ALİ YILMAZ / Futbol sınıf, renk, millet, din, dil, makam ayrımı gözetmeksizin herkesin ortak noktasıdır.
İlkokul yıllarımda nerede nasıl Beşiktaş sevdam başladı bilmiyorum.
Bildiğim bir zamanlar ünlülerin fotoğraflarının basılı olduğu kartpostallar vardı.
Bayramlara da özel günlerde insanlar bulundukları şehirlerden tatil yerlerinde, askerler askerlik yaptığı şehirlerden haberleşmek için bu kartpostalları kullanırlardı.
Şimdi cep telefonlarıyla her şeyi hallediyoruz.
Bir de sakızlardan çıkan sporcuların takım fotoğrafları vardı.
Hangi takımı tutuyorsanız o takımın fotoğraflarını toplamak, arkadaşlarla değiş tokuş yapmak çok keyifliydi.
Fenerbahçeliler Beşiktaşlılar Galatasaraylılar tuttukları takımların oyuncularının kartlarını ellerindekiyle bir birlerine takas ederdi.
Ben de Beşiktaş’ın oyuncularından kaleci Sabri Dino,, Lütfü Isıgöllü, Tuğrul Şener ve Zekeriya Alp’e sakızlardan çıkan kartlardaki adreslerine mektup yazıp fotoğraflarını istedim.
Daha o zaman kadar Beşiktaşlı değilim.
Abim ve ablam Galatasaray’ı tuttukları için bu takıma biraz sempatim var ama.
Uzun bir aradan sonra mektubuma cevap geldi.
Ben yolladığım mektubu unutmuştum bile.
Mahalle postacımız artık evimizin bir üyesi gibiydi.
Mektuplarımızı getirmenin dışında balkonumuzda oturup çayını kahvesini de içerdi. Şimdi postacılar sadece evrak fatura dağıtıyor maalesef.
Kalınca bir mektuptu.
Hemen aceleyle açtım.
İçinde Beşiktaş’ın efsane kalecisi Sabri Dino’nun İmzalı fotoğrafı, Zekeriya Alp, in, Lütfü Isıgöllü, Tuğrul Şener’in fotoğrafları vardı.
Dünyalar benim olmuştu.
Beşiktaşlı sevdiğim futbolculardan almış olduğum mektup içinde gelen fotoğraflarla Beşiktaş taraftarı olmuştum.
Bir Ankaralı olarak şehrimin takımı Ankaragücü’nde kalben destekliyordum.
Yıllar sonra Ankaragücü maçlarına gitme imkânım oldu. Bu yüzden bir gün İstanbul macerası içinde kendimi buldum.
Bir zamanlar takımlar otobüslerle deplasman maçlarına seyircisini de götürürdü.
Arkadaşımın bir akrabası, İstanbul’daki Ankaragücü-Fenerbahçe maçına işi çıktığı için gidemeyeceğini, bu yüzden arkadaşıma maç biletlerini vermiş, arkadaşım bir akşam bize geldi.
-“Ankaragücü’nün İstanbul’da Fenerbahçe ile maçı var. Ankaragücü kulübü beş otobüsle taraftarlarını beleş maça götürüyor gidelim mi ne dersin ”teklifinde bulundu.
Ben de hemen kabul ettim.
Ertesi gün gece yarısı Ankara Tandoğan meydanında otobüsler bizi bekliyordu. Daha önceden arkadaşım iki kişilik yerimizi ayırtmış. Hemen otobüse binip koltuklarımıza oturduk.Gecenin ilk saatleri gırgır şamata, şarkılar türküler, amigonun gazı ile otobüs gece boyu inim inim inlemeye başlamıştı.
Sabahın ilk ışıklarıyla otobüse bir sessizlik çöktü. Yorulan taraftarlar uykunun derinliklerinde horultularla uyumaya geçmişti. İki gün boyunca Beşiktaşlı olarak destek için Ankaragücülüydüm.
Hava aydınlanmıştı.
Fenerbahçe stadının önüne geldik uyku sersemliği ve denizin iyot kokusu bir anda bizi çarptı sanki. Maçın başlamasına daha saatler vardı. Saatlerce stadın içinde beklemek çok zor olacaktı.
-”Ne yapalım” derken.
Arkadaşıma;
-“Hadi çaktırmadan şuradan sıvışalım vapurla karşıya Avrupa yakasına geçelim dedim ”
Arkadaşımda sanki bu teklifimi bekliyormuş gibi, hemen kabul etti.
Bizi kimse fark etmeden kafileden ayrılıp, sora sora Haydarpaşa’ya geldik. Vapurla Eminönü,
Eminönü’nden Beyoğlu İstiklal Caddesinde kahvaltılık bir şeyler alıp parkta(ülkeyi bir ara olaylarla sarsan Gezi Parkında) karnımızı doyurduk saatlerce gezdik.
Bilenler bilir maçların son on beş dakikası kapılar açılır beleş seyirciler stadı doldurur.
Biz de arkadaşımla saatlerce İstanbul’u gezip tozduk. Ankaragücü, Fenerbahçe maçının son on beş dakikasında stattan içeri girdik.
Stat yıkılıyor.
Ama Fenerbahçe tezahüratlarıyla.
Statta Ankaragüçlü seyircimizin yanına geldiğimizde skor tabelasında bir sıfır yenik olduğumuzu gördük.
Bizim taraftarlarda cılız da olsa bir ses çıkıyor ama yenilgiyi de kabul etmişler gibiler.
Biz sanki saatlerdir stadın içindeymişiz gibi üzgün ve yorgun yüz, ifadesi takınmıştık.
Hakemin son düdüğü ile stadı terk edip otobüslerimizde yerimiz aldık.
Hayal kırıklığı, kaybedilen puan, moral bozukluğu ile yerlerini alan taraftarlar otobüs daha hareket etmeden derin bir uykuya dalıp gittiler.
Ankara’ya kadar kimsenin ağzını bıçak bile açmaz vaziyetteydi. Tandoğan meydanına gecenin karanlığında gelmiştik.
Bir anda otobüslerden inen taraftarlar çil yavrusu gibi dağılmıştı.
Biz de arkadaşımın Bahçelievler’deki evine gittik yattık.
Futbol sınıf, renk, millet,din, dil, makam ayrımı gözetmeksizin herkesin ortak noktasıdır.
Benim futbol sevdam işte bunların içindeki ortak noktalardan biri kadardı.
ALİ YILMAZ KİMDİR?
Yaşantıma Ankara’da başlamışım.
İlk, orta, lise, üniversite Ankara’da bitti.
Nasıl büyüdüm bilmiyorum.
Bir de baktım evlenmişim. Bir kızım, 18 yıl sonra da bir oğlum olmuş.
İşe gireli epeyce bir zaman olmuş emekliliği de hak etmişim ama emekli değilim.
Müzisyenim, dağcıyım, resim çizerim. 16 yıl radyoda (Ezgim ,Mozaik Ekin ve Polis Radyosu) klasik ve dünya müzikleri programı hazırlayıp sundum.
Şimdilerde TV6’da “İpek Yolu” kültür sanat programını hazırlayıp, sunuculuğunu yapıyorum.
İki şiir bir mizah kitabı yazdım öykü kitabım da yolda.
ANKARA DEVLET OPERA VE BALESİ ,ULUS/ANKARA.
yilmazali1960@hotmail.com