Ankaragücü, lig sonuncusu İstanbulspor’a deplasmanda 2-1 yenildi.
Böylelikle 2 yıl 7 aydır süren Süper Lig’de üst üste iki maç kazanamama uğursuz serisine yine son verilemedi.
Ankaragücü galibiyet parolasıyla İstanbul’a gitmişti.
Maçın da mutlak favorisiydi.
Bir tarafta Süper Ligin en pahalı dokuzuncu kadrosuna sahip Ankaragücü, diğer tarafta ligin piyasa değeri açısından son sırasındaki İstanbulspor vardı.
Bir tarafta ödemelerde gecikme olmayan, her ay tıkır tıkır maaşlarını alan, bir eli yağda bir eli balda oyunculardan kurulu Ankaragücü, diğer tarafta neredeyse tek gelirleri primler olan İstanbulspor vardı.
Bir tarafta Süper Lig’in en pahalı teknik direktörlerinden Emre Belözoğlu, diğer tarafta teknik direktörlük kariyeri İsviçre’nin alt lig takımlarında geçmiş, hiçbir başarısı olmayan Hakan Yakın vardı.
Nihad Mujakic’in sakatlığı nedeniyle maç kadrosunda yer almaması can sıksa da rakipte de önemli eksikler vardı.
İstanbulspor, ertelenen Samsunspor maçı dışında oynadığı 7 maçta galibiyet alamamış, son 5 maçını da kaybetmişti.
7 maçta sadece 3 gol atabilmişti.
Bu üç golün ikisinin sahibi İbrahim Yılmaz ile diğer golün sahibi Valon Ethemi sakatlıkları nedeniyle sahada yoktu.
Yani İstanbulspor’un maç kadrosunda yer alan 21 futbolcudan bir tanesinin bile bu sezon golü bulunmuyordu.
Sadece birkaç gün önce imza atan Hakan Yakın bile maç öncesi takımı henüz tanımadığını, bu maçla birlikte fikir sahibi olacağını itiraf ediyor, bir bakıma kendi camiasına “Bu maçtan bir şey beklemeyin” mesajı veriyordu.
İşte bu şartlarda maç başladı.
Maç öncesi İstanbulspor cephesinden aldığım bir haber açık söyleyeyim beni biraz endişelendirmişti.
İstanbulspor yönetimi, geçen sezon ligde kaldıklarında futbolculara ödedikleri primin aynısını, bu maçın galibiyet primi olarak açıklamış.
Prim İstanbulspor’da çok önemli olduğundan ekstra motivasyon sağlayacağı açıktı ama ne kadar etkili olacağı da soru işaretiydi.
Maç tam da Emre Belözoğlu’nun istediği gibi başladı.
Başkent ekibinden çekindiği her halinden belli olan İstanbulspor karşısında Ankaragücü üçüncü bölgede pres uyguluyor, kaptığı toplarla etkili oluyordu.
Daha maçın başında peş peşe iki penaltı pozisyonu yaşandı.
Maalesef orta hakem Yiğit Aslan ve VAR hakemi Bülent Birincioğlu iki pozisyonu da Ankaragücü aleyhine yorumladı.
İlk pozisyonda Riad Bajic’in ayağına çok açık basma vardı, ikinci pozisyonda da defans oyuncusu ayağını normalden fazla açarak Riad Bajic’in koşu yolunu kapatıyor ve düşmesine neden oluyordu.
Aynı pozisyonlarda bu sezon hem Fenerbahçe hem de Galatasaray lehine penaltılar verildi.
Ama ne hikmetse, söz konusu Ankaragücü olunca hakemler üç maymunu oynamayı tercih ediyor.
Sonrasında artık klasikleşen bir olay yaşandı.
İstanbulspor, Ankaragücü ceza sahasına girdiği ilk pozisyonda golü buldu.
Gol her zamanki gibi evlere şenlik.
Hayrullah Bilazer’in rakibi kaçırması, Ali Yaşar’ın topu kale önüne aktardığında ceza alanında 6 Ankaragüçlü olmasına karşın, Traore’nin hiçbir müdahaleyle karşılaşmadan bomboş durumda topu kaleye göndermesi…
Bu defans zafiyetini, adam paylaşmadaki hataları son 2 sezondur o kadar çok gördük ki bunlara bir türlü önlem alınamamasına akıl sır erdirmek mümkün değil.
