Hiç kuşku yok ki uzun yıllar böylesine heyecanlı, keyif veren, bol gollü maçların oynandığı, tepedeki ile yedinci, hatta sekizinci sıradaki takımın bile şampiyonluk umudu taşıdığı futbol sezonunun ilk yarısına tanık olmamıştık.
Ligin dibine demir atan Kardemir Karabük Demirspor ile sondan sekizinci sırada kendine yer bulabilen Kasımpaşa’nın her an tehlikeyi ensesinde hisseden, düşme kaygısı yaşayan takımlarıyla ilginç ilk yarıyı gözler önüne serdi Süper Lig. Yani öylesine şaşırtıcı, beklenmeyen sonuçlar alınan, buna karşılık taraftarın seyir zevkini fazlasıyla karşılayan ilk yarıyı sundu bize Süper Lig.
Zaten nitelikli yabancı oyuncuların iyiden iyiye sahalarda boy göstermesi, maçların kıran kırana geçeceğinin, heyecan kat sayısının her hafta giderek katlanacağının işareti gibiydi. Nitekim beklenen oldu, oyuncular, takımlar yeniden tribüne döneneniyle, televizyon başında izleyeniyle futbol tutkunlarının yıllardır uzak kaldığı keyifli futbollarıyla alkışı fazlasıyla hak etti.
Abdullah Avcı’nın Avrupa Kupa maçlarını önemsememesiyle yurt dışını erkenden bitiren Başakşehir, kuşkusuz her yıl üzerine koyduğu oyunla ilk yarının dikkat çeken takımların başında yer aldı. Zaten, vurguladığım gibi Avrupa defterini erkenden kapatan Abdullah Avcı ve öğrencileri bunun ödülünü ilk yarıyı tepede tamamlayarak aldı. Ha, Avrupa’ya bu kadar erken veda edilir miydi tartışılır. Oysa, o maçları ciddiye alsalar bir veya iki turu rahatlıkla geçebilirdi İstanbul’un turuncu-lacivertli takımı. Hem de UEFA’da ülkeye fazlasıyla puan kazandırırlardı. Dedim ya dışarıyı değil, içeriyi yeğlediler. Eleştirilen bu tutumları bana göre de çok doğru değildi. Var demek ki Abdullah Avcı’nin bir bildiği. Sanırım bunu da lig sonunda öğreneceğiz.
İlk dokuz haftadaki müthiş futbol ve farklı kazandığı maçlarla taraftarını oldukça hoşnut eden, şampiyonluktaki karşıtlarına hatırı sayılır puan farkı atan Igor Tudor’un Galatasaray’ı sonraki maçlarında keyif vermeyen oyunu, yenilgileriyle sıradan takıma dönüştü. Doğal olarak fatura maçlarda oyunculardan çok rakip takımın hocaları ile ilgilenmeyi yeğleyen, dalaşan, Karabük’ü bir anda yüz üstü bırakan Igor Tudor’a kesildi. Hani bir deyim vardır “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste”. Sanırım Tudor da fazlasıyla almıştı Karabük’ün ahını. Ve sonunda çıktı, ilk yarının bitimine bir hafta kala soluğu ülkesinde aldı.
Tabii, taraftarının “İmparator” diye tezahürat yaparak davet ettiği Fatih Terim, o kendine özgü tavırlarıyla, emin hareketleriyle Galatasaray’ın başında çıktı Türk Telekom’daki Göztepe maçına. Oyuncular da hırslı futbolunun karşılığında 3-1 yengiyi armağan etti yeni hocalarına. Üç puanın keyfini yaşayan Fatih Terim, ikinci yarının hesaplarını yapmaya hemen koyuldu.
Aslında çok zor bir fikstür ile lige “merhaba” dedi Fenerbahçe. Geç gelen yeni oyuncular daha takımı tanımdan, arkadaşlık ortamı oluşmadan bir anda sahada buldular kendilerini. Aykut Kocaman, kafasındaki taktiği oyuncularına aktaramadan, belleklerine yerleştirilemeden ardı ardına gelen başarısız sonuçlar bir anda ligin dibine doğru itti Fenerbahçe’yi. Haklı olarak yönetim ve taraftar nezdinde sorgulanmaya başlandı Aykut Kocaman ve oyuncuları. Bırakın taraftar düzeyinde medyada, spor kamuoyunda adeta linç edildiler.
E, haksız da sayılamazdı milyonlarca taraftar. Öyle ya, dört yıldan bu yana şampiyonluğa özlem duyuyorlardı. Nasıl çemkirmesinler ki. Spor medyası da çok iyi biliyordu, manşete çekilecek haberlerin, tartışmaların, yorumların tiraj kazandıracağını, en çok izleneceğini. Ne olduysa, o meşhur Osmanlıspor maçından sonra oldu. İster kendine geldiler, isterse şampiyonluğun giderek uzaklaştığının farkına vardılar deyin; Başkent’tin gri akşamında son dakikalarda yitirilen iki puan bir anlamda Fenerbahçe’yi geri döndürdü. İşte o maçın ardından alınan aralıksız beş yengi, Fenerbahçe’yi bir anda şampiyonluğun en güçlü adayları arasına soktu. Konya’daki 1-1’lik eşitlik bir ölçüde Aykut Kocaman’ın ilk yarıdaki yanlış tercihleri ile seriyi bitirdi.
Sezon başında üçüncü aralıksız şampiyonluğunu kazanacağı kuvvetlice dillendirilen Beşiktaş, ilk yarının son haftalarına doğru bu tezleri çürütürcesine başarısız sonuçlarıyla taraftarını hayli üzdü. Şenol Güneş’iin Avrupa’da fırtına gibi esen, Şampiyonlar Ligi’nde 16 takım arasına girerek, Almanya’nın dev ekibi Bayern Münich’i bekleyen Beşiktaş, “hem dışarıda hem deki içerdeki zorlu maçlar fazlasıyla yordu Kara Kartalları” yorumunu oluşturdu. Ne denli yadsınsa da iki sezon üst üste gelen şampiyonluk, Avrupa’daki olağanüstü başarı sanki Şenol Güneş ve futbolcularında bıkkınlığa, yorgunluğa yol açtı. Umarım Avrupa’dan elenmez. Elenirse ikinci yarıda çok farklı bir Beşiktaş izleriz sahalarda.
“Futbolun Emekçisi” Rıza Çalımbay’ın teknik direktör olmasıyla eski günlerini anımsatan Trabzonspor da tıpkı Fenerbahçe gibi, son haftalarda ardı ardına kazandığı maçlarla bir anda şampiyonluk potasında buldu kendini. Ersun Yanal ile yaşanan düş kırıklığının ardından, Rıza Çalımbay ile yeniden eski günlerine dönme sinyalleri veren Trabzonspor, kuşkusuz önündeki dört rakibi kadar iddialı şampiyonlukta.
Dedim ya, bu sezon keyif veriyor, izleyeni, taraftarını hoşnut bırakıyor Süper Lig. İkinci yarının da ilkinden farklı olmayacağını, hatta daha da zevkli geçeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok.
ŞÜKRÜ KARAMAN