Ankaragücü, Sivasspor’a deplasmanda 2-0 yenilerek milli maç arasına yeni bir kaos ortamında girdi.
Başkent ekibi, bu sonuçla puan cetvelinde 15. sıraya geriledi.
Bu sıraya da aldanmayalım, alttaki takımlardan İstanbulspor ve Giresunspor, Gaziantep FK ve Hatayspor’dan 6’şar puan alacağından ikisi de aslında Ankaragücü’nün üzerinde bulunuyor.
Yani şu an sonuncu Ümraniyespor, onun bir üstündeki takım da Ankaragücü.
Ankaragücü, 44 yıldan beri kazanamadığı Sivasspor deplasmanına bu kez çok umutlu gitmişti.
Maç öncesinde Sivaslı meslektaşlar ile sohbet ederken, inanın kafayı yememek için kendimi zor tuttum.
Kimse takımdan ve özellikle de teknik direktör Rıza Çalımbay’dan memnun değil.
Rıza Hoca, bu takımı son 3 sezondur Avrupa’ya götürüyor.
Sivasspor, geçen sezon Türkiye Kupası’nı kazanmış, bu sezon Konferans Ligi’nde grubunu lider tamamlamış.
Türkiye Kupası’nda da şimdiden yarı finalist olmuşlar.
Ankaragücü’nde olsa bu başarılarla Rıza Hoca’nın heykeli dikilir.
Sivas’ta istifa etse de gitse diye millet gözünün içine bakıyor.
Adamlardaki lükse bak ya!
Mart ayının ortalarına gelmemize rağmen dondurucu soğuk bir havada oynandı maç.
Maç öncesi içimizi ısıtan, ne misafirperver Sivaslı meslektaşların ikram ettikleri çay, kahve ne de üzerimize giydiğimiz kalın montlardı.
İçimizi ısıtan tek şey, bitmek tükenmez bilmeyen enerjileri ile misafir takım tribününü dolduran Sarı Lacivertli taraftarın sımsıcak görüntüleriydi.
Bine yakın taraftar, yaklaşık 3 bin Sivassporlu taraftarı maç boyu kendilerine hayran bıraktırdı.
Sivaslı gazeteciler de şaşkınlıkla izledikleri Ankaragüçlü taraftarları, “Bu taraftar bizde olsa, her sezon Türkiye’de şampiyonluğa oynarız, Avrupa’da da gidebileceğimiz yere kadar gideriz” diye övmekten geri kalmadılar.
Sivas’ta kamudan yağan para yok, taraftar yok ama iş bilen bir başkan, işini bilen bir teknik direktör, transferde minimum hata yapan bir scout ekibi var.
Ankaragücü’nde ise kamudan yağan yüz milyonlar, yöneticilerden aktarılan on milyonlar, mükemmel ötesi taraftar var ama iş bilen başkan, tecrübeli teknik direktör yok.
İnsanın aklına gelen başına da gelir derler ya.
2018-2019 sezonu, tarih 10 Kasım, Konya deplasmandayız.
Konyaspor’un başında Rıza Çalımbay.
Maç öncesi Ankaragücü favori, Konyalılar bile “Maçı Ankaragücü kazansın da Rıza Hoca istifa etsin, kurtulalım” diyorlar.
Maç bitti, Konyaspor 2-0 kazandı, 2 gün sonra da Rıza Çalımbay, Konyaspor’dan ayrıldı.
Maç öncesi Sivaslıların şikayetlerini dinleyince, aklıma bu maç geldi, gelmez olaydı.
Hadi artık maça gel diyenleri duyar gibi oluyorum.
Özellikle kaçınıyorum maçı yorumlamaktan.
Bu sezonun en kötü futbolunu oynadı Ankaragücü.
Sadece bu sezon da demeyeyim, 7 yıldır Ankaragücü’nü takip ediyorum, yazıyorum.
Bu kadar ruhsuz bir takımı daha önce bu forma altında üç kez izledim.
Tesadüf o maçların hepsi İsmail Kartal zamanındaydı.
Bursaspor, Konyaspor ve Sivasspor deplasmanları.
O maçlarda kötü oyunun sebebi, futbolcuların ödenmeyen maaşlara olan isyanıydı.
Ama bu maçtaki kötü oyunun sebebini inanın çözemedim.
Maçta giyilen sarı formanın adı: “Islak forma.”
Merak ediyorum kimse anlatmadı mı bu futbolculara ıslak formanın anlamını.
Bizler kapkalın montlarımızın içinde tir tir titrerken, yıllar önce Sivasspor deplasmanına giden gencecik çocukların, yedek forma olmadığı için ikinci yarıya kaloriferde kurutmaya çalıştıkları terli formalarla çıktığını.
Kimse anlatmadı mı?
Geçen hafta mükemmele yakın bir oyun oynamışsın, rakip 9 günde dördüncü maçına çıkıyor, yorgun ve moralsiz.
Önemli oyuncularından Max Gradel cezalı, Charis Charisis’in oynayamayacağı maç günü belli olmuş, üstüne de maç öncesi ısınırken Uğur Çiftçi sakatlanıyor.
Bu kadar olumsuzluğu üst üste yaşayan Sivasspor’a karşı illaki topu rakibe bırakacağım anlayışıyla maça başlayan bir Ankaragücü.
Topu rakibe bırakmak, son dönemlerde moda oldu.
Taktiği doğru uygularsan, ikinci bölgede etkili adamların varsa önemli bir avantaj oluyor.
Rakip kendi ceza alanı çevresinde sağa, sola pas atarak oynuyor, hiç müdahale etmiyorsun.
