Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği (TÜFAD)…
600’ü prolisanslı olmak üzere tam 22 bin 500 antrenörün üyesi olduğu futbolun en büyük sivil toplum kuruluşu.
56 ilde şubesi olan TÜFAD’ın başarılı genel başkanı İsmail Dilber ile Ankara ve Türk futbolunu konuştuk.VİRALSPOR Genel Yayın Yönetmeni Orhan Karadağ ve VİRALSPOR yazarı Metiner Erdem, Milli Takım’dan, Abdullah Avcı’lı Başakşehir’in çıkışına, İsmail Kartal ve Mustafa Kaplan ile Ankaragücü’nde yaşananlara kadar merak edilen her şeyi sordu, İsmail Dilber de içtenlikle yanıtladı
Süper Lig’de uzun yıllar sonra 18 takımın da teknik direktörü yerli. Siz bunu Türk teknik direktörlerin bir zaferi olarak görüyor musunuz? Yabancı teknik direktörlere karşı mısınız?
Yabancıya karşı olmamız söz konusu değil. Bizim bir teknik direktörümüz Almanya’da, İngiltere’de, İspanya’da çalışabiliyorsa, yabancı da Türkiye’de çalışabilmeli. İngiltere örneğine bakarsak düne kadar Milli Takımlarını yabancı teknik direktör çalıştırıyordu. Ligde zirvede olan ilk 6’ya hatta 8’e bakalım hep yabancı teknik direktör. Bizim de yerli, yabancı diye takılmamız gerekir. İşini iyi yapıp yapmadığına bakmak gerekir. 18 takım da teknik direktöründen memnunsa, mutluysa mesele yok. Ama oynanan oyundan mutsuzsak, sadece yerli hoca diye mutlu olabilir miyiz? Bu durumda cevabı kim verecek.18 takımın tamamının yerli olması sevindirici ama yeterli mi değil mi onu tartışmalıyız. Onların oynattığı futbolun keyif vermesi gerekir. Bu ülkeye kupaların gelmesi gerekir. Onun kavgasını vermemiz gerekir. Örgüt olarak bizim mutlu olmamız yeterli değil, toplumun, taraftarın mutlu olması, izlediği futboldan keyif alması gerekir. Şenol Güneş ile dünya 3’üncüsü olduk, Mustafa Denizli ile Avrupa Şampiyonası’nda ilk 8 arasında olmamız, Fatih Terim ile yarı final oynamamız, inanılmaz mutlu etti bizi. Hep beraber yaşadık, sokaklarda yaşandı bu mutluluk. Bizim insanımızla biz bir yere koşarsak mutlu oluruz. Yerli oyuncuyu da çoğaltacağız, yerli antrenörleri de çoğaltacağız.
Milli Takım için Şenol Güneş’in ismi gündemde. Doğru bir isim mi? Hem Beşiktaş’ı hem Milli Takım’ı çalıştırması doğru olur mu? 2 Maç için emanet bir teknik direktörle çalışmak doğru bir yaklaşım mı?
Bu soruya cevabı bir örnekten yola çıkarak vermem gerekir. 1996 yılında Fatih Terim Milli Takım’dan ayrılınca yeni bir teknik direktör arayışı başladı. Bazı arkadaşlar yabancı teknik direktör istiyordu. Ben Federasyon Başkanı Şenez Erzik Bey’e, bizim yetenekli futbolcumuz da teknik direktörümüz de var, yabancı bir isim gündeme gelmesin dedim. Hala da aynı düşüncedeyim. Milli Takım’ın başına Hiddink geldi, Lucescu geldi ama benim iddiam bizim insanımız bu işi daha iyi yapar. Gerekli bilgi, birikim ve duygulara sahipker. Türkiye’de kimi alırsanız yapar bu işi. Şenol Güneş de yapar, Fatih yapar, Mustafa’sı yapar, Samet’i yapar, Ertuğrul’u yapar, Rıza’sı yapar, Aykut’u yapar. Hepsi yapar. Ben ayırt edemem. En uygunu kimdir, kişiye göre değişir. Bana göre Şenol’dur, öbürüne göre Fatih’tir, kimine göre de Samet’tir, Aykut’tur. Ünal da yapar, yapmaz mı? 1996’da Mustafa Denizli Kocaelispor’daydı. Onun ismi gündeme geldi. O zaman da 2 takımı çalıştırıp çalıştırmayacağı gündemdeydi. Mustafa Denizli Kocaelispor’u bıraktı ve Milli Takım’ın başına geçti. Bugün de olması gereken budur.
Bazı teknik direktörler başarısız da olsalar hiç boşta kalmıyor. Kimisinin ardında siyasi güç, kimisinin arkasında da hatırlı bir ağabey oluyor. Antrenörlükte torpil var mı?
Üst lig de yani Süper Lig’de mümkün değil. Alt liglerde bunun sıkıntısını çekiyoruz. Belediyelerde çekiyoruz. Bakanlık düzeyinde olmuyor mu oluyor. Herkes birbirini suçluyor ama herkes eline gelen fırsatı da değerlendirmeye çalışıyor. Hiç bu işlere bulaşmayan arkadaşlarımız da var mı? Var, hem de çok. Yücel İldiz hiçbir siyasi güce ihtiyaç duymadan çalışır, Osman Özköylü aynı şekilde. Erkan Sözeri aynı şekilde. Bunlar çok çalışan insanlar, aklıma gelen ilk isimler, örnekleri çoğaltabiliriz.
