Londra kimileri için bir son, kimileri içinse yeni bir başlangıç anlamı taşıyordu…
Usain Bolt, Londra’da bir veda partisinin baş konuğuydu. Daha 30 yaşında pistlere veda edeceğini açıklamıştı…
Bu tarihi ana tanıklık edeceğimiz için bizler de kendimizi şanslı götüyorduk. Ne de olsa bir efsanenin son koşusunu izleyecektik…
Ancak Amerikalı sprinterler partiyi berbat etti. Atletizm severlerin ayLardır beklediği o müthiş kapışmada ‘hayal edilen’ ve belki de ‘yakışan’ son yaşanamadı.
Atletizmin son 10 yılına damgasını vuran Bolt ve sevenleri için en güzeli, rekortmen sprinterin ‘geçilmez’ olarak veda etmesiydi ama olmadı…
Tabi ki, esas bizi heyecanlandıran, 200 ve 400 metre mücadelesiydi. Ramil Guliyev ve Yasmani çok iddialı gelmişti İngiltere’ye…
Her iki sporcunun da özellikle son 2 yıldaki performansı, Dünya Şampiyonası’nda kürsünün habercisiydi aslında…
Ancak Londra Olimpiyat Stadı’nda İstiklal Marşı dinleyeceğimizi kimse tahmin etmiyordu.
Küba asıllı Yasmani’nin gümüş madalyasına sevinirken, 200 metrede Türk sporu için bir başka tarih yazıldı. Ramil altın madalyayı kazanmıştı ve biz basın tribününde yerimizde duramıyorduk…
Türkiye Yasmani ve Ramil ile çok önemli bir fırsat yakaladı. Atletizmde artık Türkiye’nin bir rol modeli var. Bu iki isme yenilerinin eklenmesi gerekiyor…
Gerçi Eda Tuğsuz, Özkan Baktacı ve Yasemin Can ve Mizgin Ay gibi çok yetenekli gençler, emin adımlarla geliyor…
Londra 2017 ile birlikte çıta yükseldi, beklentiler arttı. Bu çıtayı düşürmemek için doğru hamleler yapan Atletizm Federasyonu’nun taviz vermeden yoluna devam etmesi gerekiyor.