Türkiye faizle, döviz kurlarıyla, zamlarla yatıp kalkıyor.
Özellikle ABD Doları, Euro kurlarındaki yüzde 30’ları geçen artıştan dolayı kulüpler diken üstünde.
Her kulüp gibi Ankaragücü de bu durumdan olumsuz etkileniyor.
Başkan Faruk Koca, daha birkaç gün önce Anadolu Ajansına demeç verirken Mehmet Yiğiner döneminden kalma yabancı futbolcuların FIFA’da açtıkları davalardan dolayı 32 milyon Euro ceza ödediklerini, hala eski yönetimden kalan 12-13 milyon Euro ödenecek ceza bulunduğunu söyledi.
Haber bugüne kadar da yalanlanmadı.
Bugün Ankaragücü’nün basına açık (!) antrenmanı vardı.
Geçen haftada vardı ama sağlık sorunlarım yüzünden katılamamıştım.
Bugün gittim, kulüp çoluk çocuğun eline kaldığından fırça yiye yiye antrenmanı izledik.
10-15 dakika antrenmanı izledikten sonra, teknik direktörün medyaya konuşmayacağı iletildi, biz de Basın Sözcüsü Gökalp Üstün beyin daveti üzerine karşı binada bir süre sohbet ettik.
Piyasalardaki hareketlilik, Başkan Faruk Koca’nın açıkladığı Ankaragücü’nün Euro cinsinden borçlarının kur artışlarından dolayı kulübe maliyeti de konuşulan konular arasındaydı.
Kulüpten henüz ayrılmıştık ki Gökalp Üstün bey telefonla aradı, muhasebe birimiyle görüştüğünü, kulübün tüm döviz cinsinden borçlarının 10-12 milyon değil, sadece 2 milyon Euro olduğu bilgisini aldığını paylaştı.
Başkanın dediği doğruysa son 1 haftada kur artışından dolayı Ankaragücü’nün borçları en az 25-30 milyon Türk Lirası arttı.
Yok muhasebenin verdiği rakamlar doğruysa döviz cinsinden borç sadece 6 milyon TL arttı.
Umarım, muhasebe kayıtları sağlamdır da onların dediği doğrudur.
……………………..
35 yıldan beri bu mesleği yapıyorum.
Ankaragücü taraftarı değil, Ankaragücü yazarıyım.
Ama statta ya da televizyon başında Ankaragücü’nün maçını izlerken en az taraftar kadar maçı yaşarım.
Ankaragücü kazandığında sevinir, kaybettiğinde yıkılırım.
Maç sonu bilgisayar başına geçince, Ankaragücü’ne sempati duyan Metiner Erdem gider, spor yazarı Metiner Erdem gelir.
Elimden geldiğince objektif olmaya çalışırım.
Ankaragücü kazanırsa, katkısı bulunanları desteklerim, kaybederse de kendi deneyimlerim ölçüsünde hataları ortaya koyup eleştirimi yaparım.
Sözde Ankaragüçlü olup da Ankaragücü’nün kaybetmesine sevinen karakter yoksunları elbet var.
En fazla da onlardan nefret ederim.
Ama kulüpte birileri öyle algı yapıyor ki bizi de o sınıfa sokmaya çalışıyor.
Kraldan çok kralcı tipler de bu kişilere şirin gözükme sevdasında.
Antrenman izliyorum, telefonum çaldı, önemli bir konu açtım konuşuyorum.
Arkamdan bir ses, “Burada telefonla konuşmak yasak, çık dışarda konuş” diye fırçalıyor beni.
Yetinmedi, oradaki personele de bağırıyor, çağırıyor, “Niye izin veriyorsun, çıkartsana dışarı” diye.
Neredeyse 2 yıl olmuş antrenmanlara gelmeyeli, daha önce de böyle bir yasak olduğunu hatırlamıyorum.
Bilsem kapının yanındayız, iki adım gider orada açarım telefonu.
Telefonu kapatıp arkadaşın yanına gittim, “Burada kulübün misafiri olarak bulunuyorum, hayırdır la bu tavır nedir” dedim.
