SIKINTILI BAŞLANGIÇ
Ankaragücü’nün sezon başlangıcı oldukça sancılıydı.
Hazırlık maçlarında alınan sonuçlar, oynanan oyun keyif vermiyordu.
Transfer tahtasının son haftaya kadar kapalı olmasından dolayı B planı olarak 2. Lig kadrosunun da
rezervde tutulması, antrenmanlarda sıkıntıya yol açıyordu.
Erzurum kampının son gününde, 2. Lig şampiyonluğunda büyük payları olan Ömer Bozan ve Muhammed Gönülaçar’ın kampı terk etmeleri de can sıkmıştı.
Büyük umutlarla kadroya dahil edilen yabancı oyunculardan Samuel Owusu ile Edson da Silva da hayal kırıklığı yaratmış, sezon başlamadan yollar ayrılmıştı.
Ortada tam bir belirsizlik vardı.
Takımın hedefi neydi, onu bile bilen yoktu.
Başkan Mehmet Yiğiner, hedef olarak üst sıraları gösterirken, teknik patron İsmail Kartal, sorulan tüm soruları “Hayallerim var ama hayalci değilim. Zamana ihtiyacımız var, bekleyin” diyordu.
Böyle çalkantılı bir dönemde Lig’e başlandı.
İlk rakip Erzurumspor’du.
Büyükşehir Belediyesi destekli Erzurumspor’un Ankaragücü’ne göre çok daha oturmuş kadrosu vardı.
Pozisyonu oldukça az, kimseye keyif vermeyen bir maç oldu.
Zaten, bir kaç günde oluşturulan bu kadrodan taraftarın da büyük beklentisi olmadığından, oynanan futbol sıkıcı olsa da golsüz beraberlik normal karşılanmıştı.
Bu maçtaki en büyük can sıkıntısı tribünlerdeki boşluktu.
Ankaragücü taraftarı Pasolig’e alışamamıştı.
Kayseri Eriyespor deplasmanına bile 25 bin kişi ile giden camianın, 1. Lig’deki ilk maçında tribünlerde sadece 6500 civarı taraftar vardı.
İkinci hafta ise rakip Altınordu’ydu.
Altyapıya verdiği önemle dikkat çeken, yabancı oyuncu oynatmayan İzmir ekibi, çok genç bir kadroyla mücadele etmesine karşın Lige çok iyi başlangıç yapmış, Elazığspor’u deplasmanda 2-0 yenmişti.
Ankaragücü ilk maçına göre sahada daha iyiydi.
Maçın ilk dakikalarında yenik duruma düşsse de Anton Putsila ile berbarlik golü gelmiş, maç ilk yarıda atılan karşılıklı gollerle 1-1 bitmişti.
Boşta gezerken İsmail Kartal’ın isteğiyle kadroya dahil edilen Anton Putsila, ayağının tozuyla çıktığı maçta attığı gol ve sergilediği oyunla hocasını mahçup etmemişti.
İsmail Kartal, artık kafasında kadroyu belirlemişti.
O maçta sahaya sürdüğü Korcan, Erdem, Yusuf, Gençer, Kenan, Dieng, Mehmet Sak, Putsila, Arif, Kibong ve İlhan Parlak’tan oluşan 11, sadece 1-2 değişiklikle sezon boyunca takımın iskeleti olacaktı.
3. hafta takım bu kez Elazığ deplasmanındaydı.
Altınordu deplasmanında alınan beraberlik umut vermiş, galibiyet parolasıyla Elazığ’e gidilmişti.
Ancak, lisansı yetişmediği için önceki maçlarda oynatılamayan Kehinde’nin ilk kez 11’de çıktığı maçın henüz 20. dakikasında rakibine kafa atması sonucu kırmızı kart görmesi tüm oyun planlarını bozdu.
10 kişi kalan Sarı lacivertliler, rakibine direnemedi, maç 2-0 kaybedildi.
1. Lig’de alınan ilk yenilgi moralleri bozmuştu ama yönetim ve teknik heyet için mazeret hazırdı: Kehinde.
Bu yüzden kimse kimseyi eleştirmedi.
