Bir varmış bir yokmuş,
Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde
Develer tellalken
Pireler berberken
Ben annemin beşiğini
Tıngır mıngır sallarken
Çok uzak diyarlarda bir ülke varmış.
Bu ülkede atletizm bilgesi Selahattin Yıldız yaşarmış. İstanbul Gazi Osman Paşa’daki yazıhanesinde, 2019 Temmuz ayında yapılan çekimlerde 1940’tan günümüze kadar uzanan birçok atletten söz etmiş.
Onların tek tek resimlerini göstererek atletizm kariyerlerinden söz etmiş. Mesleki kariyerlerini ikinci çekime bırakmış.
Ne yazık ki Turan Göker üstadımızla ikinci çekim gerçekleştirilirken, değerli büyüklerimiz Ali Polat ve Selahattin Yıldız’la ikinci çekim gerçekleştirilememiştir.
İlk çekimde Selahattin Yıldız hocamızın anlattıklarından, 1950 ve 1960 yılları arasında atletizm yapmış atletlerin önemli bir bölümünün üniversite mezun olduklarını, kariyerlerini yurt içinde ve yurt dışında çeşitli üniversite ve kuruluşlarda sürdürdüklerini anlıyoruz.
Çoğunun adını ilk kez duymama karşın gerek yurt dışından gerekse yurt içinde olanların, Selahattin Yıldız’la dostluklarını sürdürdüklerini görüyoruz.
Falan atletin adını, filan atlete kullanmamak için isimlerinden ziyade onların düşüncelerini hatırladığım kadarıyla arz etmek istiyorum.
Hızla aldığım notlar arasından resmini göstererek bu eski atletimizdi, şu an Kanada’da gök bilimci, bir ziyaretinde “Tayya gezegeni dünyaya çarptı ve bu çarpışmadan ay oluştu. Çarpmadan önce dünya daha hızlı dönüyordu. Bir gün sekiz saatti. Ay oluştuktan sonra dünya yavaşladı ve bir gün 24 saat oldu.”
Başka eski bir atletin resmini göstererek bu İTÜ’de elektrik mühendisiydi “1819’da öyle bir güneş patlaması oldu ki, telgraf hane memurları hastanelik oldu. Eğer bugün aynı patlama olsa, dünyadaki elektrik sistemleri on yılda zor yenilenir.”
Şu hoca ziraat fakültesinde hocaydı. Anadolu Nuh’un Gemisi gibidir. Çok çeşitlilik vardır. Batıda inek düzgün süt versin diye, çime ilaç sıkılmıyor. Topraktan her ay numune alınıyor. Kuvay-ı Milliye sivil kurtuluş, Köy Enstitüleri de sivil eğitim örgütleridir. Köy Enstitüleri devam etseydi Anadolu tarımı dünyada bir numara olurdu.”
Bak bu hoca İstanbul Üniversitesi’nde Edebiyat hocası “Mihenk taşı kafadır. Kafayı eğitmek gerekir. Öğretmen, çocuğu doğru yönlendirmeli oraya bir bak demeli, çocuk kendisi öğrenirse aklında o şey kalır.”
Bu Boğaziçi’nde işletme hocası; “İki bakkal dükkanı vardır ve ikisi de dürüsttür. Birincisi kimseyi kandırmamak adına dürüst, diğeri müşteri kaybetmekten korktuğu için dürüst. Dürüstlük kişinin istediği ile yaptığının aynı olmasıdır.
Bu resimdeki atlet müftü yardımcısıydı, ona süt bankasını sordum. “Süt bankası İslama uygun değildir. Kardeşiyle evlenme anlamındadır. Vera yasaklardan kaçma, Takva imanlı davranışlardır.”
Bak bu Amerika’da veteriner hoca, ona kedi ve köpek mamalarını sordum. “Kedi ve köpek mamalarının içine canlı canlı civciv atıldığı doğrudur.”
İtalya’da arkeolog olan eski atlet; “Arkeoloji iyi incelenirse dinamik bir alan olduğu görülür. Çünkü insanlar yeni şeyler bulurlar.”
