Bu sezon Şampiyonlar Ligi’nin en flaş takımı hiç şüphe yok ki Ajax.
Grup maçlarında Bayern Münih ile 3-3 berabere kalıp, ikinci turda son üç yılın şampiyonu Real Madrid’i (1-2; 4-1), çeyrek finalde de Cristiano Ronaldo’lu Juventus’u (1-1; 2-1) kupa dışına iten Hollanda takımı, sadece aldığı sonuçlarla değil, oynadığı futbolla da dikkat çekiyor.
Ajax’ın Şampiyonlar Ligi’ndeki bu çıkışını sürpriz olarak değerlendirmemek lâzım; zira Hollanda takımı iki sezon önce Avrupa Ligi’ndeki performansı ile adını finale yazdırmış ama Manchester United engeline (0-2) takılıp, mutlu sonun uzağından kalmıştı.
O günkü final maçında oynayan Onana, De Ligt, Schone, Neres, De Jong, Ziyech ve Van de Beck gibi isimler, aradan geçen iki yıllık süre zarfında daha fazla tecrübe kazanıp, bu defa da Şampiyonlar Ligi’nde final kovalıyor.
Şampiyonlar Ligi zaferi aslında Ajax’a yabancı bir kavram değil. Hollandalılar bu kupayı, 1970-71, 1971-72, 1972-73 ve 1994-95 sezonlarında olmak üzere tam dört defa kazandı. 1970’li yılların harika takımı Ajax’ın, geçmişteki ya da bugünkü göz kamaştıran oyunu, aslında, kulübün futbol felsefesinin bir ürünü.
“Toplu hücum toplu defans” anlayışına dayalı bu futbol felsefesi, doğal olarak altyapılarda oluşturuluyor. Bu felsefenin içinde oyun stratejisi dışında, oyuna ilişkin değerler de bulunuyor.
Kırmızıbeyazlıların altyapısında futbol oynamaya başlayanlar, 4-3-3 sistemiyle oynamayı öğrenirlerken, bu süreçte sorumluluk, özgürlük, yaratıcılık, estetik gibi değerler de kendilerine aktarılıyor. Bu sistemin temelini atan Rinus Michels, geliştiren ise Johan Cruyff.
Artık hayatta olmayan bu ikilinin futbol vizyonları, Ajax modelini yansıtıyor.
SAVAŞ DEĞİL EĞLENCE
Ajax’ın altyapısında futbolla ilgili öğretilen en temel yaklaşım, futbolun bir savaş değil bir eğlence olduğudur. Bunun için oynanacak futbol, can sıkıcı değil, göze hoş gelmelidir. Böyle bir oyun felsefesine sahip Ajax’lılar için alınacak sonuçtan çok, futbolun izleyenlere keyif verecek bir şekilde ve hücuma yönelik oynanması daha önemlidir. Can sıkıcı bir futbolla mutlu sona ulaşmak yerine, futbolseverleri eğlendiren hücum futboluyla kaybetmek Ajax’lılar için daha kabul edilebilir bir yaklaşımdır.
Bu gerçeği Juventus-Ajax maçının son 20 dakikası fazlasıyla ispatlıyor. İtalya’da 2-1 öne geçen Ajax, kendisini yarı finale taşıyacak skoru korumak yerine, hücum futbolundan, dolayısıyla oyun felsefesinden ödün vermeyerek, biraz da tur şansını tehlikeye atarak, aslında futbolun ne kadar keyifli bir oyun olduğunu herkese gösterdi. Lâf aramızda, “kazanmak için her yol mubah” anlayışından uzak böyle bir takıma hayranlık duymamak elde değil.
