Atletizmde en büyük ihanet okumamak, tembellik, görmezlikten gelme ve suizandır.
Elmas liglerde alınan sonuçları gördüğümüzde göze çarpan kaliteli dereceleri görüyoruz. Bunların atletizm kralı veya kraliçesi olabilmeleri için olimpiyat şampiyonu olmaları ve bu arada dünya rekorunu olimpiyatlarda kırmaları gerekir. Ancak o zaman Usain Bolt’tan boşalan tahtı doldurmaya aday olabilirler.
Dünyada atletizmde başarılı olan ülkelerin hiçbirinin başarısı ötekinin başarısızlığını belirlemiyor.
Hepsi de farklı yollardan ve farklı yöntemlerle başarıya giden yolu bulabilmişler.
Başarılı olmak için hangi ülkeyi model almalıyız saçmalığından uzak durmalıyız.
Çünkü dünyada atletizmin bütün dallarında başarılı olan bir ülke yok.
Başarılı olmak için üçlü bir formüle gerek var.
Farklı olmak,
Gözden kaçanı keşfetmek,
İpucu yakalamak.
Önce iyi olduğumuz dalları ele almalıyız. Kiminde madalya alıyor, kiminde madalyaya yakınız.
Haliyle madalya alığımız dallarda devamlılığı sağlamanın, madalyaya yakın olduğumuz dallarda madalya alabilmenin yollarını bulmalıyız.
Bir de atletizmde madalyadan uzakta olduğumuz dallar var. Bu dalları tek tek ele almalıyız. Yüksek atlamadan örnek verirsek, yüksek atlama kadınlardaki en başarılı ülkeyi belirlemeliyiz. Sonra bu ülkedeki en başarılı antrenörün zafer sarhoşluğuyla ayaklarının yerden kesildiğini, burnunun havada olduğu gerçeğiyle onu pas geçerek, o antrenör ve grubuna rakip ve başarılı diğer üç antrenör ve grubuyla ara bağlantı kurarak anlaşmalıyız. Yüksek atlama kadınlarla ilgilenen kaç tane antrenör ve beden eğitimi öğretmeni varsa onları bu antrenör ve gruplarıyla beraber antrenman yapmak için belirli zaman dilimlerinde yanlarına göndermeliyiz. Toparlarsak aynı şeyi erkek yüksek atlama grupları için yaparken, atletizmin diğer dallarında da bu model üzerinden, farklı ülkelerde farklı ara bağlantılar oluşturmalıyız.
Bunda amaç sadece madalya kazanabilmek olmalıdır. Bu dallarda küçükler, yıldızlar, gençler, 23 yaş altı ve büyükler kategorilerinde gerekli bilgi ve deneyime ulaşabilmenin yolunu bulmak zorundayız. Zaten Komatsu’da Caterpillar’la dengeyi sağlamak için bu yolu kullanmadı mı?
Amerika ne yapıyor, kendi ülkesinin dünya markası şirketlerinin tarihini inceleyip, onları spora uyarlıyor ve olimpiyatlarda yüz madalyanın üstüne çıkabiliyor.
Rusya, Çin, Almanya, İngiltere, Fransa ve Japonya’da farklı pusu ve keşiflerle geleceğe doğru yol alıyorlar.
Bir yerde takılı kalmışsak mutlaka bu durumdan kurtulmak için dünyanın en iyi gruplarını yerinde inceleyen bir komite oluşturup onların hazırladıkları raporlara göre sorunu çözmek gerekir.
Honda’nın Disneyland araba parkında araba bagajlarının nasıl kullanıldığını izleyen mühendisleri gibi.
Rakipleri yakalamak için aynı şeyleri yapmakla zaman kaybedilmemeli. Amaç gerekli bilgi ve deneyime ulaşabilmek olmalıdır. Ancak bu şekilde başarıya götürecek yol işaretlerini takip edebilir, sıralamayı şaşırmadan mantıklı kararlar alabiliriz. Aynen Sony’nin Londra’da müzik laboratuvarını kurmuş olduğu gibi.
