ABD’de futbol artık bir Amerikan futbolu ya da basketbol kadar ilgi uyandırıyor.
Bu gerçeği, Amerikan Profesyonel Futbol Ligi’nin (Major League Soccer/MLS) bugünkü durumu gözler önüne seriyor. Geride bıraktığımız ay içinde 24. sezonunun açılışını yapan MLS, geçmiş yıllara göre çok daha popüler.
Hem yatırımcılar hem futbolseverler hem de medya son birkaç yıldır MLS’e büyük ilgi gösteriyor. Her üç kesimden gelen bu yoğun ilgi, doğal olarak MLS’in ekonomik değerini arttırırken, futbolun ABD sınırları içinde popülerleşmesine ve gelişmesine katkı sağlıyor. İnşa edilen yeni statlar, kulüp sayısındaki artış, farklı alandan gelen yatırımcılar MLS’in hızlı bir büyüme içinde olduğunu ortaya koyuyor. Böyle bir tablo söz konusuyken, ABD’nin neden ısrarla Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmak istediği daha iyi anlaşılıyor; 2022’nin getirdiği hayal kırıklığı, 2026 organizasyonuyla büyük ölçüde giderildi.
Kaka, Beckham, Drogba, Rooney, Ibrahimovic, Lampard, Pirlo, Schweinsteiger… Amerikalılar, bir dönem, ülkelerinde futbolu popüler kılmak ve MLS’in varlığını devam ettirmek için, kariyerlerini Avrupa’da tamamlamış yıldız statüsündeki bu futbolcuları kullandı.
Şimdilerde ise MLS kulüpleri, artık eskisi kadar Avrupa futbolunun emeklilik yaşı gelmiş şöhret isimlerine ihtiyaç duymuyor. Çünkü kulüpler, yönetim anlayışlarına göre yeni stratejiler geliştiriyor.
Bunlardan biri, Orta ve Güney Amerika futbolunun gelecek vadeden isimlerini bulmak ve kadrolarına katmak.
Bu tercihin altında iki beklenti yatıyor.
Birincisi; Latin kökenli futbolseverleri statlara çekmek; ikincisi i ise buldukları genç yetenekleri bir süre sonra Avrupa’daki kulüplere satmak. Her iki yöntem de sonuç verecek gibi duruyor.
Statlara gidenlerin sayısı hızla artarken, kulüpler de oyuncu transferinden para kazanmaya başladı.
Atlanta United; Lanus’tan 7 milyon euroya aldığı 1994 doğumlu Paraguaylı Miguel Almiron’u, Ocak ayında 24 milyon euro karşılığında Premier League kulüplerinden Newcastle’a sattı. Almiron’dan 17 milyon euro kazanan Atlanta United, iki yıl önce kurulmasına karşın, kısa sürede MLS’in örnek kulüplerinden biri oldu.
Geçen yıl MLS Kupası’nı müzesine götüren Atlantalılar, maçlarını ortalama 50 bin civarında bir kitle önünde oynuyor ve bukategoride Seattle Sounders’ın (45 bin) önünde ilk sıradalar. Bu seyirci ortalaması ABD için gerçekten çok yüksek ve hayranlık uyandırıyor. Bu arada Atlanta United’in, geride bıraktığımız sezon 7 maçında 70 bin seyirci sınırını geçtiğini de hatırlatmalıyız. Bu maçlar içinde, MLS seyirci rekorunun kırıldığı Atlanta United-DC United karşılaşmasını 72 bin 35 kişi izledi.