Bu Almanya’da bir şirketin pazarlama müdürü, ona neden ekmekler marketlerin en arkasına konur dedim. “Bu satış tekniğidir. Ekmek için girersiniz ama öndeki birçok şeyi satın alırsınız. Göz hizası ürünler çok etkileyicidir.”
Bu emekli felsefe hocası; “1200’lü yıllarda Polonya ve Paris’te on üniversite vardı. İbn-i Rüşt, İbn-i Sina’nın bilgileri ve Aristo şerhiyle eğitim verirlerdi. İbn-i Rüşt’ün “Tutarsızlığın Tutarsızlığı” kitabı üniversitelerin ufkunu açan temel eserdi.
Papa’lık İbn-i Rüşt’ün eseri başta, yasaklanmış kitap listesi yayımladı.
İbn-i Sina’nın eserlerinden etkilenenlerde, organların yerini öğrenmek için, idam edilenlerin cesetlerini çalarlardı.”
Selahattin Yıldız hocamız, Atletizm Federasyonu genel sekreterliği, İstanbul İl Spor Temsilciliği, Beşiktaş, Gaziosmanpaşa Kulüpleri yöneticiliği ve Göçmen Dernekleri yöneticiliği gibi görevlerde bulunmuştur.
Göçmenlerle ilgili önemli bir çelişkiyi şöyle değerlendirmiştir. “Avrupa’da göçmenler telin altından geçer, geçene de çelme takarlar. Türkiye’de ise lokantada yemek yer parasını vermezler.”
Cezmi Or yarışlarına çok önem vermiştir. Atletizme önem veren ve vermeyen atlet için şu örneği çok ilginçti. “Yarışta ilk üçe girenler için çok değerli ödüller konulur, bir de küçük ödülleri sağa sola koyarsınız. Atletizme önem verenlerin gözü ilk üçe konulan değerli ödüllerde, atletizme önem vermeyenlerin gözü de çevreye rastgele konulan küçük ödüllerdedir. Bu yaptıkları antrenmanlardan bellidir.
Bu da Japonya’da hızlı tren fabrikasında mühendis, geldiğinde ona Japonya’yı sormuştum. “Japon insanı ailesine, öğretmenine şükran duyar. Çünkü onların emeğinin kendisini bu noktaya getirdiğini düşünür. Bunu asla ödeyemeyeceğini bilir. Bu nedenle kendi çocuklarına ve işine önem vererek iyi veli ve iyi vatandaş olmaya çalışır. Kültürel değerlerin sürekliliği bu yoldan sağlanır.
Japon insanı görevlerini yapınca ülkesi de onu korur, sakınır, yalnız ve güçsüz bırakmaz.
Japonya’da savaştan kaçmak korkaklıktır, barış sanatlarına uzak kalmak cehalet olarak görülür.
Japon toplumu için değişim esastır. Ama yeniyi alırken eskiyi atmaz. Yaşadığı hayatı eskiden yeniye uzanan, geçmişten geleceğe uzanan bir köprü olarak görür.
Batı dünyası eğitimi bilmek ve yapmak olarak ayırır. Japonlar ise öğrenerek yapma, yaparak öğrenme ilkesini benimsemiştir. Bilim teknolojiyi geliştirir, teknoloji de bilimi geliştirir.
Japonlar insanın değişebileceğine ulusça inanmışlardır. Nasıl bir eğitimden önce nasıl bir insan sorusunu sorarlar.”
İkinci çekimi yapabilseydik çok daha fazlasını izleyecektiniz. Selahattin hocamızın bürosunda çok zengin bir arşiv ve kütüphane gördüm.
Selim Sırrı Tarcan ve Neriman Tekil’in arşiv ve kütüphaneleri adeta buharlaştılar. Bu nedenle Selahattin Yıldız hocamızın anı, arşiv ve kütüphanesi mutlaka koruma altına alınmalı, bir disiplin içinde araştırmacıların hizmetine sunulmalıdır.
Nitekim Ülker Kutlu ve kızı, Özcan Kutlu’nun arşiv ve kütüphanesi bir üniversiteye bağışlama kararı aldılar.
Masalımızın kahramanı “Selahattin Yıldız Yanılmadınız”
Allah hocamızın sevabını artırsın, rahmet eylesin, ailesi ve sevenlerine sabırlar versin.
ARTUN TALAY