Hukuk devletine yabancı İttihatçılara, özellikle de Enver Paşa’ya ait olduğu rivayet olunan, ‘’yok kanun yap kanun’’ ilkesinden esinlenerek Cumhuriyet tarihimizde son 12-13 yıllık dönemde yürürlüğe konulan yüzlerce yasaya rağmen, yıllardır sporumuzun sorunlarının tartışıldığı tüm etkinliklerde öncelikle gündeme getirilen spor kulüpleri kanun tasarısı bir türlü yasalaştırılmadı.
Avrupa’nın parasal olarak en büyük ilk beş futbol ekonomisine sahip olmakla övünüyoruz ancak kulüplerimiz hala dernekler kanuna tabi.
Bazı kulüplerin kurduğu anonim şirketler de kulüplerdeki kötü ve sorumsuz yönetim, keyfilik anlayışıyla ihtiyacı karşılayamadı ve Süper Lig’de bir iki kulüp hariç başta Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor olmak üzere tümü borç batağında.
Spor kulüpleri kanununun önemi, spor kulüplerinin keyfi yönetimine son vermesi ve başkan ve yöneticilerine sorumluluk ve müeyyideler getirmesi.
Kulüp başkan ve yöneticilerinin sorumsuzluk ve keyfi yönetimleri sonucu kulüpler iflasta.
UEFA dan sürekli uyarı ve yasaklar geliyor.
UEFA’nın finansal fair play ilkelerine uymayan kulüplerimiz , tamamen siyasete teslim olmuş TFF yönetimlerince de son iki sezondaki usulen uygulanan tedbirler dışında denetlenip gerekli yaptırımlara tabi tutulmadığı için çöküşte.
Kulüplerimizin bu mali çöküşünde TFF yönetimlerinin sorumlulukları olduğu kadar iktidarların da sorumluluklarından söz etmek mümkün.
İktidarlar, ülke spor otoritesi ve yetkilileri de kulüplerin bu mali çöküşüne karşı yasal ve resmi önlemler almadığı gibi, bu bozuk yapıyı kulüplere, stat, tesis, arsa destekleri sağlayarak adeta teşvik etti.
Geçen yıla kadar milyonlarca Dolar ve Euro tutarındaki transfer ücretlerinden sadece, asgari ücretten bile daha düşük oranda, % 5 gelir vergisi alınıyordu.
Bu oran Avrupa ülkelerinde % 40-45.
Bizde de 2008 ekonomik krizi sonrası bu oran % 20 ye çıkartıldı.
Geçmişte kulüplere sağlanan vergi ve prim affı ve kolaylıklarını da belirtmeliyiz.
Bildiğimiz kadarıyla son 20 yılda spor teşkilatı hukuk müşavirliğinde 4-5 adet spor kulüpleri kanun tasarısı hazırlandı. Bunlardan biri dönemin Gençlik ve Spor bakanı tarafından TBMM’ye gönderilerek kamuoyuna tasarının yasalaşacağı demeçleri bile verildi, ancak hala ortada bir yasa yok.
Adeta görünmez bir el bu kanunun yasalaşmasını engelliyor.
Kulüp başkan ve yöneticilerine sorumluluk ve müeyyideler getirecek kanun tasarıları yasalaşmadığı için kulüpler borç batağına batırıldı, kulüp başkan ve yöneticileri de hiç bir sorumluluk almadan bedava reklam, reyting vs gibi temel amaçlarına ulaştılar.
Kulüpler son bir kaç yıldır transfer yapmakta zorlanıyorlar.
Şampiyon olan biraz nefes alıp bir iki sezonu geçici olarak kurtarıyor ancak diğerleri battıkça batıyor.
Bu çöküş sürecinde bir de çok bereketli!!!
Yabancı oyuncu sayı serbestisi gibi adeta futbolumuzun kurtuluşu olarak sunulan uygulama, süreci daha da hızlandırdı.