Torino’daki rövanş maçından önce Juventus Teknik Direktörü Massimiliano Allegri, başına gelecekleri biraz sezmişçesine, “Ajax deplasmanlarda iyi oynayan bir takım. Bu sezon, eleme turlarından beri dışarda oynadıkları 7 maçta 3 galibiyet ve 4 beraberlik alıp, hiç kaybetmediler”demişti. Ten Hag’ın öğrencileri, Allegri’yi doğrularcasına Torino’da da rakiplerine boyun eğmedi. Üstelik Real Madrid maçında olduğu gibi, 1-0 geriye düştükleri maçtan hem galibiyetle hem de turla ayrılmasını bildiler. Hiç kuşku yok ki, ortaya çıkan bu tablo, bir üst paragrafta da belirtildiği üzere, hücum futbolunu benimseyen Ajax oyun felsefesinin bir sonucu.
Teknik direktörleri Erik ten Hag (49) yönetiminde müthiş bir oyun dinamizmi yakalayan kırmızı-beyazlıların bu sezonki gol istatistikleri tavan yapmış durumda. Juventus maçında atılan iki golle Ajax, bu sezon başından itibaren tüm kategorilerde oynanan maçlar sonunda 155 gole ulaştı.
Böyle bir toplama Ajax, en son 2009-10 sezonunda sahipti. Sezonun bitmesine 1.5 ay kala De Jong ve arkadaşlarının, gol toplamlarını daha da arttırıp, bu alandaki 155’lik rekoru kıracak.
YETENEKLİ GENÇLERİN KATKISI
Bu harika takımın ilk 11’inin yaş ortalaması 24. Torino’daki Juventus maçında Ajax’ın ilk 11’inde 22 yaş ve altında tam 6 futbolcu forma giydi. Ajax altyapı antrenörlerinden 49 yaşındaki Richard Witschge, “Yetenek olduğunda, yaşın önemi yok” görüşünü savunanlardan. Torino’da galibiyet golünü atan Matthijs de Ligt sadece 19 yaşında ve takımın kaptanı; piyasa değerinin 70 milyon euro olduğu konuşuluyor. Savunmada görev yapan ve Ajax tarihinin en genç takım kaptanlığına getirilen ismi olan De Ligt, iki sezondur Ajax’ın A takımında forma giyiyor. Witschge, De Ligt için, “O kadar güçlü ve akıllı ki, genç yaşta olması bir sorun teşkil etmiyor. Futbolcu iyi özelliklere sahipse, yaşı ne olursa olsun, bir baskı hissetmez” diyor. Ajax’ın gençleriyle ilgili başka önemli ayrıntıları da paylaşıyor Witschge: “Bizdeki oyuncular genç olmalarına rağmen, belli bir olgunluğa ulaşmış durumda. Bu süreçte onlara öğrettiğimiz unsurlar çok önemli. Ayrıca A takımla birlikte olduklarında, gelişmeleri de daha hızlı oluyor.”Bu sezon Ajax’ın kadrosunda olup, ilk 11’de sürekli forma şansı bulan, yaşları 23’ün altındaki Onana (22), Frenkie de Jong (21), Neres (21), Mazraoui (21), De Ligt (19) ve Van de Beek (22) oynadıkları futbolla Witschge’yi fazlasıyla doğruluyor.