Sonrasında Ankaragücü, Renaldo Cephas’ın olağanüstü hızı sayesinde kazandığı penaltıyla beraberliği sağladı.
Önceki iki penaltı pozisyonu olmasaydı, Yiğit Aslan ve VAR hakemleri bu pozisyonu görürler miydi, tereddüt içerisindeyim.
İlk yarının son dakikalarında İstanbulspor dengeyi sağlasa da ilk 45 dakikanın üstün olan tarafı çok net Ankaragücü’ydü.
Devre arasında meslektaşlarla yaptığımız yorumlarda ortak görüş, çok iyi oynamasa da Ankaragücü’nün kadro kalitesiyle bu maçı rahatlıkla kazanacağı yönündeydi.
İkinci yarı, özellikle ilk 15-20 dakikası kabus gibiydi.
İstanbulspor, Ankaragücü’ne top göstermedi desem abartı olmaz.
İstanbulspor’un golü de faul kokan bir pozisyonun ardından geldi.
Üst üste pasların ardından Eduardt Rroca’nın ortasını Hayrullah Bilazer gelişine uzaklaştıracağına, adeta ceza sahası yayı üzerindeki Jackson’a pas olarak ikram etti.
Jackson’un sert vuruşunu Bahadır Han Güngördü, bloke edemeyip sadece uzaklaştırınca, top Emir Kaan Gültekin’in önünde kaldı, o da görevini eksiksiz yaparak golünü attı.
O dakikadan sonra defansı Mehmet Yeşil ile takviye eden İstanbulspor, Ankaragücü’nün şişirme toplarını bu oyuncuyla rahatlıkla uzaklaştırdı, bir karambol dışında pozisyon bile vermeden maçı tamamladı.
İstanbulspor-Ankaragücü maçını Milli Takımlar Teknik Direktörü Montella’nın yanı sıra İstanbulspor Teknik Direktörü Hakan Yakın’ın ağabeyi İsviçre Milli Takımı Teknik Direktörü Murat Yakın da izledi.
Devre arasında Murat Yakın, kardeşi Hakan Yakın ile uzun süre ilk yarının kritiğini yaptı.
Hakan Yakın, maç sonu röportajında da söylediği gibi ağabeyinin de önerisiyle, ilk yarıda tek ön libero ile oynayan İstanbulspor’u ikinci yarıda çift altı numara ile oynattı.
Bu sayede orta sahada kalabalıklaşan İstanbulspor, Ankaragücü’nün oyun kurucuları Tolga Ciğerci ve Efkan Bekiroğlu’na baskı uyguladı.
Böylelikle, Sarı Lacivertli ekibin orta sahası ile forveti arasındaki bağlantının kesilmesini sağladı.
Ali Sowe, yaklaşık 1,5 aylık sürenin ardından ilk kez forma giydi.
Oyuna girdiği dakikadan itibaren rakibe baskı uyguladı, sürekli boğuştu.
Ancak, galibiyet golünü attıktan sonra tamamen defansa çekilen İstanbulspor, boş alan bırakmayınca Ali Sowe da çaresiz kaldı.
Ankaragücü, bu çaresizliği Konyaspor maçında da yaşamıştı.
Katı defanslara karşı çok ama çok etkisiz kalıyor bu takım.
Buna zamanında Tolunay Kafkas da çözüm bulamamıştı, şimdi de aynı çaresizliği Emre Belözoğlu yaşıyor.
Emre Belözoğlu’nun maç sonu basın toplantısında söylediği gibi, Kayserispor ile oynarken sadece bir maç kazanıldıydı, şimdi de sadece bir maç kaybedildi.
Kayserispor maçında gece ile gündüz kadar farklı iki yarı oynandı, herkes ilk yarıyı görmezden gelip ikinci yarıdaki futbolla Avrupa hayalleri kurmaya başladı.
Abartmakta üstüne yoktur Ankaragücü taraftarının.
Galibiyet gibi şimdi de yenilgi abartılmaya başlandı.
Takım ve hoca kimilerince yerden yere vurulmaya başlandı.
Hiçbir şeyi abartmayalım, öncelikle şundan emin olalım ki bu sezon da öyle söylendiği gibi çok kaliteli bir takım oluşturulmadı.
