Dünya reklam tarihini etkileyen bir şey oldu.
Kahve üreticileri hem çayın saltanatını geriletmek hem de pazardan pay kapmak için birbirleriyle rekabete girmişlerdi.
Bu firmalar reklamlarda “en iyi biziz” dedikçe halkın onlar hakkındaki şüphesi artıyordu.
En sonunda büyük ve rakip firmalardan bir tanesinin reklam bölüm başkanı şöyle bir fikir attı ortaya:
“Diğerlerinden daha iyi ve daha büyük olduğumuzu ispatlama yarışına son vereceğiz. Bundan böyle tüketicilere birinci kalite bir kahve olabilmek için neler yaptığımızı anlatacağız.”
Bunun üzerine reklamlarda insanlara kahve üretiminin etkileyici tüm safhalarını gösterdiler ve kısa bir süre sonra pazar payı sıralamasında öne geçtiler.
Buradaki en ilginç nokta aslında diğer firmaların da kahve üretimini aynı şekilde yapmalarıydı. Ama bir tek firma bu olağan şeyi söylüyor, sansasyonel hale getiriyor ve böylece tüketicinin gözünde, sanki bir tek o firma onlar için gereken özeni gösteriyormuşçasına bir imaj oluşturuyordu.
Burada öğrenilecek önemli nokta şudur:
Bize çok sıradan ve olağan gibi gelen bir şey başkaları için hiç de öyle olmayabilir.
Atletizm başkalarına ana spor dalı olduğunu anlatmak yerine onlara bunu göstermelidir. Yani sıradan ve olağan olandan, gösterişli ve olağanüstü bir şeyler üretmeye hızla geçmelidir.
Kendisiyle ilk defa karşılaştığı insanlara, “İyi günler, sizi bugüne dek görmediğiniz kadar neşelendirecek ve mutlu edecek spor dalı işte karşınızda” diyebilmelidir.
Karşısındaki kişi yaşı ne olursa olsun büyük ihtimalle şaşıracak ama yine de atletizmi kendisini taraftar ve müşteri olarak gören spor dallarından ayıracak ve zihninde farklı bir yere yerleştirecektir.
Hem de atletizm bu sözleri, o anda insanları etkisi altına almış olan spor dallarının varlığını bilmesine karşın çekinmeden söyleyebilmelidir.
Çünkü insanları gerçekten mutlu edebilecek özelliklere sahip olan atletizm bu yönlerini tanıtmadan kendisini yalnızca ismi ile tanıtacak olursa, insanların bundan nasıl haberi olabilecektir ki?
