Şu günlerde kar, kış bizleri iyice bunaltmadan imdadımıza bahar yetişmiş oldu.
Kuş sesleriyle uyanmak ve sabahın ilk ışıklarıyla yola çıkmak, hem de üstünüzde kat kat giysiler olmadan sokaklarda olmak, çok güzel bir duyguydu.
Bu hafta doğa yürüyüşümüz Kahramankazan ve Kızılcahamam sınırları arasında kalmış, bir türlü hangi belediyeye ait olduğuna karar veremediğimiz İğdir göleti ve 1440 rakımlı Hıdır dağı eteklerinde olacak.
Ankara Hiking grubu ile İstanbul yolu üzerinde börekçide kendi araçlarıyla ve otobüsle gelenler bir araya gelecek ve doğada olmanın ayrıcalığını yaşamak için yine yollarda olacağız.
Sabah bir gün önceden ayarladığım kemikleri de sırt çantama koyup, sokakta yaşayan canlarımıza sabah ikramlarını yaptırmak üzere evden çıktım. Yol üstünde bulunan ilk köpeğimle selamlaşıp nevalesini önüne bıraktım. Önce beni kokladı sonra burnunu kemiklere uzatıp” hadi sen gidebilirsin “dedi.
Ben yoluma gittim o kemiğini kemirmeye devam etti. Çantamda kalan diğer kemikleri de Kızılay Güvenpark’ta henüz uykudan uyanmış iki beyaz tüylü yerde yatan köpeklere uzattım. Yatıkları yerden hiç istiflerini bozmadan kemikleri dudakları arasına alıp sabah kahvaltısına başlamış oldular.
Sabahın erken saatlerinde işine koşturan insanlar, üstünde eşofmanıyla sabah koşusuna çıkanlar Pazar sabahının kalabalığını oluşturanlardı.
Doğa yürüyüşü gurubunun otobüsüne yaklaştığımda durakta bekleyen tanıdık simalarla selamlaşıp otobüsümüzdeki yerlerimize geçip yola çıktık. Yol üstünde özel araçlarıyla gelenlerle börekçide buluşup, sabah kahvaltısını yaptıktan sonra bir an önce doğa yürüyüşüne başlamak için yola çıktık.
Kahramankazan ilçesi Ankara’ya çok yakın olduğu için yürüyüş yapacağımız parkura hemen ulaşmış olduk.
Araçlarımızın parkından sonra herkes doğanın sesini duymak için sustu ve kısa bir sessizlikle, ortalıkta kuş sesleri ve akan derenin sesinden başka ses duymaz olduk.
Gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra, İğdir göleti hemen yanıbaşımızdaydı. Eriyen kar suları ile göledin su seviyesi oldukça iyi görünüyordu. Hava kapalı ama soğuk değildi.Toz bulutu yüklü bir hava, gökyüzüne uzanıp değsen, ağlayacakmış gibi bir durumla karşı karşıyaydık.
İlk on beş dakika sürekli yükselmeye tırmanmaya geçtik. Yükseklerde henüz erimeyen karlar öbek öbek duruyordu .İki hafta önce bu bölgede bir metreye yakın bir kar vardı. Ama şimdi kuzey bölgeler dışında her yer kurumuş. Bazı bölgelerde sarı ve mor çiğdem çiçekleri topraktan başlarını çıkarmış bizlere gülümser durumdaydı.
Çocukluğumda yaşadığım bölge, henüz betona teslim olmadığı yıllardı. Mahallemizin yukarı kısımlarında çiğdem çiçeklerini görürdük. Şimdi çiğdem çiçekleri apartman isimleri olarak kaldı. Çiğdem çiçeklerini görmek için artık kilometrelerce şehrin dışa gidiyoruz.
1400 rakımda Hıdır dağı karşımızdaydı. Yükseklerde rüzgâr şiddetini arttırdı. Şiddetli esen rüzgardan korunmak için rehberimiz grubu kuytu bir bölgeye indirdi.
Kısa bir molanın ardın da öğlen artık kumanyalarımızın bir kısmını yiyip açlığımızı bir nebze gidermemiz gerekiyordu.Çünkü doğa yürüyüşü sonunda rehberimiz “isteyen katılımcılar börekler, çörekler, tatlılar getirsin, minik bir piknikle günü bu şekilde noktalayalım” diye bizleri uyarmıştı.
Dönüşümüz daha kolay olur dedik ama eriyen karlar ile tepelerden indikçe dere yataklarında sürekli su geçişleri yaptık. Doğa tam manasıyla uyanmış, dereler gürül gürül akıyordu. Kuşlar tepemizde bize eşlik edip şarkılar söylemeyi yürüyüş boyunca sürdürdüler.
Uzun bir yürüyüşün ardından araçlarımızın bulunduğu alana geldik. Herkes çantasında getirdiği yiyecekleri hemen organize olup çar çabuk kurulan portatif masalara yerleştirdi. O kadar yorgunluğa rağmen bir anda herkes canlandı. Şarkılar türküler ve çekilen halaylar, kuş seslerini bastırıp ortalık insan sesleriyle bahara “merhaba” dedi.
Bir doğa yürüyüşümüz daha belleklerimizde yerini almış oldu.
ALİ YILMAZ