İSMAİL KARTAL KABZIMAL MIYDI ?
Ankara’da herkesin dilindeki bir konu. İsmail Kartal, geçen yıl siyasi bir telkinle geldi ama başarılı oldu. Böyle örnekler de var.
İsmail Kartal kimdi? Eczacı değildi, dişçi de değildi, mühendis de değildi, kabzımal da değildi. Fenerbahçe gibi bir takımın teknik sorumluluğunu yapan biriydi. Bu tür telkinler normal görülebilir. Samet Aybaba, Fatih Terim hiçbir back raundları olmadan Ankaragücü’nde çalıştılar başarılı oldular. Belki onlar da birilerinin telkiniyle gelmişlerdi. Ama onların bir futbol altyapıları vardı. Başarısız olsalardı, eleştirecek miydik? Korkulan şu olmalı: Hiçbir yerde başarılı olamamış, hiçbir altyapısı, yeteneği olmayan birinin damdan düşer gibi bir takımın başına getirilmesi. İşte anormal olan budur.
KİMSE KİMSENİN ALTINI OYMAZ!
Ankaragücü’nde Mustafa Kaplan… Yaptığı transferler ve aldığı sonuçlarla son derece başarılı bir teknik direktör. Erzurumspor maçı sonrası medya ile sohbet ederken hala rahat değilim diyor, yerine oynayan bazı teknik direktörlerin olduğunu söylüyor. Bir antrenör görevinin başındayken, bu yapılanlar etik midir? Nasıl değerlendiriyorsunuz bu tür olayları?
Mustafa Kaplan’ı severim, yanlışları olduğunda da yüzüne söylerim. Ben böyle şeylerin olacağına inanmıyorum. Biz bir yerlerin başına gelirken, yaşça büyürken, konum olarak büyürken. beyin olarak da, her yönümüzle büyümemiz gerekir. Böyle bir şey olsa dahi bunu dillendirmeyecek Mustafa Kaplan. Bu sefer bu söylemler yayılıyor. Gençlerbirliği kötü gitti, bu kez Mustafa Hoca işaret edilerek deniyor ki eski hoca altımızı oyuyor. Bu söylemi kabul etmek mümkün mü? Tabi ki hayır, bunlar hep dedikodu. Süper Lig düzeyinde kimse kimsenin altını oymaz, oyamaz. Bayram Bektaş’ın altı oyuldu da mı Mustafa Kaplan bu göreve getirildi? Mümkün mü böyle şeyler. Ankaragücü yönetimine hakaret sayılmaz mı, bu sözler? Süper Lig seviyesinde takım çalıştıran bir teknik direktör, gerçek olsa bile her şeyi kamuoyu önünde konuşmamalı.
Abdullah Avcı Başakşehir ile şampiyonluğa gidiyor. Başakşehir, seyircisi olmayan bir kulüp. Seyirci baskısı olmaması bir avantaj mıdır?
Abdullah Avcı çok doğru şeyler yapıyor, karşılığını da alıyor. Başakşehir’in yerinde Ankaragücü olsa, Bursaspor olsa, Eskişehir olsa, Göztepe, Sakarya, Kocaeli olsa yüzde yüz şampiyondu diyebilirdik. Seyirci desteği her zaman çok önemlidir. Seyirci desteği olmaması hiçbir zaman bir avantaj olarak görülemez. Bu arada şunu da söyleyelim, bu taraftar desteğiyle artık Ankaragücü de şampiyon olmalı.
TEKNİK DİREKTÖRLER MENAJERLERE SELAM BİLE VERMEMELİ
Ankaragücü’nde son yaşananlardan yola çıkarsak, kulüplerin, teknik direktörlerin menajerlerle bu kadar yakın ilişki içinde olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Asla kabul edilmemesi gereken bir durum. Teknik adamların menajerlere selam bile vermemesi lazım. Vermeyenler yok mu, var. Teknik direktörlerin ekipleri olacak, ihtiyaç olunan mevkiiye kulübün mali şartlarına uygun futbolcuyu bu ekipler bulacak. Alex Ferguson scoutlarım beni asla yanıltmadı derdi. Alex Ferguson scoutlarına teslim oluyorsa, yerli teknik direktörlerimiz de teslim olmalı. Menajerlere teslimiyet kabul edilemez.
Teknik direktörler bir sezonda en fazla 2 takım çalıştırabiliyorlar. Örneğin Bayram Bektaş, Ankaragücü ile sadece 1 maça çıktı diye 6 ay işsiz gezecek. Doğru mu bu uygulama. Kısıtlama kulüplere de getirilmeli mi?
Örnek olarak hangi ülkeleri almamız gerekir, ona bakalım. İngiltere, Almanya, İtalya, İspanya, Fransa, futbolda en ileri ülkeler. İtalya ve İspanya’da bir teknik direktör sezon boyunca sadece bir sözleşme yapabiliyor. Diğerlerinde serbest. Bizde ise iki sözleşme yapabiliyor. Kulübe bu sınırlamayı nasıl getirebilirsin. Doğrusunu seç nasıl diyebilirsin; karpuz, kavun seçmiyoruz ki. Doğrusu yanlışı diye bir şey yoktur bu işte, başarılı, başarısızı vardır. Jose Mourinho kötü bir teknik direktör müydü. Ama başarısız oldu. Kıyım diyoruz ama Almanya, İngiltere, İspanya’da da yıl içerisinde 12-14 kulüp teknik direktör değiştirebiliyor. Bizde de benzer, ortalamamız 13-15.