Kadına şiddet uygulayanlar eğer Serafim’i tanısalardı böyle davranırlar mıydı?
İnsan sayısınca dert var bu dünyada.
Biri veya birkaçı gelip insanı bulunca, ne yapacağını şaşırıyor, apışıp kalıyor insan.
Atletizmin başına gelen yakın tarihteki iki dert ise yarışma kaynaklı. Uluslararası yarışmada sırıkla yüksek atlamada 6 metrenin üstünde atlayışlara sıra gelince zaman dolduğu için yayın kesiliyor, ekran kararıyor. Başka bir uluslararası yarışta ise erkekler cirit atmada 97 m cirit atılıyor ve dünya rekoru kırılıyor ama medyada hak ettikleri yeri alamıyorlar. Çünkü medya transfer haberlerinden başını kaldırıp bunları göremiyor.
Bir mimar henüz üretilmemiş şeyleri gözlerinin önünde canlandırma yeteneğine sahiptir.
Şu anda tozlu bir ovadan başka bir şey olmayan yeri, çok ilgi çeken, beğenilen bir yer halin dönüştürebilir.
Yarılmış bir boşluk olarak görünen yere köprü inşa edebilir. Ama tüm bunları yapmadan önce hayal eder. Aynı zamanda bu hayali nasıl gerçekleştirebileceğini gösteren bir çizim geliştirmesi gerekir. Sektör öngörüsü demek var olmayanı zihinde canlandırmak demektir.
Serafim Türkiye’ye gelecekti.
Beşinci, altıncı sınıflardan yetenekler seçilecek ve onlardan geleceğin dünya ve olimpiyat madalyalarına ulaşan atletler çıkacaktı.
Serafim’in etrafında antrenör ve beden eğitimi öğretmenlerinden oluşan, bu işe gönül vermiş bir eğitimci grup olacaktı. Ayrıca diğer öğretmenlere de ayda bir konsültasyon eğitimi verilecek, onların da bilgilenmeleri sağlanacaktı.
Yani eğitim içinde eğitim olacaktı.
Atletler gün gelip başarılı oldukları zaman ise, madalya alanların antrenör ve öğretmenleri ödül yönetmeliğinden yararlanacaktı.
Serafim ise bu projenin başarıdan başarıya koşmasıyla ilgilenecekti. Proje başarıya ulaştıkça Serafim de Türkiye’nin haliyle sürpriz cömertliği ile karşılaşabilecekti.
Pekin olimpiyat oyunlarından sonra Türkiye atletizm federasyonu adına yönetim kurulu üyesi Niyazi Erdoğan ve Atmalar koordinatörü Tuncay İskender, Serafim’le defalarca görüştüler.
Serafim defalarca Türkiye’ye geldi ve gitti.
Konu para veya başka bir şey değildi.
Konu Serafim’in eşiydi.
Çünkü eşi kanser hastasıydı.
Serafim’in önceliği canı gibi sevdiği eşiydi. Bu nedenle eşini bırakıp gelemeyeceğini söyleyerek zaman istedi.
Eşinin tedavisi bir yıl kadar sürdü ama maalesef Serafim eşini kaybetti.
Atletizm Federasyonu Serafim’e toparlanması için bir ay süre tanıdı. Bir ay sonra görüşmeleri sürdürmek için ne zaman geleceğini sordular.
Serafim ise “hiçbir zaman” yanıtını verdi. Çünkü sık sık çok sevdiği eşini ziyaret edebilmek için mezarlığa gidiyordu. Yani kalbini eşine öyle bir kaptırmıştı ki ondan ayrılmak istemiyordu.
İsteseydi gerek Romanya’dan gerekse dünyanın başka bir ülkesinden onunla evlenecek bir hanımefendiyle ikinci evliliğini yapabilirdi ama o gönlünü kaptırdığı ilk eşiyle kalbini mühürlemiş olduğunu gösterdi ve evlenmedi.
Serafim’le Mersin, İzmir ve Romanya’da defalarca milli takım kampı yaptık. Tekniği dışında ondan bu işin mantığını, felsefesini de öğrendik. Birkaçını aktarmak istiyorum.
Sporda bilgi alışverişi için birilerinin kapıyı çalması gerekir. Kapı çalınınca açmazsanız bir daha gelmezler.
Yeteneksiz sporcuyla uğraşmak, eski motoru akort etmeye benzer. Bu ise güzelleştirmek için domuza ruj sürmekten farksızdır. O zaman yeni yeteneklere ayırmak daha uygun bir tavırdır.
Her antrenör dünya ve olimpiyat oyunlarında sporcusunun madalya almasını ister ama çoğu zaman bu olmaz. Esas olan iddia ve tasarım arasında bağlantı kurabilmektir.
Başarısızlıktan sonra büyük federasyonlar çabuk toparlanırlar. Çünkü başarısızlığa karşı aşılıdırlar.
Sporda ne kapılar kapanır ne varılacak yollar tükenir. Önemli olan açık kapı ve yolları bulabilmektir.
Sezon başında önünüzdeki ayları gözünüzde büyütmeyin.
Çünkü sonu gelmeyen yol yoktur.
Kaybedilen yarıştan sonra öfkelenmek çare değildir. Çünkü akıl öfkeden daha güçlü bir silahtır.
15-17 yaş grubuna başarı için ağır antrenman yaptırmak, yanlışa giden yolda sol şeritten kaptırmaya benzer.
Zamansız erken forma girerek zafer borularını öttürmek bir yenilgiye sebep olabilir.
Haksızlığa uğrayarak bir yarış kaybeden sporcuda intikam duygusu gelişebilir. Sporda rövanş, intikam duygusu yarına kalabilir ama kimsenin yanına kalmaz.
Atletizmin sprint ve mesafe dallarında bir atlet iki ayrı dalda madalya alabilir. 100m – 200 m – 1500 m -5000 m – 10000 m yarışları gibi. Çünkü bunlar benzer karakterdelerdir. Ama farklı teknikleri içerdikleri için iki atma dalında madalya alınamaz. Atlet en iyi olduğu dal üzerine yoğunlaşmalıdır ki madalya alabilsin.
Bu, kediler uçsaydı gökte kuş kalmazdı, kuşlar yüzseydi denizde balık kalmazdı gibi bir şeydir.
Olimpiyat madalyası önemlidir, çünkü ödül büyük olduğundan şehirdeki gözler madalya alanı arar.
Çok soru soran antrenörleri ayıplamamak gerekir. Çünkü merak bilgi arayanın bastonudur.
Serafim ve ekibi Türkiye’ye geleceklerdi, şu anda bu projenin on ikinci yılında olacaktık. Birçok Avrupa, Dünya şampiyonalarında madalya alan ve alacak olan kendi çocuklarımız olduğu gibi çok sayıda olimpik bilgi düzeyine ulaşmış antrenör ve öğretmenimiz olacaktı.
Birçok ilde köy enstitülerine benzer uygulamaların spora aktarılışının en güzel örneğini görecektik.
Serafim ve diğer Romen antrenörlerle ilgili videoları Atmalar olimpik uygulamalar bölümünde izleyebilirsiniz
Serafim Türkiye’nin dostuydu ama eşini dünya menfaatlerinden daha çok sevecek kadar da özel bir insandı.
Onun kaybı Romanya’yı, dünya spor ailesini üzdüğü kadar bizi de üzmüştür.
Keşke kadına şiddet uygulayanlar Serafim’i tanımış olsalardı.
ARTUN TALAY