Özlem sona erdi, futbolda heyecan başlıyor. Spor Toto Süper Lig ile TFF 1.Lig’de milyonlarca taraftarı, futbol tutkununu dişe diş maçlar bekliyor.
Süper Lig’de mücadele edecek 18 takım yeni oyuncularla kadrolarını güçlendirdi. Süper Lig “ Cemil Usta Sezonu”nda hayli çekişmeli ve keyifli geçmesi beklenen maçlar şimdiden seyirciyi heyecanlandırıyor.
En az Süper Lig kadar göze hoş gelen maçların oynanacağı 1. Lig ve alt kümelerde kadroları yenilenen takımların şampiyonluk mücadelesi ilgi ile izlenecek.
Dünyada endüstri haline gelen, büyük yatırımların yapıldığı futbol kim ne derse desin seyir zevki en üst düzeyde olan spor. Hiç kuşku yok ki, ülkemizde de sevilen, baş tacı edilen futbola takımlarımız, maddi güçlerini de aşarak transfer ve oluşturdukları tesislerle bol sıfırlı katkıda bulunuyor.
Bütçelerini aştıklarında UEFA’nın yaptırımları ile karşı karşı kalıyorlar. Anımsanacağı üzere Fenerbahçe, Trabzonspor gibi taraftar varsılı takımlar, UEFA’nın olası ağır yaptırımlarından bu sezon kıl payı kurtuldu. Avrupa’nın futbol patronu kulüplere, “Ayağını yorganına göre uzat, sattığın kadar yeni oyuncu al” diyerek haklı uyarıda bulunuyor.
Salt Fenerbahçe ve Trabzonspor değil, diğer takımların da mali yapısı iç açıcı değil. Bazıları hariç yaşlı ve çaptan düşen yabancılara ödenen dudak uçuklatan transfer paraları, hesapsızlık, israf kulüplerimizi borç sarmalına soktu.
Alt yapıdan yeterince oyuncu çıkaramayan, çıksa bile yeteri kadar şans tanınmayan gençlere ağırlık vermeyen takımlarımızı eğer böyle giderse gelecekte daha büyük tehlikeler bekliyor. Umarım, tüm takımlar şapkayı önüne koyup sorgulama yapar. Çünkü deniz bitti. Taraftar katkısı kadar yeni kaynak arayışları gündeme gelmeli.
Elbette nitelikli, takıma katkı sağlayan, başarılara imza atan, taraftarı coşturan yabancı oyuncuya evet. Ancak, genelde futbol yaşamının sonuna gelmiş, “son transfer yapıp voliyi vurayım” anlayışındaki pahalı ve kalitesizlere hayır.
Kuşkusuz nitelikli, genç ve üretken yabancı oyuncuları takıma katmak çok maliyetli ve pahalı. Hem onlar zirvede iken “La Liga”, “Premier Lig”, “Bundesliga”” Serie A” gibi seyir zevki yüksek üst düzey liglerde oynamak varken, daha alt kategoride yer alan “Süper Lig”de top koşturmaya yanaşmıyor, ligimize burun kıvırıyorlar.
Gelenler de ya takımdan dışlananlar ya da ağır sakatlıktan yeni kurtulanlar oluyor. Arada bir yeni keşfedilen genç yabancılar Türkiye’de boy gösteriyor. Onlar da bir elin parmağını geçmiyor zaten.
Süper Lig’in dünyada izlenebilir olması, çekici, hale gelebilmesinin yolu öncelikle takımlarımızın Avrupa maçlarında göstereceği başarıdan geçiyor. Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi’nde takımlarımız son yıllarda bir türlü Mart ayının sonunu getiremiyor. Tabii ki Galatasaray’ın UEFA şampiyonluğunu göz ardı etmiyoruz. Ne var ki, o başarıdan sonra başka zaferlere imza atamadı takımlarımız.
Başarıda bir diğer önemli etmen, gençlere ve alt yapıya önem vermek, daha fazla şans tanımak. Teknik direktörler alt yapıdan gelen oyuncuya olası başarısızlıkta taraftar tepkisinden çekiniyorlar ki cimri davranıyorlar.
Hiç olmazsa her maçta bir veya 2 oyuncuya ilk 11’de yer versinler ki, gençlerin önü açılsın, öz güvenleri gelsin.
Takımlarımız Avrupa’da çok başarılı olamasa da Avrupa’da top koşturan Cengiz Ünder, Zeki Çelik, Cenk Tosun, Ozan Kabak, Hakan Çalhanoğlu, Yusuf Yazıcı, Enes Ünal, Çağlar Söyüncü ve diğerleri Türkiye’yi gururla temsil ediyor. Onları izledikçe göğsümüz kabarıyor.
Şiddettin, holiganizmin öne çıkmadığı, hoşgörü ve centilmenliğin egemen olduğu yeni futbol sezonunda tüm takımlarımıza başarılar diliyorum.
ŞÜKRÜ KARAMAN