Yazık…
Hem de çok yazık…
Başkent’in iki takımı Ankaragücü ile Gençlerbirliği…
İkisi de ligin dibinde…
Özellikle köklü bir geçmişe sahip Ankaragücü…
Trabzonspor’un, üniversite yıllarımın geçtiği Başkent’e konuk olmasını fırsat bilip yıllar sonra Ankara’da hem dostlarımı ziyaret ettim, hem de Ankaragücü-Trabzonspor maçını izledim.
Dost ziyaretlerinden de Eryaman Stadyumu’ndaki tablodan da memnun kaldım.
Ancak, memnuniyetim oynanan futbola ilişkin değildi…
Sahadaki futboldan, alınan galibiyetten daha çok tribünlerin coşkusundan büyük keyif aldım, etkilendim.
Sanki galip olan, 3 gol atan Başkent ekibiydi.
Takımlarına böylesine güçlü destek veren bir taraftar kitlesi var ki yürekten kutluyorum.
Aynı sevgiyi Trabzonspor’a, taraftarına da gösterdiler.
Tribüne çağırıp alkışladılar.
Karşılıklı destek sloganları attılar.
Tribünlerde müthiş bir taraftar bütünleşmesi vardı.
Farklı kaybetmesine karşın Ankaragücü taraftarları, maç sonrası yine takımlarını tribüne çağırıp alkışladı, moral verdi.
Eryaman’da tam bir Avrupai maç ortamı vardı.
Bu görüntünün tüm şehirlerimizde ve statlarımızda olması en büyük temennimiz..
Aslında iki takım da sıkıntılı…
Trabzonspor’un sakat ve cezalı oyuncusu çok. Her maça farklı bir 11 ile çıkıyor. Sahaya çıkan kim olursa büyük fedakarlık gösteriyor. Herkes birbirine destek veriyor, takımdaşlık var. Her şeyden önce takım ruhu var. Yaş ortalaması çok düşük. Trabzonspor’da Sosa ile Pereira en yaşlı iki oyuncu. Onları çıkar ortalama 23-24’lerde…
Aynı zamanda kaliteli ve tecrübeli ayaklara sahip.
Bir Sosa var ki sanki futbola yeni başlamış. Hırsı, enerjisi ve takıma sahip çıkışı ile her maç alkışı hak ediyor. Sakatım demiyor, büyük fedakarlık gösteriyor.
Mikel yılların Liverpoollusu…
Sörloth, NWakaeme ve diğerleri de yürekleriyle oynuyor…
Kazanıyorlar bir şekilde…
Kazandıkça da daha çok büyüyorlar seviliyorlar. Taraftar desteğini artırıyorlar.
Bir de Sturride var…
Futbolu tartışılmaz, ama pek nazlı. Sakatlık sendromu yaşıyor. Gerçekten sakat mı yoksa “kafadan” sakat mı henüz bu sorun çözülmüş değil. Oynamasını bekliyoruz. Oynayınca da kazandırıyor.
Abdülkadir ve Ekuban’ın dönüşü takıma değer katacak ve Trabzonspor, futboluyla daha çok keyif veren bir takım olacak.
Bu kadar sakat ve cezalı oyuncusuna karşın Trabzonspor’un zirvede olması büyük bir başarı…
Ankaragücü’ne gelince, bu köklü kulüp, yıllarca siyasetin içinde yıpratılmış, sonra da bir çocuğun elinde oyuncak olmuştu. Bu darbelerinin etkisini üzerinden atamayarak maalesef dibe vurmuş bir kulüp haline gelmişti.
Ve o Ankaragücü küllerinden yeniden doğdu, kısa sürede Süper Lig’e kadar yükseldi.
Ama yine zor günler yaşıyor.
Ekonomisi kötü…
Futbolcularına maaş ödemekte büyük sıkıntı yaşıyor, ödeyemiyor.
Dahası transfer yasağı var, oyuncu takviyesi yapamıyor.
Milli maç nedeniyle lige verilen arada teknik heyet değişikliğine gitti.
Değişiklik özellikle ilk maçlarda kendini gösterir, genelde takıma olumlu yansır, ama öyle olmadı.
Çünkü, takımın kapasitesi belli, bir tık daha yukarı çıkamadı.
Daha ilk dakikalarda kalesinde golü görüp bir de 10 kişi kalınca oyundan tamamen düştü.
Ankaragücü bir eksikle ne yapılması gerekiyorsa onu yaptı.
Sonuçta karşısında daha güçlü daha etkili ve klas oyunculara sahip bir takım vardı ve ona kaybetti.
Ayrıca, Başkent ekibinin yaş ortalaması da çok yüksek.
İlk 11’de saha çıkanların en genci 29, en yaşlısı da 38.
Yani tam bir emekliler kulübü…
Zaman daralsa da “ikinci baharı” yaşayıp Ankaragücü’nün cefakar taraftarını biraz olsun sevindirebilecekler mi, yoksa ligin dibine demir atıp daha da üzecekler mi hep birlikte göreceğiz.
Trabzonspor’da takımın abileri Sosa ile Pereira’yı çıkarırsak yaş ortalaması 23’lere kadar düşüyor. Dileğimiz 34 yaşındaki Pereira’nın hırsını, gençlerin de örnek alması…
Oyuncu kalitesininin yanında yaş faktörü de ortaya çıkınca yenilgi kaçınılmaz oldu.
Sonuç olarak, Trabzonspor milli maç arası dönüşünü iyi değerlendirdi, Başkent’ten daha fazlasını da atabileceği maçtan 3 golle ayrıldı ve zirve yarışını sürdürdü..
Bir de dip not ekleyeyim; kuşkusuz futbolu değerli kılan unsurların başında taraftar ve de statlar gelir. Güzel bir stat ve güzel bir zeminde futbol kalitesi daha yüksek olur.
Eryaman Stadı şehir merkezinin uzağında, ancak metro ile ulaşmak mümkün.
Stadın dışarıdan bakıldığında da güzel bir görünümü var. Tribünleri sahaya yakın, akustik, çimi güzel. Yalnız bir basın salonu var ki evlere şenlik. Diğer statları gördükten sonra burası çok garip geldi. Ne basın tribünündeki maçı izleyen yazar ve gazetecilerin önünde ne de salonda bir ekran yok. Tuvaletler ise tam bir skandal. Yaklaşık 250-300 kişilik tribüne hizmet veren, pisuvarı olmayan iki kabinli bir tuvalet var, ama kapı kilidi bile kırık.
İlgililerin dikkatini çekmiş olayım…
CEMAL ÖNER