Ne zaman rakip ikinci bölgeye geçti, sen etkili oyuncularınla baskı uyguluyorsun, kaptığın toplarla hızlı kontratağa çıktığında rakip defans hazırlıksız yakalanıyor, rahatça pozisyon buluyorsun.
Bu taktiği uygulayacaksan orta sahan etkili olacak, rakibe baskı uygulayabilecek oyuncuların olacak.
Sedat Ağçay, Beşiktaş maçında orta sahada Lamine Diack, Pedrinho, Giorgi Beridze, Emre Kılınç’a görev verdi, rakip içimizden geçti.
Alanyaspor maçında Pedrinho’nun yerine oynayan Taylan Antalyalı, Lamine Diack ile birlikte çok etkili oynayınca tam da bu taktiğe uygun bir maç oynandı ve maç rahat kazanıldı.
Sivasspor maçında da aynı taktik uygulanmak istendi ama karşındaki hoca kurt.
Çaktırmadan topu sana verdi, önce Emre Kılınç’ın sonra da Atakan Çankaya’nın zincirleme hatasından iki gol yenildi.
En az beşlik olunurdu, Allah kurtardı.
Geçen hafta Sedat Ağçay’ın topu rakibe bırakma taktiğini eleştiren arkadaşlar, baksınlar bakalım bu maçın istatistiğine.
Yüzde 68’e 32 Ankaragücü lehine topa sahip olma istatistiği.
Yüzde 68 top kullanmış da ne yapmış Ankaragücü?
1 tane isabetli şut atabilmiş, gol beklentisi sadece 0,43.
Sivasspor ise yüzde 32 ile 7’si isabetli 24 şut çekmiş, gol beklentisi 4,10.
Belki de Süper Lig’in rekorudur gol beklentisindeki bu oran.
Sedat Ağçay’ın maç sonu dediği gibi, önemli olan maçı kazanmayı istemek.
Sivasspor, istedi kazandı.
Futbolcuya bu isteği kim verecek?
Tabi ki teknik direktör.
Hocam, sen futbolcuna o motivasyonu veremiyorsan, suçu futbolcuda değil, kendinde arayacaksın.
Sedat hoca, maç sonu basın toplantısı yapıyor.
Toplantı öncesi “Hocamız soru almayacak” deniliyor.
Mustafa Dalcı soru almadı, istifa etti gitti, Ömer Erdoğan soru almadı, istifa etti gitti.
Sedat Hoca da soru almayınca “Herhalde istifa edecek” dedim içimden.
Yok meğer, kendini iyi hissetmediği için soru almamış.
Sevgili Sedat Hoca.
Hocam, seni ne kadar sevdiğimi bilirsin ama gittiğin yol yanlış.
Abilik ile liderliği birbirine karıştırma.
Futbolcuya abilik yaparsın, saçını okşar, gönlünü alırsın seni sever.
Ama futbolcu, teknik direktörünün abilik değil liderlik yapmasını bekler.
Liderler de galibiyetlerde, iyi günlerde değil, tam da dün olduğu gibi her şeyin kötü gittiği günlerde ortaya çıkar.
Kendimi iyi hissetmiyorum, soru almayacağım diyeceğine, futbolcuyu, yönetimini, taraftarını, camianı bu kaos ortamından çıkaracak, eylemlerde söylemlerde bulunursan lider olursun.
Maç bitti sosyal medya bildiğiniz gibi.
Maalesef Türkiye’de olduğu gibi Ankaragücü’nde de öyle kötü, ötekileştirici bir dil hakim ki.
Ankaragücü kazanıyor, birileri çıkıyor, “Kaos severler neredesiniz, hainler” diye mesajlar atıyor.
Ankaragücü kaybediyor, diğerleri çıkıyor, “Yönetim yalakaları, neredesiniz” gibi çirkin ifadeler kullanıyor.
Her şeyi ama her şeyi eleştiriyorlar.
Bana yönelik de eleştiriler vardı, “niye geçen maç Atakan’ı övmüşüm.”
İyi oynadı da övdüm, bu maç sahanın en kötüsüydü, bunu da yazıyorum.
Sahaya çıkan 11’i spor yazarları belirlemiyor.
Bizim yaptığımız, sahaya çıkan futbolcunun performansını değerlendirmek.
İyi oynayana iyi, kötü oynayana kötü diyoruz.
Atakan Çankaya, Emre Yıldız’ın oyuncusuymuş, banane!
Ben performansına bakarım.
Geçen maçın en iyileri Atakan, Ali Sowe, Milson ve Ghayas Zahid’di.
Bu maçın en kötüleri bu dörtlü oldu.
Ama sadece bu dörtlü değildi, herkes kötüydü bu maçta.
Zaten maç bitti, şaşkınız.
Bu takım bu kadar kötü oynayamaz, mutlaka bir şey var, futbol dışı bir şey diye düşünüyorum.
Sedat Hoca’ya da sordum yok dedi, yöneticilere de sordum yok dediler.
Hala da inanamıyorum, bu kadar rezil bir oyunun nasıl oynandığına.
Ankaragücü taraftarına tavsiyem.
15 günlük milli maç arası var, lütfen yapıcı olun.
Birbirinizi kırmayın, hele ki takımın moralini bozacak davranışlardan kaçının.
Bu takım kümede kalacaksa, bunu ne başkan ne de teknik direktör başarabilir.
Bunu ancak taraftar başarabilir.
Ben şahsen Başkan Faruk Koca’dan umudumu tamamen kestim.
Tarihin en şanslı başkanı Vallahi.
Pırıl pırıl, ellerini cebine atmaktan çekinmeyen bir yönetime sahip.
Ama o onlarla çalışmak yerine, çakma sportif direktörlerle, masörlerle kulüp yönetmeye devam ediyor.
Allah sonunu hayr etsin diyelim.
METİNER ERDEM