Harley–Davidson marka yeni bir motosiklet almış birine, bu dev aletin ne kadar görkemli olduğunu söylerseniz, onun üzerinde beklediği etkiyi oluşturamazsınız.
Çünkü o bu tür örgüyü belki de yüzlerce kere işitmiştir.
Ama siz ona;
-“Dikkat ettim de, siz motora binince kulağınızı sıvazlıyorsunuz, acaba bunun sizin için bir anlamı mı var?” derseniz, onun şaşkınlıkla size dönmesini ve “Ben buna dikkat etmemiştim, iyi de siz bunu nereden biliyorsunuz diye sormasına şaşırmamalısınız.
Doğaldır ki antikaya meraklı olan birisinin ilgisini çekmek için yapılacak konuşma antika eşyalar üzerine olursa, o kişiye çabuk ulaşılır.
“Size nasıl imrendiğimi, sizi ne kadar takdir ettiğimi inanın tahmin edemezsiniz.” şeklindeki bir cümle, en şüpheci insanı bile etkilemekte başarılı olur.
İnanın, en katı ve sert olanlar bile övgü ve beğenilme duygusu karşısında “Yelkenleri suya indirirler.”
Profesyonel futbol bu yöntemi çok iyi bilir ve uygular.
Etkilemek istediği kişiyle önce o ilgilenir.
Onu güzel sözlerle över ve önemli biri olduğunu hissettirir. Ona olan hayranlığını dile getirir.
Bu kişiler zamanla profesyonel futbolu dinlemekle, hoşlarına gidecek duygulara kapılacaklarını ümit etmeye başlarlar.
Ayrıca kendi çıkarları açısından yalan söylemekten de çekinmezler.
“Bu transferleri şampiyon olmak için yaptık.” derler ama olamayınca da “Gelecek yıl oluruz.” derler.
Hatta ileri giderek, “Çevremizde bulunanlar bize gerçekçi ve dürüst davranıyor mu ki, biz davranalım” derler.
Herhangi bir firma televizyonda kendi ürününün kusursuz ve en mükemmel olduğunu söylerken yalan söylemiyor mu ki sanki?
Hem de nasıl.
Çünkü hiçbir ürün tam anlamıyla kusursuz değildir, derler.
Burada tehlikeli bir yola saparlar.
Çünkü profesyonel futbola göre hiçbir zaman yalan söylememek, her ne pahasına olursa olsun, gerçeklere sadık kalmak, hayatı boyunca “doğru ve dürüst” olanların dışındaki her şeye kapılarını kapatmak demektir.
Bunu asla tercih etmez. Madem dünya çürümüş ve bozulmuşsa oyunu kurallarına göre oynamak gerekir derler.
Atletizm ise bu arada ne yapacağını bilemediğinden bocalar durur.
Dikkatini kendi üzerine çekmek istediğinde, hedeflediği kişiye gider ve ona “bana şunu ver, benim yanımda ol ve beni destekle” der.
Bu etik de olsa bir davranış bozukluğudur.
Yardım istenen kişi bozukluğudur. Yardım istenen kişi önce kendisinin bir şey yapmaya mecbur bırakılması karşısında rahatsızlık duyar.
Sonra içinde bir şüphe uyanır.
“Acaba bu iş için beni niye seçti, gerçekte benden başka bir şey daha mı isteyecek, onun bu arzusunu yerine getirmek toplamda bana neye mal olur?” şeklinde düşüncelere kapılır.
Bu da gösteriyor ki, atletizm kendi gereksinimlerini gidermek için devreye soktuğu yöntemlerle, başka insanlarla olan ilişkilerinde kullanması gereken teknik ve taktik arasında bir ayrım yapmayı bilmemektedir.
Uygun tekniği kullanmadığı için reddedilme durumlarıyla karşılaşınca da bu durum ona ağır gelmektedir.
ARTUN TALAY