Emre Belözoğlu’nun maç sonu basın toplantısında söylediği gibi bu takımda sadece 3-4 kaliteli oyuncu var.
Emre Belözoğlu değişiklikleri geç yaptı diye eleştirilmiş.
Ali Sowe 1,5 aydır yoktu, kaç dakika oynayabilecek durumda mutlaka birlikte karar vermişlerdir.
O yüzden son 20 dakikada oyuna almıştır.
Soruyorum size Ali Sowe dışında bu takımda kimi kimle değiştireceksiniz de maçı çevirecek?
Sizin bildiğinizi Hoca bilmiyor mu?
Elinde oyunu çevirecek oyuncu olmadığının o da farkında.
Bu takım ilk yarı sonuna kadar kazanacak da kaybedecek de.
Devre arasında da her zamanki gibi epey transferler yapılacak.
Bunun da sinyalini verdi Emre Hoca, “Amacımız alabildiğimiz kadar puanı toplayarak ilk yarıyı tamamlamak” diyerek.
Sonrasında yapılacak transferlerle yeni hedefler belirlenecek.
Bu takımın en büyük zaafı defansı.
Bekler de stoperler de Süper Lig seviyesinin altında.
Bir de taraftarda Atakan Çankaya antipatisi oluşmuş.
Ama dün Atakan Çankaya oyunda olduğu süre içerisinde tek bir hata dahi yapmadı.
Uros Radakoviç hatta Mert Çetin, bugünkü performanslarını sürdürecekse, Hoca’nın Atakan Çankaya alternatifini bir kez daha test etmesi gerekir.
Zaten Emre Hoca da maç sonu, bazı oyunculara gereğinden fazla güvendiğini, açık açık söyledi.
Samsunspor maçında geniş çaplı revizyon olursa şaşırmamak gerekir.
Emre Hoca’nın çözmesi gereken bir konu da Ankaragücü son haftalarda çok yumuşak oynuyor.
Pres yapmıyor sadece yapar gibi gözüküyorlar.
Rakiplerde elini kolunu sallayarak istedikleri gibi oynuyorlar.
Bu takım biraz agresif olmalı, adam gibi pres yapmalı.
Emre Hoca futbolculuğunda da teknik direktörlüğünde de agresifliği ile tanınan bir kişiliğe sahipti.
Yenilgiyi asla kabullenmez, kazanmak için her şeyini ortaya koyardı.
Şu anda saha kenarında hala aynı agresifliğini sürdürüyor.
Ankaragücü’nde iki maça çıktı, ikisinde de sarı kart gördü.
Ben onun bu halini seviyorum ama artık kendi ruh halini takıma da aşılamasını bekliyorum.
Kaybetmeye itirazı olmayan, ruhu eksik bir takım vardı sahada.
Emre Belözoğlu’nun takımı böyle olmamalı.
Maçta dikkat çeken bir başka konu kulüpte hiçbir resmi görevi bulunmadığı söylenen Emre Yıldız’ın dün istifasından sonra ilk kez boynunda akredite kartıyla protokol tribününde yer alması oldu.
Kartta ne görev yazıyordu bilmiyorum ama o kartla sahaya, soyunma odasına bile girebildiğine göre üst düzey bir görevlendirme olması gerekiyor.
Sevgili Başkan Faruk Koca’ya önerim, gizli kapaklı iş yapmaktan vazgeçmesi.
Herkes biliyor, Emre Yıldız’ın aslında görevi hiç bırakmadığını.
Madem Emre Yıldız’a güveniyorsun vazgeçemiyorsun, yeniden resmi görevlendirmeyi yap, sen de rahat et o da rahat etsin.
Son söz taraftara.
Bir övgü bir de eleştiri.
Maç boyunca müthiştiniz, sesinizi tüm enerjinizi orada bıraktınız geldiniz.
Yürekten alkışlıyorum.
Ama maç sonunda takımı çağırıp alkışlamanızı bu kez anlamakta zorlandım.
Sahada mücadele eden, kazanmak için varını yoğunu ortaya koyan, buna rağmen kaybeden bir takım olsa anlardım.
Ama bu kadar ruhsuzluğa niye tepki gösterilmez de alkışlanır, gerçekten anlayamıyorum.
METİNER ERDEM