Arkadaşın Ankaralılığı “la” ile “lan”ın ayrımını yapamayacak durumda olduğundan bu sefer buna taktı.
İsmini sordum, söylemeye cesaret edemedi.
Hemen telefonuna sarıldı Emre abisine olanı biteni aktardı.
Emre abisini eleştiren gazeteciyi fırçalayarak kahraman olmuştu kendince, ballandıra ballandıra anlatmıştır.
Ha bu arada, röportajcı arkadaş antrenman sahasına telefon kulağında konuşarak geldi, yine telefon kulağında aynı şekilde gitti, bir tane uyarı yok.
TRT ekibi oradaydı, araç çağırmak için telefonla konuştular, yine kimse ses çıkarmıyor.
Tavır belli, sadece bana.
Antrenmanı bir süre izleyip Gökalp Üstün beyin yanına gittiğimde, Adanaspor maçında Eren Derdiyok ile Murat Uçar arasında yaşanan tartışmadan sonra bu iki oyuncunun barışıp barışmadığını sordum.
Emre Yıldız’ı çağırmış, medyayı bu konuda aydınlatsın diye ama sayın futbol şube koordinatörümüz hasta olduğunu söyleyerek gelmemiş.
Anlayacağınız Ankaragücü Futbol Takımı, Emre Yıldız’a teslim edilmiş durumda.
O da kafasına göre takılıyor.
Başkan Faruk Koca, biliyorum bu yazıya da sinirlenecek.
Emre Yıldız denilince akan sular duruyor onun için.
İlk lafı da Emre Yıldız, menajer değil oluyor.
Ben birkaç anekdot anlatayım da siz karar verin, Ankaragücü futbol takımının teslim edildiği Emre Yıldız’ın menajer olup olmadığına.
Ekmek yediği kulübe ne kadar bağlı olduğuna da.
2018 yılı Ankaragücü Süper Lig’e yükselmiş, sol bek arıyor.
Frank adında bir Fransız, Lasmin Latovlevici, Tiago Pinto adaylar.
İsmail Kartal ısrarla Pinto’yu istiyor ama Pinto’nun Osmanlıspor ile sözleşmesi devam ediyor.
Kulübü bonservis istediğinden adaylar arasında transferi en zor olan Pinto.
Yöneticiler Pinto’yu arıyor, Ankaragücü’nde oynar mısın diye soruyorlar, oynarım diyor.
Next Level’da buluşuyorlar, Pinto’nun yanında Emre Yıldız ve abisi var.
Pinto, “menajerim Emre Yıldız, onunla görüşün” diyor, Emre Yıldız ile 650 bin Euro karşılığında söz kesiyorlar, 50 bin Euro da menajerlik ücreti ödeniyor.
Emre Yıldız o dönem Osmanlıspor’un kadrolu çalışanı.
Pinto’nun sözleşmesindeki açığı kullanıp, oyuncuyu Ankaragücü’ne bonservissiz, bedava getiriyor.
Buraya kadar ne güzel Ankaragücü’nün menfaati için çalışmış diyenler mutlaka vardır.
Ama sonra, Emre Yıldız’ın menajerliğini yaptığı Pinto, Ankaragücü’nün kaybetse küme düşeceği Sivasspor maçı öncesi sözleşmesini tek taraflı feshedip gidiyor.
Ankaragüçlü (!) Emre Yıldız, şu maçı oyna da öyle git diye oyuncusu Pinto’yu ikna etmiyor.
Osmanlıspor’dan Lukasz Szukala’yı da 900 bin Euro’ya 1. Lig’deyken Ankaragücü’ne getiren de Emre Yıldız.
O da bir süre oynadıktan sonra sözleşmesini tek taraflı feshedip gitti, Ankaragücü’nü FIFA’ya şikâyet edip transfer yasağı getirdi.
Szukala’nın transferinden 20 bin Euro alan menajer, oyuncusu Ankaragücü’ne transfer yasağı getirirken kılını dahi kıpırtdatmadı.
Siz karar verin bu kişi menajer mi değil mi, her şart altında Ankaragücü’nün çıkarlarını korur mu korumaz mı?
METİNER ERDEM