik kısa doğa yürüyüşümüzün sonuna geliyoruz. Sabah bizi getiren otobüsleri uzakta park halinde görünce içimiz de çocukça bir sevinç yaşıyoruz.
Piknik alanına yaklaştığımızda büyük bir bahçe içinde sabah doğa yürüyüşüne katılmayan arkadaşlar mangalları yakmışlar. İçeceklerimizin yanında, mangalın üstünde sucuk mantar, biber, domates ve tarhana çorbasının nefis kokusu bizi karşılıyor.
Sırt çantalarından kurtulup ekmek arası sucuk kuyruğuna giriyoruz. Doğada bol oksijen ve temiz hava iştahımızı iki kat artırıyor. Yemekler yeniliyor meyve suları ve çaylar yudumlanırken eğlence başlıyor. Tarihin sayfalarına bu günümüz doğa yürüyüşü bol bol müzik ve kahkahasıyla, katılımcıların hafızasına güzel anılar ve yeni edinilen dostluklar olarak yerini alıyor.
ALİ YILMAZ