Kadın Millî Takımı kaptanı Didem Karagenç, futbol kariyeri başlangıcının bir okul maçında kornerden iki gol attıktan sonra evine gelinip babasından istenmesiyle başladığını söyledi.
16 Ekim 1993 doğumlu Didem Karagenç, ay-yıldızlı formayı 102 kez giymenin gururunu yaşıyor.
Beşiktaş forması giyen Didem Karagenç’in Türkiye Futbol Federasyonu TamSaha dergisinde yer alan röportajına göre, başarılı oyuncu, bir yandan öğretmenlik yaparken bir yandan yurt dışında doktora planlıyor, öte yandan TFF’nin kurslarında ders veriyor.
Didem Karagenç’in röportajında öne çıkan açıklamaları şöyle:
”Eğitimci bir aileden geliyorum. Babam Ahmet Karagenç emekli öğretmen, annem Ayşe Karagenç de öğretmenlik yapmış ama şimdi ev hanımı.
Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu Öğretmenlik Bölümü mezunuyum. Arkasından Bahçeşehir Üniversitesi’nde yöneticilik bölümünde yüksek lisansımı yeni bitirdim. Doktora yapmayı planlıyorum. Hedeflerimden biri de yurt dışında doktora yapmak.
Ankara Bahçelievler’de doğup büyüdüm. Erkekler arabayla, kızlar bebeklerle oynar diye bir ayrım var ama ben bebeklerle de arabalarla da oynadım. Böyle bir ayrımım olmadı. Futbol da oynadım, voleybol ve basketbol da oynadım. Güzel bir çocukluk yaşadım. Ailem de bana neden arabayla ya da topla oynuyorsun demedi. Futbol oynamam konusunda da çok destek oldular. Futbol tutkum küçük yaşlarda topun peşinde koşarak başladı. Her ikimizin anne ve babası çalıştığı için kuzenim Erdem’le babaannemin evinde kalıyorduk. Birlikte futbol oynayarak büyüdük. Okul bahçesinde ve mahallede futbol oynamaya başladık. İlk başlarda çocuklar beni futbol oyunlarına almıyorlar ya da sürekli kaleye geçmemi istiyorlardı. Kuzenim Erdem buna çok üzülüyordu. Daha sonra mahalledeki ve okuldaki çocuklar, onlardan daha çok top sektirdiğimi ve daha iyi oynadığımı görünce artık takımın önemli bir oyuncusu oldum. Beni artık bir kız çocuğu gibi değil, kendilerinden biri olarak kabul ettiler. Annem ve babam da hep desteklediler, futbol oynamama hiç karışmadılar, kızmadılar. Hatta anneannem şortla dışarı çıktığımda kızarken, annem beni hep koruyan taraf oldu. Babam fizik, kimya, biyoloji öğretmeniydi. “Kızım ya okumazsa” diye hiç endişe duymadı. Babamın tayini Sapanca’ya çıkmıştı; Sapanca’da ilk takım sporuna başladım. Annem, antrenmanlar için Sakarya’dan Sapanca’ya 1.5 saatlik yola dolmuşla götürüp getiriyordu beni. Antrenmanlar akşamları saat sekizde oluyordu, biz annemle eve gece yarısı dönüyorduk. Sabah sekizde tekrar okula gidiyordum. Annem beni hiç yalnız bırakmadı. Babam da hep destekledi. Babama sormadan hiçbir şey yapmam.
Sakarya Yenikent Güneşspor’da futbola başladım Babamla aynı okuldaydık; o öğretmen, ben öğrenci olarak. Kızların turnuvası yoktu o dönemde. Erkeklerin turnuvasına Millî Eğitim Bakanlığı’ndan izin alınarak tek kız ben katıldım. Sol ayağımla kornerden gollerim meşhurdu. Sapanca’daki evimiz çift katlıydı, bir garaj kapısı vardı ve her gün neredeyse bin tane falsolu top atmaya çalışıyordum. Bu yüzden de sol ayağım çok gelişti, ortalarım çok iyi olmuştu. Bu özelliğimden dolayı bütün kornerleri ve frikikleri ben atıyordum. Yine bir maçta kornerden iki gol attım. Dışarıda bir hoca bekliyormuş ve bana gelip “Ben kadın futbol takımı kurmayı planlıyordum, şimdi seni görünce kesin kararımı verdim, takımı kuracağım, akşam gelip seni babandan isteyeceğiz” dedi.
11 yaşında Sakarya Yenikent’te lisanslı olarak futbola başladım. Evimize geldiler, takımdan bir abla ile birlikte, babama “Kızınızı istiyoruz, götürebilir miyiz? Ama para falan yok” dediler. Babam da “Alın götürün başımızdan” dedi. Çünkü sürekli kafalarının etini yiyordum “Futbol oynayacağım” diye. İlk defa takımla öyle tanıştım. Daha erken tanışmayı çok isterdim çünkü bence 11 yaşında lisanslı futbolcu olmak geç bir yaş. Sakarya Yenikent Güneşspor’da lisansım çıkmasın rağmen liglere katılamadığımızdan üç sene boyunca sadece antrenmanlara çıktım. Babamın tayini Ankara’ya çıkınca yeniden Başkent’e döndük. Gazi Üniversitesi’ne gittiğimde aslında gerçekten futbol hayatım başlamış oldu.
Gazi Üniversitesi’nde 5 kez, Konak Belediyesi ve Beşiktaş’la da 3’er defa şampiyonluk yaşadım. Üç takımla 11 kez şampiyona oldum. En önemlisi Beşiktaş’ta olandı çünkü kendimi değerli hissettim. Büyük bir kulüpte, büyük bir camiada şampiyon olduğum için değerliydi. Stadyuma götürdüler bizi ve Beşiktaş erkek takımının kazandığı kupaların dışında bizim kupamızı da sergileyerek “3 kupa kazandık” dediler. Bu da bizi çok mutlu etti. Kadınla erkeğin eşit olduğu duygusunu bize yaşattılar. Çok güzeldi.”