Öğrenim görmüş bir barbarlar toplumu oluşturma tehlikesi belirtmiştir. Ama kimin kabahatidir bu?
Gençlerin bugünlerde klasiklere ilgi duymadıkları söyleniyor. Oysa kendi deneyimleri, toplumları, ihtiyaçları ile bağlantılı bir biçimde sunulduğu zaman, gençler tarihe ve bir bütün olarak büyük geleneklere coşkulu tepki vermektedirler.
Ne yazık ki eğitim sistemlerimiz hiçbir yönleriyle öğrencileri ileride içinde yaşayacakları, çalışacakları ve etkili olacakları gerçekliğe hazırlamaktadır. Hiçbir eğitim kurumu hatta mezuniyet sonrası yönetim okulları bile öğrencilere bir kuruluşun üyeleri olarak etkili duruma gelmeleri için gerekli temel becerileri vermemektedir.
İnsanların nasıl öğrendiklerini artık biliyoruz.
Öğrenme ile öğretmenin aynı madalyonun iki yüzü olmadığını artık biliyoruz. Öğrenme ile öğretme farklı süreçlerdir. Öğretilebilen şeylerin öğretilmesi gerekir ve bunlar başka türlü öğrenilemez.
Ama öğrenebilen şeylerin de öğrenilmesi gerekir ve bunlar öğretilemez. Yeni kazandığımız bu anlayış ilgi odağını giderek öğrenmeden yana kaydıracaktır. Birkaç bin yıldır odak noktası öğretmek olmuştur. Bugün usta öğretmenlerin öğretme biçimi üç bin yıl önceki usta öğretmenlerin öğretme biçimiyle aynıdır.
Ama şu soru taa 19’uncu yüzyılın sonuna gelinceye kadar hiç sorulmamıştı: Nasıl öğreniriz?
Ancak bir kez sorulunca yeni bilgiler ve yeni anlayışlar hızla çoğaldı.
Aslında öğrenme işlemi parmak izleri kadar kişiye özgü olan bir şeydir; öğrenme biçimleri tamamen aynı olan iki kişi yoktur. Herkesin farklı bir öğrenme hızı, farklı bir ritmi, farklı bir dikkat süresi vardır.
Eğer öğrenen kişiye, kendisi için yabancı bir hız, ritim ya da dikkat süresi zorla uygulanırsa öğrenme çok düşük gerçekleşir ya da hiç gerçekleşmez yalnızca yorgunluk ve öğrenmeye karşı direnç oluşur.
Farklı kişilerin farklı konuları farklı biçimlerde öğrendiklerini biliyoruz. Çoğumuz çarpım tablosunu davranışsal olarak yeni alıştırma ve tekrar yoluyla öğrenmişizdir.
Oysa matematikçiler için çarpım tablosunu “öğrenmek” diye bir şey yoktur, onlar çarpım tablosunu algılarlar. Bunun gibi müzisyenler de notasyonu öğrenmezler, algılarlar. Doğuştan atlet olan hiç kimse yakalamayı hiçbir zaman öğrenmek zorunda olmamıştır.
Bazı şeylerin öğretilmesi gerçekten de gereklidir ve bunlar yalnızca değerler, anlayış, anlam değildir.
Bir çocuğun güçlü yanlarının neler olduğunu saptamak ve yeteneği başarıya doğru yönlendirmek için bir öğretmen gerekir. Mozart bile babası usta bir öğretmen olmasa bildiğimiz o büyük deha olmazdı.
Öğretmenin işi yardım etmek, yol göstermek, örnek olmak, yüreklendirmek olmalıdır.
Akademik çevreler bilgiyi baskıya geçen şey olarak tanımlamaktadır. Ama bunun bilgi olmadığı kesindir. İşlenmemiş veridir bu. Bilgi bir şeyi ya da bir kimseyi değiştiren enformasyon demektir.
Bunu ya eylem için bu neden oluşturarak yapar ya da bireyi (veya kuruluşu) farklı ve daha etkili bir eylem gerçekleştirebilecek duruma getirerek yapar.
Öğrenme arzusu temelde eğitimli olmanın esasıdır. Eğitim ekonomiyi ateşler. Topluma biçim verir ama bunları ‘ürünü’ yani eğitimli insan yoluyla yapar.
Peter F. Drucker’in Yeni Gerçekler kitabına Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan ulaşabilirsiniz.
Çekimlere pandemi sonrası devam ederiz inşallah. Atletizmde unutulmayan hatıralar çekimlerini daha önce yapmıştık şimdi onların yayınına başlıyoruz. Her hafta 3 veya 4 anı çekimini ilginize sunmaya çalışmayı planlıyoruz.
ARTUN TALAY