Gençlerbirliği, sezonun en iyi futbolunu oynadığı maçta Galatasaray ile golsüz berabere kaldı.
Galatasaray, Süper Lig’deki son 7 Gençlerbirliği deplasmanında sadece 1 galibiyet alabildi.
Alkaralar, Süper Lig’den düştükleri, Galatasaray’ın ise şampiyon olduğu 2017-2018 sezonunda dahi 19 Mayıs’ta rakibini yenmişti.
Galatasaray anlaşılan psikolojik bir baskıyla geliyor Başkent’e.
Dünya devi PSG karşısında yenilse de aslan gibi oynayan Sarı Kırmızılılar, Eryaman’da kedi gibiydi.
Gençlerbirliği, maç boyunca topu rakibe bırakıp oyunu kendi sahasında kabullendi, Sessegnon’un geriden başlattığı kontraataklarla gol aradı.
7-8 kez de öne geçmek için fırsat yakaladı ama beceremedi.
Başkent ekibinde sezon başından beri bir hastalık var.
Ceza sahasına kadar ellerini kollarını sallaya sallaya geliyorlar, şut çekilmeyecek yerde şut çekiyorlar, pas verilmeyecek yerde pas vermeye çalışıyorlar.
Final vuruşlarında yapılan hatalardan dolayı en az 7-8 puan kaybetti bu takım.
İkinci hastalığı ise kırmızı kart.
Süper Lig’de forma giyen bir oyuncunun bu kadar basit kırmızı kart görmesi akılla mantıkla izah edilebilir bir durum değildir.
Ahmet Oğuz’un oyun dışında kalmasının ardından geçen 10 dakika Ankara ekibi için kabus gibiydi.
Alkaralar, kırmızı kartın psikolojik baskısıyla iyiden iyiye sahasına çekildi.
Beraberliğe çoktan razı bir ruh halindeki Galatasaraylı futbolcular da, baktılar Gençlerbirlikli oyuncular cezaalanlarına çekilmişler, bari gol atamasak da bir iki pozisyon bulalım havasında bastırdılar.
Galatasaray, maçtaki tüm gol pozisyonlarını, bu psikolojik ortamda geçen son 10 dakikaya sığdırdı.
Gençlerbirliği, bu beraberlikle sonunculuktan kurtuldu, camiaya moral geldi, Mustafa Kaplan da güven tazeledi.
Mustafa Kaplan demişken…
Geçen sezon Ankaragücü’nde müthiş bir sezon geçirdi,
sonrasında Gençlerbirliği ile anlaştı.
Gençlerbirliği, özellikle de Cavcav ailesi ile duygusal bir bağı var.
Geçen haftaki Ankaragücü maçından sonra görevinde kalması mucize gibiydi.
Murat Cavcav ile aralarındaki bu duygusal bağ olmasa şu ana kadar çoktan Gençlerbirliği’nden gönderilmişti.
Ama Mustafa Kaplan bu şansı hak ediyordu, Cavcav ona bu şansı verdi.
Kaplan da Galatasaray maçında şansını iyi kullandı.
Bu maç için Mustafa Kaplan’ın dönüş maçı diyebiliriz.
Kaplan, duygularını yoğun yaşayan biri, bu yüzden hata da yapabiliyor.
Hafta boyunca hep, Gençlerbirliği yönetimi istifasını istiyor, Mustafa Kaplan direniyor haberleri çıktı.
Kaplan da bu haberlere gönderme yapmak için maç sonu basın toplantısını ağırlıklı olarak Murat Cavcav ile olan duygusal bağa ayırdı.
Görünen köy kılavuz istemez, taraftar artık kafasında Murat Cavcav’ı bitirmiş
Bu yüzden “Murat Cavcav öl dese ölürüm” sözü çok abartılıydı, bu söz kendisine puan kazandırmayacak.
Taraftar, bu sözü hiç unutmayacak, her zaman hatırlatacak.
Bu söz ile Mustafa Kaplan, taraftarla Murat Cavcav arasında köprü olma şansını da kaybetti.
Kaplan’ın bir hatası da futbolcuları çok fazla isim olarak medyanın önüne atması.
Her hafta basın toplantısını takip ediyorum, Ahmet’i oynatmayacaktım da, şu oldu oynattım; Ayite’yi, Rahmetullah’ı oynatmayacaktım da bu oldu oynattım…
Her başarısız sonuçta, aynı gerekçeler.
Hocam hem 11’e aldığın oyuncuyu, hem de oynatmadığın oyuncuyu demoralize ediyorsun.
Sahaya 11 kişi çıkarttın mı, yorumun onlarla ilgili olsun, onlarla bir haftayı birlikte geçiren sensin, sakatlık da hastalık da insan hali.
Bırak artık bu tür yorumları.
……………………..
Geçen haftaki Başkent derbisinde Ankaragücü teknik direktörü Metin Diyadin kırmızı kart gördü.
Gerekçesi, oyuncusuna yapılan bir faul anında tepki olarak sadece bir iki adım için oyun alanının içine girmesiydi.
Sonrasında 5 maç ceza aldı, tüm Türkiye 5 maçlık cezanın gerekçesinin devre arası soyunma odaları koridorundaki tuvalete gitmesi olduğunu VİRALSPOR’dan öğrendi.
Maçın temsicisinden izin almasına ragmen, Tahkim Kurulu 5 maçlık cezayı skandal bir kararla onadı.
Metin Diyadin, çifte standart uygulamaların olduğunu,saha ihlalinde başkaları için de aynı yaptırımların olup olmayacağının takipçisi olacağını söyledi.
Biz de takipçisi olacağız tabi ki, nitekim olduk da.
Gençlerbirliği-Galatasaray maçı boyunca, bir yandan sahadaki mücadeleyi izlerken bir yandan da gözüm hep Fatih Terim’in üzerindeydi.
Ben 2 kez saha ihlali yaptığını gözlerimle gördüm, 4. hakemin hemen yanı başnda yapılan bu ihlallerden dolayı uyarı bile almadı.
İşte Türk futbolu bu yüzden ilerlemiyor.
Kural yok, bağıran çağıran kazanıyor, sessiz kalan kaybediyor.
…………………………..
Maçın hakemi Halil Umut Meler, perşembe akşamı saat 22.00’de başlayan maçta Norveç’te Rosenberg-PSV maçını yönetti.
Maç Türkiye saati ile gece yarısı sona erdi, otele gitmesi saat 2-3’ü bulmuştur, sabah o yorgunlukla Türkiye’ye dönmüştür.
Cuma akşam İstanbul’a dönen bir hakeme cumartesi Ankara’da maç vermek de neyin nesi?
MHK, Halil Umut Meler’in programından haberdardır mutlaka.
Yok muydu başka hakem?
Fatih Terim yakalıyor bu tür ayrıntıları, sonra sanki maçta aleyhine hakem kararı varmış gibi Türkiye’nin gündemine taşıyor.
Sayın MHK temsicileri, işinizi doğru yapın, kimseye malzeme vermeyin.