Aslında daha birbirlerinin isimlerini bile yeni yeni öğrenen bir oyuncu grubunun birkaç haftalık birlikteliklerinden ne beklenebilirdi ki?
Maç sonunda İsmail Kartal eksiklerde dem vuruyor, takviye istiyordu yönetimden.
Taraftardan da sabır istiyordu, her şeyin düzeleceğine inanıyordu.
Yönetim kasa tam takır olduğundan, takviye için dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in kapısını çaldı.
İsmail Kartal, Kehinde’nin de cezasından dolayı forvete Umut Nayır’ı istiyordu.
Gökçek ise Umut’un yanına bonus olarak sakatlığı süren Tisdell, dev stopper Szukala ve 18’lik kaleci Mele’yi gönderdi.
Kadro şişmişti ama Umut için değer diyordu İsmail Kartal.
Bu arada, Süper Lig’de fırtına gibi esen Başakşehir ile yollarını ayıran Doka da Beştepe’ye gelmişti.
İstediği takviyeleri alan İsmail Kartal’ın yüzü biraz olsun gülüyordu.
O haftaki rakip Balıkesirspor da Ankaragücü gibi transfer yasaklısıydı ve transfer tahtaları açılır açılmaz alel acele 4-5 oyuncuyu kadrolarına katmışlardı.
Maç öncesinde galibiyetten emindi herkes.
Maça da fırtına gibi başladı Kupa Beyi.
Umut Nayır sanki hiç gitmemiş, 40 yıllık Ankaragücülü gibi döktürüyordu.
Maçta çok üstün olmasına karşın gol ancak 60. dakikalarda Umut Nayır’ın kafasından gelmişti.
1-0 riskli sonuçtu ikinci gol atılmalıydı.
Taraftar da oyundan memnun bir şekilde takımını desteklerken, birden her şey tersine döndü.
Orta sahadaki mücadelede Ankaragücülü bir oyuncuya çarpan top defansın arkasındaki Otto’nun önünde kalmış, Balıkesirspor beraberliği yakalamıştı.
Ankaragücü yeniden öne geçmek için bastırıyor ama İlhan Parlak, müsait pozisyonları cömertçe harcarken taraftarın tepkisi zirve yapıyordu.
Balıkesirspor 87. dakikada Sedat ile öne geçince stat, İlhan Parlak ve İsmail Kartal’ın aleyhinde tezahüratlarla yıkılıyordu.
Taraftarın ve medyanın ortak görüşü bu işin İsmail Kartal ile yürümeyeceği yönündeydi.
İsmail Kartal, maç sonu basın toplantısına başlarken, istifa kararını açıklaması bekleniyordu.
İsmail Kartal, nam-ı diğer Arap İsmail ise pes edecek gibi değildi.
İstifa bir yana, taraftarın ençok tepki gösterdiği İlhan Parlak’a sahip çıkıyor, “Bugün İlhan’a tepki gösterenler, yarın onu ayakta alkışlayacaklar” diyordu.
İsmail Hoca ne kadar yenilginin nedenlerini kendi mantığı ile açıklamaya çalışsa, oyuncusuna sahip çıksa da son kararı Mehmet Yiğiner ve arkadaşları verecekti.
Onlar da kendi tecrübeleri ile biliyorlardı ki, bugün İsmail Kartal’ı göndermeseler, tepkiler yönetime yönelecek, yarın tribünler “Yönetim İstifa” diye bağıracaktı.
İsmail Kartal’ın performansı içler acısıydı.
Hazırlık maçları dahil 6 maçta 4 yenilgi, 2 beraberlik.
Ankaragücü, Ligin dibine demir atmış durumdaydı.
Bu durumda alınacak en kolay karar, taraftar ve medyanın da beklentisi doğrultusunda İsmail Kartal ile yolları ayırmaktı.
Ancak Mehmet Yiğiner ve arkadaşları, kolayı değil zoru tercih etti.
Ankaragücü için her türlü fedekarlıkta bulunan, 24 saatini Beştepe’de geçiren İsmail Kartal’ın arkasında durdular.
Bu kararla kendi geleceklerini de riske attılar.
Ama o gün alınan riskli ama cesur karar, bugün Ankaragücü’nün Süper Lig’e yükselmesini sağlayan süreci de başlatıyordu.