Bu arada yedekler arasındaki 21 yaşındaki Dolberg’i de unutmamak gerekiyor Ajax’lı gençlerin erken yaşta elde ettikleri olgunlukta, kulübün futbol akademisinin (De Toekomst) rolü büyük. 4-3-3 sistemini benimseyen Ajax’ta altyapıdaki çocuklara, oynamaları gereken futbolun ana hatları ve püf noktaları öğretilirken, ezbere bir futbol anlayışından çok, sorumluluk almaları ve bireysel yaratıcılık teşvik ediliyor. 1998 ila 2000 yılları arasında Ajax’ın U17 takımını çalıştıran Hector Chavero, görev yaptığı yıllarda Ajax’lı gençleri oyun içindeki sorunlar hakkında düşünmeye ve çözüm üretmeye yönelik yetiştirdiklerini belirtip, “Böyle bir eğitim vermek zorundaydık çünkü Ajax’ın oyun biçimi otomatikleştirilemez özellik taşıyordu. Oyun felsefemizde, hareket, alan ve koşu anahtar kelimeler. Böyle bir oyun felsefesinde futbolcunun zeki olması çok büyük önem taşıyor”diyor. Ajax’ta çalışan (2011-2015) isimlerden biri olan Brian Tevreden ise “Oynadığımız futbolda hedef sürekli ileri gitmek. Ancak bunun nasılına futbolcuların karar vermesini istiyoruz. Ayrıca altyapılarda oyuncularımıza fazlasıyla güven aşılıyoruz. Onları asla değiştirmeye çalışmıyoruz ”açıklamasını yapıyor. Ajax’ın futbol felsefesi, genç yaştaki öğrencilerine böyle bir özgürlük sunarken, onların futbol zekâlarını geliştirecek, dolayısıyla futbol yaratıcılıklarına katkı sağlayacak zemin de hazırlanıyor. Bu konuda Tevreden şu açıklamayı getiriyor: “Her maç sonrası futbolcularla pozisyonlarla ilgili olarak ‘İyi tercih yaptınız mı?’, ‘Tercihiniz doğru muydu?’, ‘Başka bir tercihte bulunabilir miydiniz?’ şeklinde değerlendirme toplantıları yapılır. İzlenen bu yöntemle aslında futbolcular düşünmeye sevk edilir. Eğer biz onlara ‘Böyle yapmalıydın’ şeklinde yaklaşıp, söylediklerimizi de tekrar ettirirsek, oyuncuların entelektüel gelişimini sınırlamış oluruz.” Bu arada Tevreden’in dillendirdiği çok önemli bir uygulama daha var. O da futbolculara tanınan yanlış yapma özgürlüğü. Bu özgürlüğü Ajax’lılar, “Başarısızlıklar ve denemeler aslında yaratıcılığı ortaya çıkartıyor. Bunun için altyapı futbolcularına yanlış yapma hakkı tanıyoruz”şeklinde açıklıyor.
Bu şekilde futbolcular, çok erken yaşlarda baskı stresinden uzaklaşıp, yanlış yapmalarının işin doğal bir parçası olduğunu hatta bazı artı değerleri ortaya çıkarmak için gerekli olduğunu öğreniyor.
MICHELS VE CRUYFF FAKTÖRÜ
Ajax’ın futbol felsefesi Rinus Michels’e ait. 2005 yılında vefat eden Michels, artık bu dünyada yaşamasa da onun 1960’lı yılların ikinci yarısında Ajax Teknik Direktörüyken temellendirdiği futbol felsefesi hâlâ devam ediyor.
“Toplu hücum, toplu defans” anlayışına dayanan total futbolun kurucusu olan Michels, bu futbol anlayışını uzun toplarla oynayan İngiliz ve Almanlara karşı geliştirmişti. Michels’in futbol felsefesinde, şimdilerde herkesin dilinde olan ama o zamanlar için pek önemsenmeyen hatta dikkate alınmayan “topa hâkimiyet”çok önemliydi. Bu konuda Ajax’ta çalışanlar, “Top hâkimiyeti iki avantajı beraberinde getiriyor; hem alan olarak hem de psikolojik olarak rakibi domine etme fırsatı sağlıyor.
Ayrıca rakibi topsuz bırakarak, demoralize de ediyorsun”ifadesini kullanıyor. Bu oyun anlayışında çok ince bir ayrıntı daha var; o da uygulanabilirlik için zeki futbolculara duyulan ihtiyaç. Ajax’ın altyapısında Michels sayesinde çalışma fırsatı bulan Chavero, “Michels, futbolcularda belli alışkanlıkları geliştirmek yerine, onların yaratıcılığını kullanmalarını isterdi. Ayrıca altyapı antrenörlerinden öğrencilere kulübün benimsediği ilkelere uygun mesajlar verilmesini de talep ederdi” görüşünü paylaşıyor. Michels’in kurguladığı, daha sonra Johan Cruyff’un geliştirdiği bu futbol anlayışı Ajax’ta devam ediyor. 4-3-3 sistemine dayalı bu oyun tarzında, rakip sahada başlayan son derece agresif pres, oyun kurma aşamasındaki paslaşmalar, saha içinde süreklihareketlilik, bu şekilde oluşturulan alanlar ve hız, temel unsurlar olarak ön plana çıkıyor.
