Sporseverler bilinçlendi.
Dünyada, on dört futbol kulübünün FIFA Dünya Kupası’na katılan milli takımları yenebileceklerini biliyorlar.
Kulüp takımları farklı ülkelerin futbolcularından oluşsa da seyirciler; “Madem daha iyisi var, biz de iyi olanı seyrederiz.” diyorlar.
Daha iyi olduğu için de Avrupa kulüplerinin maçlarını izliyorlar.
Dünya Kupası’nda yarı final maçlarıyla izleme oranı istatistiksel olarak toparlandı.
Göçmenleri istemeyen Avrupa ülkeleri, göçmenlerle başarıya ulaştı.
Başarısızlığı da yine göçmenlere yüklediler.
Büyük bir kulüpten teklif alan teknik direktör, hiçbir etik değere önem vermeden Dünya Kupası öncesi Milli Takımı bıraktı ve anlaştığı kulübün yolunu tuttu.
Menajerler ilgilendikleri şöhretli futbolculara sakatlanmadan dönmelerini söylemişlerdi.
Onlar da bir an önce elenip, sakatlanmadan döndüler ve yeni kulüplerine imza attılar.
Belçika, Fransa göçmen yetenekleri yetiştirip başarılı oldular ve doğru yolda olmalarının meyvelerini topladıklarını düşünüyorlar.
İngiltere ise göçmen gençleri “madem kendi ligimde oynatamıyorum, hiç olmazsa başka liglerde oynasınlar” diye ihraç etmenin yolunu arıyor.
Hırvatistan “iyi ve güzel özelliklerimizle ülkemizi spor aracılığıyla dünyaya tanıtacağız” diyen eski
Yugoslavya lideri Tito’nun yolundan gitmeyi sürdürüyor. Bu anlayışa en son örnekler teniste Dukoviç’in, futbolda Hırvatistan’ın başarıları oldu.
Rusya Dünya Kupası’nı başarıyla düzenledi ve takdiri hak etti.
Japon ve Senegalli seyirciler maç sonrası tribünleri temizlediler ve gönülleri fethettiler.
Her maç sonrası Japon futbolcularda soyunma odalarını temizleyip bırakırken, teşekkür yazısını unutmadılar.
Olimpik spor kültürünün güzel örneğini verdiler.
Böylece küresel spor yapısının içinde temiz adacıkların bulunduğunu kanıtladılar.
Buna rağmen küresel spor yapısı spora büyük zarar verdi.
Futbol kulüplerini milli takımların önüne çıkardı.
Çıkarcılığın, bencilliğin temel ilkelerini uyguluyor.
Spor dünyamızı tahrip edenlerin dokunulmazlıklarını savunuyor.
Sporseverlerin seyirciliğe itilmeleriyle tüketimin yayılma stratejilerini spor üzerinde uyguluyor.
Olimpik spor dallarını da suçlu göstererek sığınacak güvenli bir adanın olmadığı algısını oluşturuyor.
Spor dünyası tepetaklak olmuş ayakta durmak için kılavuz arıyor.
ARTUN TALAY