Eğer son dakikadaki o gol gelmeseydi, belki sorunlar bir ölçüde ötelenecek, belki taraftarın takıma olan güveni yeniden oluşacak, belki de şampiyonluk hedefi daha sesli sözcüklerle dile getirilecekti.
Ama olmadı, son dakikalarda gol yeme alışkanlığı Ankara’da yinelenince Osmanlıspor maçından alınabilecek üç puan yerine bir puanla yetinildi.
Takım kötü, futbolcular sahada ne yaptığından habersiz, 3 Temmuz’daki dik duruşu ile taraftarın gönlünde taht kuran teknik direktör Aykut Kocaman’ın oyuncu seçimi, maç içindeki değişiklikleri ve bir türlü vazgeçmediği oyun sistemi daha da kötü. Sonuçta 11 maçta alınan 17 puan gibi rezalet bir durum. Kuşkusuz olumsuz sonuçların temelinde UEFA kriterlerinden ötürü gerekli yerlere yapılamayan transferler, yapılsa bile geç gelen oyuncuların uyumunda yaşanan sorunlar da var.
Kim ne derse desin, Fenerbahçe son dört yıldan bu yana takım kadrosu, göze hoş gelmeyen oyun, her biri kariyerli olsa da takıma etkisini yansıtamayan teknik direktörlerle hep düş kırıklığı yarattı, taraftarını üzdü, üzmeye de devam ediyor. Deyim yerindeyse Fenerbahçe’de o bilindik senfoni çalmaya devam ediyor.
Dört yıl boyunca bu sezonda 11 maçta alınan sonuçlar ve puan en kötüsü, en düşündüreni. Zaten Aykut Kocaman da bunu net şekilde ifade etti. Osmanlıspor maçının ardından “kendi adıma faturayı ödeyeceğim” diyerek istifa sinyali veren Aykut Kocaman’ın bu kararına yönetimin ne yanıt vereceği merakla bekleniyor.
Eğer yönetim istifayı kabul etmeyip Aykut Kocaman ile “yola devam” kararı alırsa, çok da hoş karşılanmaz taraftar tarafından. Zaten kafasında bitirdiyse Kocaman da kabul etmez yönetimin “devam et” önerisini. Demem o ki, öyle ve böyle Aykut Kocaman dönemi sona erecek gibi Fenerbahçe’de.
Boşalacak teknik direktörlük görevi için yönetimin, yabancı yerine bir Türk hocayı takımın başına getirmesi isabetli olur. Bu saatten sonra gelecek yabancı hocanın takımı tanıması, oyuncularla diyalogunu geliştirmesi kuşkusuz zaman alacak. Belki de bu sürede alınacak başarısız sonuçlar çok az da olsa var olan şampiyonluk umudunu tamamen bitirecek.
Fenerbahçe’nin başına gelecek hoca, tıpkı yerli otomobilde olduğu gibi “Yerli bir babayiğit” olmalı. Bakın yıllardır “bana bir türlü şans vermediler. Bir kez verseler neler yapılacağını kamuoyuna göstereceğim” diye yıllardır yanıla yakıla bağıran Yılmaz Vural’ a bu şans verilemez mi?
Bal gibi de verilir. Bugüne dek hiç de yabana atılmayacak başarılara imza atan, geçen sezon yılların ardından Göztepe’yi Süper Lig’e taşıyan Yılmaz Vural’ın Fenerbahçe’nin bugüne dek başına gelen, başarısız sonuçların ardından kovulan yerli veya yabancı hocalardan ne eksiği var. Aksine fazlalığı var.
Ha bazıları, belki yönetimden birileri “Fenerbahçe deneme tahtası değil” diyerek Yılmaz Vural’a karşı çıkacak, burun kıvıracaktır. Ne ki, hiç de burun kıvrılacak, küçümsenecek bir kariyere sahip değil. Aksine hırslı yapısı ile kenarda kendini döven, bunu futbolcularına aşılamaya çalışan bir hoca Yılmaz Vural.
Kimi onun bu hareketlerini, davranışlarını şovmenlik olarak değerlendirse de çalıştırdığı takımlar her daim başarıya odaklanmıştır.
“Nedir bu Yılmaz Vural ısrarı?” diye sorabilirsiniz. Israr etmemdeki neden şu ortamda futbolculara karşı tatlı sert uygulamalarıyla başarıyı yakalayacak hoca olacağına olan inancım. Hem ne olur bu saatten sonra takımın başına gelse. Ama yönetimin Yılmaz Vural’a çok sıcak bakacağını sanmıyorum. Umarım yanılırım. Tabii, bilemem önümüzdeki günlerde, saatlerde gelişmeler hangi yönde olacak, yönetim ne karar alacak?
Aslında ciddiyetten uzak, hangi kulüpte oynadıklarının farkında olmayan, aldıkları müthiş paraların hakkını veremeyen, sorumsuz, duyarsız futbolcuların da kulağı çekilmeli, gerekirse kadro dışı bırakılmalı.
Çünkü başarısızlıkta Aykut Kocaman’dan daha fazla rolü var disiplinsiz, duyarsız oyuncuların. Takıma da gönülden, özverili ile oynayacak, taraftarını hoşnut edecek “Babayiğit oyuncalar” lazım.