Mozart’ın anne ve babası müziği seven insanlardı ama Mozart’taki yeteneğin asıl nedeni anne ve babasının oğullarının müzikle ilgilenmelerini istemiş olmalarıydı.
Onu her bakımdan destekleyip teşvik etmişlerdi.
Seçkin insanların öykülerinde çokluk böyle bir start durumunun yer aldığını görürüz. Erken dönemde bir tutkunun esiri olmuşlar ve bu tutkuyu sürekli ruhlarında yaşatmışlardır.
Gelişimde yeniden oynatılamaz sınırların varlığına inanan hiçbir öğretmen bir çocuğu kurtaramaz.
Bir çocuğa sende matematik yeteneği yok demekle kendi konumunu kolaylaştırır belki ama söylediği sözler çocuğun cesaretini kırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Matematikte sınıfın kalın kafalı öğrencilerinden biri olduğuna inanan biri matematik yeteneğinden düpedüz nasibini alamamış olduğuna inanabilir.
Şansı yaver gidip bir gün matematik problemini çözme başarısını gösterirse bu duruma hem kendi hem de öğretmeni şaşabilir. Böylece matematik karşısındaki tüm tutumu değişebilir.
O zamana kadar hiç ilgi duymazken şimdi bu dersten zevk almaya başlayabilir. Her fırsattan yararlanarak matematik konusunda becerisini artırmaya çalışabilir. Zamanla sınıfta en başarılı öğrencilerden biri olabilir. Bu da kalıtımsal becerilere ilişkin kuramların tutarsızlığının anlaşılmasına yardımcı olabilir.
Çocuk, ailede herkesin kendisine düşmanlık beslediği duygusu içinde yaşamıştı ve okuldaki herkesin kendisine düşman gözüyle baktıklarına inanmaktaydı. Derslerde başarı sağlayamamış, anne ve babası bu durumu öğrenince çocuğu cezalandırma yoluna gitmişti.
Bu da bizim sık karşılaştığımız bir durumdur. Çocuk derslerden kötü not alır, bu yüzden paylanır okulda, karneleri eve getirir bu kez yeniden cezalandırılır.
Aslında bunlardan bir teki çocuğu yeterince sıkıntıya sokar; sıkıntıyı bir kat daha artırmak korkunçtur doğrusu.
Ama çocuk sonunda aklı başında bir öğretmene kavuştu; öğretmen durumu kavrayarak sınıftaki öbür çocuklara, bu arkadaşlarının herkesi kendisine düşman bildiğini açıklamış ve çocukların da yardımıyla kendisinin dostu olduklarına çocuğu ikna etmeyi başarmıştı.
Derken çocuğun tüm davranışında ve çalışmalarında öylesine kapsamlı bir düzelme görülmüştü ki kimse kendisinden bu kadarını beklememişti doğrusu.
Öncelikle çocukları yalnızca çalışıp para kazanacak gibi değil, insanlığın esenliğine katkıda bulunacak gibi eğitecek öğretmenlerin sağlanması zorunludur.
Eğitim işini üstlenecek öğretmenlerin bu ödevin önemine yürekten inanması ve onu yerine getirecek gibi eğitilmesi önemlidir.
Hala Alfred Adler’in Yaşamın Anlam ve Amacı kitabını okumadınız mı?
ARTUN TALAY