Yabancı oyuncu sayı serbestisinin en önemli gerekçesi Avrupa kupalarında başarılı olma propagandasıydı ancak bu serbestiden sonra takımlarımız önceki başarılarını bile gösteremedi.
Yabancı oyuncu sayı serbestisine bir gerekçe olarak sunulan bir diğer argüman da yerli oyuncuların transfer ücretlerinin yüksekliğiydi.
Bu sorunu çözemeyen bir sektör sorumlularına ne demek gerekir bilemiyoruz.
Bu sorunun bozuk, sağlıksız ve yetersiz altyapı sisteminden daha doğrusu sistemsizlikten kaynaklandığı bilinen bir gerçek, bu sorunu çözmeye yönelik çalışmalar yerine kolay ve kısa vadeli yönelişlerle futbolumuz sıradan yabancı cennetine dönüştürüldü.
İşin acı yanı, sistemde sağlıklı orta ve uzun vadeli çözümler yerine koşulsuz, şartsız yabancı oyuncu sayı serbestisine hemen hemen hiç bir futbol paydaşından itiraz gelmemesi ve aksine desteklenmesidir.
Yabancı oyuncu sayı serbestisi Avrupa’nın üst düzey birçok liginde var ancak bu uygulama bizdeki gibi koşulsuz ve şartsız değil, Avrupa kulüplerinde bu serbesti uzun vadeli ve kalıcı eğitim ve altyapı programları ve sistemleriyle birlikte yürütülüyor.
Bu uygulamadan en fazla transfere aracılık eden menajerler, sıradan, yaşlı, emekliliği gelmiş yabancı futbolcular ve bazı kurnaz yöneticiler kazançlı çıktı.
Fenerbahçe’nin son iki sezondaki hali durumu net biçimde gösteriyor.
Fenerbahçe başkanlığına ülkemizin en büyük sanayici ailesinin veliahtlarından biri büyük umutlarla getirildi.
Bu değişiklikle keyfi yönetilen kulübün kurumlaşacağı beklentileri çok yüksekti ancak sonuç, gerek mali yapının bozukluğu ve gerekse de başkanın deneyimsizliğiyle tam bir fiyaskoya dönüştü.
Son 20-25 yılın spordan sorumlu bakanları gelinen bu durumdan sorumludur ancak TFF başkan ve yöneticilerinin sorumlulukları daha ağırdır.
Kulüplerin denetlenip bazı yaptırımlar uygulanması için mutlaka bir yasanın olması da (Kulüp başkan ve yöneticilerinin cezai ve mali sorumlulukları hariç) şart değildir.
UEFA’nın finansal fair play kuralları gerekli denetim ve yaptırımlar için çok önemli ve resmi bir dayanaktır. Bu ilkeler bağlamında gerekli düzenleme ve işlemler yapılmış olsaydı kulüpler bu kadar borç batağına batıp iflasa sürüklenmezdi.
TFF durum artık sürdürülemez bir noktaya gelince geçen yıl bazı düzenlemeler yapmak zorunda kaldı ancak çok geç kalındı.
Korona salgınının ekonomilerdeki olumsuz etkisi bizim batak kulüplerde daha yoğun yaşanacak.
Biz yine de dünyanın en sevilen branşı olan futbol için her türlü olumsuzluğa rağmen umutlu olmaya devam edelim.
Korona musibeti bin nasihatten daha etkili olur umarız.
HALUK ÇETİN KİMDİR?
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nde müfettiş olarak görev yapıp, 2009 yılında Teftiş Kurulu Başkanlığından emekli oldu.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yasası, yönetmelikleri, sporda şiddet yasası, sponsorluk yasası, spor federasyonları özerklik çalışmaları, doping kontrol çalışmaları gibi düzenlemelerde aktif katkılarda bulundu.
Türkiye Futbol Federasyonu Şike Tahkik Kurulu üyeliği, üst klasman temsilciliği görevlerinin yanı sıra, TFF’de UEFA’nın stadyum güvenlik kriterlerinin uygulanması çalışmalarına ve uygulamalarına katıldı.
HALUK ÇETİN