Üzerinde durulması gereken bir diğer ayrıntı ise Atlanta United’ın maçlarını oynadığı Mercedes-Benz Stadı’nın kulüp başkanı Arthur Blank tarafından yapılması. Ultra modern bu stadın kapılarını 2017 yılında Atlantalı futbolseverlere açan Atlanta Başkanı, “Amerikan futbolu taraftarlarımıza götürdüğümüz hizmetin aynısını futbol taraftarlarına da sunmalıyız” düşüncesini savunuyor. Blank’ın yatırımının statla sınırlı kalmadığı, ayrıca, 60 milyon dolar harcayarak takım için yeni bir antrenman tesisi yaptırdığını da belirtmekte fayda var. Atlanta United’ın maçlarına gösterilen bu yoğun ilginin temelinde, kentte yaşayan önemli miktardaki Latin kökenli nüfus yatıyor. Bu gerçeğin farkında olan kulüp sahibi Arthur Blank, futbolcu seçiminde Avrupa’nın eski yıldızlarından ziyade Güney ve Orta Amerikalılara yöneliyor. Takımın iskeletini altı Arjantinli ve iki Venezuelalı oluşturuyor. Blank’ın dikkat ettiği bir başka özellik ise seçtiği futbolcuların yaşı. Yeni transferlerin hiçbiri 26 yaşın üzerinde değil ve her oyuncu gelişime açık bir özellik taşıyor. Blank’ın beklentisi, Almiro örneğindeki gibi, diğer oyuncuları da Avrupa’ya satıp para kazanmak. Sıradaki isim Arjantinli Ezequiel Barco olabilir. Independiente’den transfer edilen 19 yaşındaki Arjantinli, gelecek vadeden bir isim olarak gösterilip, kulübe Almiron’dan daha fazla para kazandırabileceği iddia ediliyor. Bir diğer isim ise Josef Martinez. 25 yaşındaki Venezuelalı geçen yıl attığı 31 golle MLS’te gol kralı olmuştu. Üç yıl önce Torino’dan ABD’ye giden Martinez’in, gol yollarındaki becerisi nedeniyle Avrupa’daki kulüplerin radarına şimdiden girdiği belirtiliyor.
MLS’in yavaş yavaş kabuk değiştirdiğini ortaya koyan başka gelişmeler ve göstergeler de mevcut. Takım sayısı her geçen gün biraz daha artıyor. Bu sezon 24 takım var. Gelecek sezon bu sayı 26’ya çıkacak. Sonraki yıllar için ise hedef 28…
Yolun başında sadece 10 takımın bulunduğu unutulmamalı.
Bir başka dikkat çekici veri, katılım bedelindeki artış. On yıl önce MLS’te mücadele etmek için kulüpler 10 milyon dolar katılım ücreti öderken, bu miktar artık 150 milyon dolar. Tüm bu gelişmelere paralel olarak, takım değerleri de yükseliyor. Toronto’ya 290 milyon dolar, Seattle’a 310 milyon dolar, LA Galaxy’ye 320 milyon dolar ve Atlanta United’a 330 milyon dolar değer biçiliyor (Kaynak: Forbes). Bu arada 2007 yılında Miami’yi 25 milyon dolara satın alan David Beckham’ın hisselerinin yüzde 90’lık bölümünü 150 milyon dolara sattığı konuşuluyor. Yeri gelmişken belirtelim, Beckham’ın Miami’si gelecek sezondan itibaren MLS’te mücadele etmeye başlayacak. Miami gibi Nashville de MLS heyecanıyla 2020-21 sezonunda tanışacak. MLS’te takım sayısının artışıyla birlikte yatırımcı sayısı da çoğalıyor. 15 yıl önce üç yatırımcı (Robert Kraft -3-, Phil Anschutz -6- ve Lamar Hunt -1-), 10 kulübün sahibi konumundayken, şimdi 24 kulüp ve pek çok yatırımcı/hissedar boy gösteriyor.
Yatırımcıların önemli bölümü, sporun içinden geliyor.