Koşarken atleti öne doğru iten pisti kimse henüz üretemedi. Neden bu pistleri üreten biz olmayalım?
Atletizmi seven gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında yaşayan birçok mühendisimiz var. Onları teknolojik ortamda gönüllü olarak bir araya getirip, bu pistleri birkaç yıl sonra üreten olabiliriz. Yani yeni bir keşfi Swatch örneğinde olduğu gibi yapabiliriz.
Yine koşarken atleti öne doğru iten ayakkabılar da henüz üretilemedi. Gönüllü mühendislerden başka bir grup oluşturarak Polaroid örneğindeki gibi bir çözüme ulaşabiliriz.
Günümüzde bu projeleri geliştirmek beklenen sonucu almak ve anlamlı bir şekilde üretmek mümkün olmasa da 2030 civarında ilk meyveleri toplayan neden biz olmayalım?
Hep onlar üretecek biz de para verip alacak mıyız? Bu durumu tersine çevirmenin bir yolunu mutlaka bulmak zorundayız.
Çocuklar, dünyanın, ülkelerin olduğu gibi atletizmin de geleceğidir. Hedefimiz, çocukların evde, sokakta, okul bahçesinde atletizm oyunları oynamaları olmalıdır.
Bu konuda önemli bir ihmalimiz var. Çocuklara yönelik internet üzerinden atletizm bilgi yarışmalarını ve oyunlarını sunmak zorundayız.
Eklem sakatlıkları atlet ve antrenör için kabus gibi bir sorundur. Çaresi genetik bilimin gelişimindendir.
Eklem sakatlıklarında atletizm teknoloji aracılığıyla gönüllülük esasına dayanarak komite oluşturup dezavantajı avantaja dönüştürebilir. Sektörün ortamının on yıl sonraki resmini inandırıcı bir şekilde mutlaka çizmemiz gerektiğini unutmamalıyız.
Başkalarını izlemekle yetinenler, kazanmanın en iyi yolunun kuralları yeniden yazmak olduğuna inanmazlar.
İnşa etmekten kaçınarak kesip atmayı tercih ederler.
Başarılı olmak için farklı olmanın gerekli olduğunu göz ardı ederler.
Bu arada ayaklarını iki paralel yürüyen merdivene ayrı ayrı koymuş olanların, birinin diğerinden iki basamaktan fazla yükselmesi durumunda düşeceklerini bilmeleri gerekir.
Yunanistan 1970’lerde farklı yoldan giderek yürüyen merdivende yukarı doğru çıkmayı başardı. 50 antrenörünü orta vadeli eğitim için yurt dışına yolladı. Bu antrenörlerin döndüklerinde hangi şehirde görev yapacakları belliydi.
Döndükten sonra Yunanistan’ın alt yapısını oluşturdular. Hızla olimpiyat madalya sayısı yukarıya doğru giderken birçok dünya rekortmeni yetiştirdiler.
Şimdi ise yürüyen paralel merdivenlerdeki fark iki basamağı geçtiği için altı madalya ile yetiniyorlar.
Bu madalyalardan biri kadınlar sırıkla yüksek atlama olup, günümüzdeki 1970’lerdeki atılımın son meyvelerinden biri olarak göze batıyor.
Doğru bir planlama ile yurt dışına giden antrenör önce kendisini sonra da ülkesini geliştirir.
Atletizm yöneticileri zamanlarının %70’ini dışarısını ve 4 yıl sonrasını gözlemlemeye %30 ‘unu da geleceğe ayırmalıdırlar.
Atletizmde hele bekleyip görelim diyemeyiz çünkü geleceğimizi kaybederiz.
Kısa ve uzun vade de birbirine bitişik şeylerdir. Uzun vade ise şimdi başlar.
Haliyle farklı olmak, keşif ve ipucu yakalamak için bugün ne yapmalıyız sorusu önem taşır.
Bu şişenin ağzının tepesinde olduğunu söylemek gibi bir şeydir.
ARTUN TALAY