Bir virüs dünya sporunu rüzgar gibi savurdu.
ABD başkanı corona virüsün nereden ve nasıl çıktığının araştırılmasını istedi. Komisyon “nereden ve nasıl çıktığı belli değil” diye rapor hazırladı.
“The Economist” dergisi kapağında boş raflar ve altta bir tek yeşil elma ile çıktı. Yani susuzluk, kıtlık, açlık ve enerji sorunu kapıda diyor.
Ekonomik durumu iyi sanılan spor dalları bile bu savrulmadan etkilenmiş durumdalar. Basketbol ve tenisten örnek vermek istiyorum.
Basketbolu yönetenler ülkemizde futbolun dominant bir şekilde medyayı kapattığını, kendilerine yeterince yer verilmediğini söylüyorlar.
Fiba-Eurolig ayrılığının basketbola zarar verdiğini belirtiyorlar.
Basketbolu 18-23 yaş grubunun ve orta yaş kuşağının izlediğini, bu durumun sponsorları cezbettiğini vurguluyorlar. Sponsorları basketbola yönelten başka şeyin ailelerin ve çocukların ilgili olduğunu hatırlatıyorlar.
Yabancı oyuncu çokluğunu, Avrupa liglerine 12 takımın katılmasına bağlıyorlar. Bu durumda yerli oyuncular yardımcı oyuncu pozisyonunda kalıyor diyorlar.
Yaz sezonunda NBA liglerinde oynayan oyuncuların reklam filmi teklifi aldığını, ayrıca sezon içinde NBA kulüplerinin oyuncuları göndermemeye başladıklarını belirtiyorlar.
Bu yıl kadınlar liginin ilk defa sponsor bulduğunu açıklıyorlar.
Basketbol erkeklerde 2001-2010 başarılarının devam etmemesini önemli bir spor ülkesi olmamamıza bağlıyorlar.
Ekolleşmenin işaretinin uluslararası turnuvalara ilk 8’e sürekli girebilmek olarak vurguluyorlar.
Yapılan yanlışları gördüklerini, doğruyu uygulamaya çalıştıklarını söylüyorlar. Kulüplerin birlikte çalışan federasyonları sevdiğini ve beraber iş yaptıklarını belirtiyorlar. Kulüp ev ödevini yaparsa, federasyon sponsor bulabilir diyorlar.
Eskiden aynı takımda oynayan basketbolcuların, şimdi federasyonu yönetmelerini; iki üç yıl birlikte oynayanlar gözlerle bile anlaşırlar diye yorumluyorlar.
Bu sorunları aşmak için İstanbul’da entegre tesisi planlamışlar. Büyük maç salonu, antrenman salonları, kafe, mağazalar, sosyal alanlar ve otelin bulunacağı tesisin devreye girmesiyle ekolleşme için bir adımın atılacağına inanıyorlar.
Tenis ise ülkemizde bu savrulmadan kendisini şöyle korumaya çalışıyor:
Federasyon yetkilileri zengin sporu imajının kırıldığını, Doğu Anadolu ve ilçelerde bile tenis oynandığını söylüyorlar. Kaymakamlar ve belediye başkanları bile tenis oynuyorlar diyorlar.
Şu anda uluslararası alanda 4 başarılı tenisçimiz olduğunu belirtiyorlar.
Tenisçinin kendi gelişimi için kolej tenisi ve pro-tenis (profesyonel tenis) arasında bir seçim yapmak zorunda olduğunu söylüyorlar. Kolej tenisi tercihi, profesyonel tenise yol açar mı? sorusu kafaları karıştırıyor.
4 başarılı tenisçi ilk 200’e girip daha yukarı çıkabilmenin gayreti içindeler.
Teniste fazla keşkelere yer yok diyorlar. Ayrıca kişisel gelişim için tenis oynamayı bir kariyer aracı olarak görüyorlar.
Basketbol kadınlar ligi ilk defa sponsor buluyorsa, basketbolda FIBA-Eurolig ayrımı varsa, teniste kolej tenisi, pro-tenis tercihi kafaları karıştırıyorsa, futbol dominant bir şekilde medyayı kapatmışsa mutlaka bunları planlayan bir güç var demektir. Bu gücün virüsü üreten güç olduğunu görmemek saflık olur.
Ekonomik durumu iyi olanların durumu böyleyse, olimpik spor dallarının kaç şiddetinde savrulma yaşadıklarını siz düşünün.
“The Economist” dergisinin kapağında mesaj gerçekleşirse, o zaman sporun hali ne olacak dersiniz?
ARTUN TALAY