Bugün ayakta alkışladığımız Ajax, aslında 2000’li yılların ilk 10 yıllık zaman diliminde eski ya da şimdiki başarılı günlerin çok uzağındaydı. Kulübün yanlış yönetilmesiyle başlayan sorunlar, Ajax’ı ikinci sınıf bir takıma dönüştürmüştü. Bu zaman diliminde Ajax’ta teknik direktör olan Ronald Koeman’ın 4-3-3 sisteminden vazgeçmesi en büyük yanlıştı. Ortaya çıkan bu tablo, Ajax’a gönül verenlerin pek hoşuna gitmiyordu. Birilerinin el atması kaçınılmazdı. Bu kişi, tabiî ki, Cruyff oldu. 2010 yılında Cruyff, özünden sapmış olan Ajax’a yönetim kurulu üyesi sıfatıyla el atmasaydı, belki kırmızıbeyazlılar bugünleri göremeyecekti. Bu dönüm noktasını çok iyi kurgulayan Cruyff, kulüp yönetimine ve altyapılara Marc Overmars, Edwin van der Sar, Stam, Dennis Bergkamp, Wim Jonk, Frank de Boer, Richard Witschge gibi güvendiği isimleri yerleştirip, Ajax’ın eski başarılı günlerine dönmesini sağladı. Her ne kadar Cruyff, 24 Mart 2016 tarihinde bu dünyadan ayrılmış olsa da onun şekillendirdiği Ajax, şimdilik doğru yolda ilerliyor. Ancak 2000’li yıllardaki gibi bir sapma olduğunda, Ajax’ı bir kere daha ayağa kaldıracak bir Cruyff artık olmayacak!
“Cruyff, Ajax’ın sembolüdür, imajıdır, ruhudur”diyen Het Paroll gazetesinden Dick Sintenie, efsane Hollandalının 2010 yılında görev aldıktan sonra attığı adımların bugünlere gelinmesindeki önemini, “Ajax’ta mazi her zaman varlığını sürdürüyor. Çünkü Cruyff’un bir stratejisi olarak, eski oyuncular kulübün her kademesinde görev yapıyor. Ve bu şekilde kulüp geçmişi, oyun anlayışı, değerleri genç nesillere öğretiliyor”cümleleriyle dillendiriyor. Ajax için en büyük olumsuzluk, yetiştirdiği nitelikli isimleri kadrosunda tutamaması. Frenkie de Jong, FC Barcelona ile anlaştı; Ligt’ın da FC Barcelona yolcusu olabileceği konuşuluyor. Bu iki transferden Ajax’ın kasasına en az 150 milyon euro para girecek. De Jong’un bedeli 85 milyon euro. Böyle bir olumsuzluğu Ajax sürekli üretim yaparak çözmeyi hedefliyor. Takımdan ayrılacak De Jong’un yerini 19 yaşındaki Ekkelenkamp’ın alması bekleniyor. Ayrıca Noa Lang (19), Kik Pieri (18), Ryan Gravenberch (16) gibi isimler de yeni sezon için hazırlanıyor. Hollanda futbolunun bir başka efsane ismi Johann Neeskens’ın sözüyle Ajax değerlendirmemize son verelim: “Ajax Avrupa’daki büyük kulüplerin futbol akademisi oldu…” Ne kadar anlamlı bir ifade, değil mi?
kaynak: TFF TamSaha