Film eleştirisi yazmayalı çok uzun yıllar oldu.
Eski adı Basın Yayın Yüksek Okulu olan Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okurken her dönem onlarca film izler, sonra o filmleri yorumlardık.
O zamanlar izlemeyenler için spoiler verip vermemek gibi bir derdimiz de yoktu.
Şimdi, film eleştirirken daha hassas olmak zorundasınız.
İki cümle yazı yazayım derken, on binlerce, yüz binlerce insanın seyir zevkini yok edebilirsiniz.
Dün akşam Nata Vega AVM’de “Tek Yürek İmalat-ı Harbiye” filminin galası vardı.
Başkan, yönetim kurulu, teknik heyet, futbolcu, taraftar, medya, iş ve siyaset dünyasının tanınmış isimleri tam kadro orada.
Film galaları genelde İstanbul’da olur.
Son yıllarda Ankara’da düzenlenen en kalabalık katılımlı ve nitelikli galaydı desem abartı olmaz.
Ankaragücü sahada istediği seviyeye bir türlü gelemese de saha dışı organizasyonlarda mükemmel ötesi işler yapılıyor.
Tek Yürek İmalat-ı Harbiye filmi ve galası da onlardan biri.
Film öncesi herkesin konuştuğu tek konu “Ne olacak bu Ankaragücü’nün hali” sorusunun yanıtı.
Birçok kişi, saha sonuçlarında dolayı takıma, yönetime kırgın, kızgın.
Film öncesi herkes moralsiz.
Filmin sonunda salondan çıkanlar ise çok ama çok farklı.
Hepsi, Gururlu, Güçlü Ankaragüçlü.
Filmin yönetmeni Serdar Çetinkaya gerçekten güzel bir iş çıkarmış.
Filmde iki hikâye tamamen birbirinden bağımsız olarak seyirciye sunuluyor.
Ortak yön sadece zorluklar karşısında “Tek Yürek” olmak.
İlk hikâyede konu Ankaragücü’nün kuruluşu ve İmalat-ı Harbiye’nin Kurtuluş Savaşı’ndaki yeri.
Aynı imalathanede çalışan birbirleriyle hiç geçinemeyen Ankaragücü’nün kurucuları Agah Orhan ile Şükrü Abbas’ın mevzubahis vatan olunca nasıl “Tek Yürek” oldukları anlatılıyor.
Agah Orhan ve Şükrü Abbas’ı tanıyınca, Ankaragücü’nün genlerindeki haksızlıklara karşı isyan duygusunun kaynağını anlayabiliyorsunuz.
Filmde Atatürk ve Ankaragücü’nün yollarının kesişmesini gururla izliyorsunuz.
Günümüzde geçen ikinci hikâyede ise Ankaragüçlülerin yaşadığı bir mahallede yaşanan dram ve bu dram karşısında tüm mahallenin yine “Tek Yürek” olması işleniyor.
Bu sezona ait güncel maç görüntüleri, Ömer Erdoğan, Tolga Ciğerci, diğer futbolcular, tribünde sizler, bizler…
Anlayacağınız yok yok filmde.
İlk hikâye tarihsel bir konu olsa da ikinci hikâye o kadar tanıdık geliyor ki Ankaragüçlülere.
O kadar sık yaşanıyor ki bu tribünlerde zor günündeki bir Ankaragüçlü’ye el uzatmak.
Eren ve Mert, Bursalı şehidimiz Abdülkerim Bayraktar’ın hikayesi, ne ararsan var filmde.
Çok sulu gözümdür, filmin birçok sahnesinde gururlandım gözlerim yaşardı, bazı sahnelerde üzüldüm ağladım.
Ben Ankaragücü ile 5-6 senedir iç içeyim.
Film bitti, ışıklar yandı, kendimi kısa sürede toparladım ama yanımda babadan, dededen Ankaragüçlü Tuna Yılmaz vardı, film bitti dakikalarca hüngür hüngür ağladı.
Öyle yoğun bir duygu yaşatıyor ki film Ankaragüçlülere, hiç garipsemedim Tuna Yılmaz’ın dakikalarca süren gözyaşı selini.
“Tek Yürek İmalat-ı Harbiye” 10 Mart Cuma Günü’nden itibaren tüm Türkiye’de vizyona girecek.
Nisan ayında da Almanya, Hollanda ve Azerbaycan’da izlenebilecek.
Sonrasında ise dijital platformlarda izlemek mümkün.
Dijital platformlar ciddi paralar ödüyorlar ama bu paraları ödemeden önce gişe performansına bakıyorlar.
Özellikle de ilk hafta performansına.
Bu filmi Ankaragüçlü’yüm diyen herkesin izleyeceği yüzde yüz.
Zaten bu filmi izlemeyecek Ankaragüçlü varsa, gitsin Beşiktaşlı olsun.
Beğeneceğinize de yüzde yüz eminim.
Lütfen ilk haftanın önemini unutmayın, programınızı ayarlayın.
Cuma’dan itibaren en yakın sinemada yerinizi ayırtın.
Benden bir öneri.
Pazar günü Alanyaspor maçı saat 13.30’da.
Maç bitsin, sonuç ne olursa olsun, topluca yandaki AVM’ye geçin filmi izleyin, ondan sonra eve dönün.
Lütfen ama lütfen saha sonuçlarından dolayı filme gitmemezlik etmeyin.
Bu film artık sana bana emanet.
Kalite olarak zaten 10 numara 5 yıldızlık bir film olmuş.
Bir de kuşlara, arslanlara “Bir film çekmişler, gişe hasılatı olmadı” dedirtmeyin.
Ankaragücü’nün saha sonuçları ayrı, dünyada ilk kez bir kulübün tarihi ile ilgili konulu uzun metrajlı bir film çekiliyor, bu konu ayrı.
Kulüp yakında Millî Eğitim Bakanlığı ile görüşerek, Ankara’daki öğrencilerin büyük çoğunluğunu organizasyonlarla sinemalara taşıyacak.
Bu film sayesinde belki on binlerce, yüz binlerce çocuk Ankaragüçlü olacak.
Bunun için yapmamız gereken tek şey, filmi bir süreliğine gündemde tutmak.
Bu film için teşekkür edeceğimiz çok kişi var.
Kronolojik olarak ele almak gerekirse, ilk sırayı Hakan Bilgin alır.
Senaryo ilk ona geldi, konunun önemini fark etti, Başkan Faruk Koca’yı ve yönetim kurulunu ikna etti.
Teşekkürler Hakan Bilgin.
Sonrasında bu film işinde görev Hüseyin Aytekin’e verildi.
Hemen her aşamasında çok büyük emek harcadı.
Teşekkürler, Hüseyin Aytekin.
Filmin ana sponsorları İsmail Mert Fırat ve Yusuf Tanık oldu.
Milyonlarca lirayı koşulsuz bağışladılar.
Teşekkürler İsmail Mert Fırat, Yusuf Tanık.
Tabi ki Başkan Faruk Koca.
Bu filmi Ankaragücü’nün prestij projesi olarak gördü, her aşamasının dört dörtlük olması için gecesini gündüzüne kattı.
Teşekkürler Faruk Koca ve yönetim kuruluna.
Başkan Faruk Koca, galada ayağıma bastığı gibi, sürekli laf sokuşturdu, durdu.
“Bu filmde de mutlaka eleştirecek bir şey bulursun” dedi.
Haklı da.
Filmin birkaç sahnesinde Başkan Faruk Koca da rol almış.
Keşke dublör kullansaydı, laf aramızda transfer politikası gibi aktörlüğü de çok kötü.
METİNER ERDEM