Örneğin Atlanta United’ın 77 yaşındaki sahibi Arthur Blank, aynı zamanda Amerikan futbolu takımlarından Atlanta Falcons’un da sahibi. Kulüp sahipleri içinde, Atlanta United örneğindeki gibi, Amerikan futbolu kulübü sahibi olanlar da var, NBA kulübü sahibi olanlar da… Ayrıca Stan Kroenke, Vincent Tan, Jason Levien ve Dietrich Mateschitz gibi Avrupa’da kulüp sahibi olan isimler de MLS macerasına girmiş durumda. Spor dünyasındaki işadamları dışında, eski sporcular (David Beckham, Magic Johnson, Steve Nash, Oscar de la Hoya), aktörler (Will Ferrell, Drew Carey) ya da internet dünyasının başarılı figürleri (Chad Hurley, Jeff Mallett) de MLS’te kulüp sahipliği ya da ortaklığında. Kulüp mülkiyetlerindeki bu çeşitliliğin de MLS’in popülerliğine katkı yaptığı ifade ediliyor. Gelir kalemlerini artırmaya çalışan MLS’te televizyon yayın gelirleri şimdilik yıllık 100 milyon dolar. Geçmiş yıllara göre bu miktar artmış olarak gözükse de ABD’deki diğer profesyonel liglerle karşılaştırıldığında oldukça düşük seviyelerde.
Bu arada MLS’in Adidas’la yaptığı 120 milyon dolarlık anlaşma da aslında az gibi gözükse de MLS’in bütçesi açısından son derece iyi bir miktar. 2004’ten bu yana MLS’le işbirliğini sürdüren Adidas, ligdeki bütün takımların forma tedarikçisi konumunda. Bütün bu gelişmelere karşın MLS’in üst düzey yöneticileri, ekonomik açıdan ligin verimliliğinin henüz arzu edilen seviyelerde olmadığını belirtip, “Her ne kadar bazı kulüpler para kazansalar da yapısal yatırımlar devam ediyor” şeklinde bir açıklama yapıyor. Yapısal yatırımlar; kulüplerin antrenman sahalarını, altyapılarını, stat yapımlarını ve personel harcamalarını kapsıyor. Bu da yıllık 100 milyon dolarlık bir mâliyeti beraberinde getiriyor. Yeri gelmişken belirtmekte fayda var; MLS’te kulüpler altyapı faaliyetlerine fazlasıyla önem veriyor. Bunun bir sonucu olarak, 24 kulübün 200’den fazla futbolcusu altyapı ürünü! “Sürekli büyüyoruz” diyen MLS yöneticileri, “Son 10 yılda statlara giden futbolsever sayısı yüzde 40 arttı. Geçmişte 20 bin kişiyi geçmeyen stat kapasiteleri şimdilerde çok daha büyük” açıklamasında bulunuyor. ABD’de futbola olan ilginin artmasında, ülkeye göçmen olarak gelen özellikle Latin kökenlilerin rolünün büyük olduğu konuşuluyor.
Yeri gelmişken dikkat çekici bir veriyi paylaşalım; 330 milyon insanın yaşadığı ABD’de, nüfusun yüzde 15’lik bölümünün doğum yeri ABD dışı…
2000’li yılların başında MLS Başkanı Don Garber, “MLS, farklı ve dinamik yapısıyla yeni ABD’nin gelecekteki ligi olabilir” ifadesini kullanmıştı. Son dönemde yapılan araştırmalar Garber’ı haklı çıkartacak gibi gözüküyor. 18-34 yaş arası kategorisindeki insanlar için, futbol, Amerikan futbolundan sonra basketbolla birlikte en popüler ikinci spor dalı. Bu araştırma sonuçları, göçmen olarak ABD’ye gelen özellikle Latin kökenlilerin, kültürlerini yeni ülkelerinde devam ettirme arzusunu ortaya koyuyor.
Bu gerçeği gören MLS kulübü sahipleri ise bu fırsattan yararlanmanın peşinde. Tüm bu gelişmeler, ABD’de futbolun, özellikle 2026 Dünya Futbol Şampiyonası’ndan sonra daha farklı bir yerde olacağının sinyallerini şimdiden veriyor…
Kaynak: TFF TamSaha