İlk yarının sonlanmasına iki hafta kala Süper Lig daha da keyif vermeye başladı.
Şampiyonluğu kovalayanlar ve ligin dibindeki takımların her hafta oynadıkları maçlarda şaşırtıcı sonuçlar alması, Süper Lig’de heyecanı, yarışı ilginç hale getiriyor. Zaten nitelikli yabancı oyuncuların boy göstermesiyle maçların önceki sezonlara göre kıran kırana geçeceği ilk yarının başlangıcında dile getiriliyordu. Nitekim bu tahminler ilk yarının sonuna doğru haklılık kazandı.
Yabancı oyuncuların, hele hele niteliğini kanıtlamışların boy göstermesi, takımları güçlendirdiği gibi Süper Lig’i renkli ve izlenebilir düzeye taşıdı. Artık taraftar, bir zamanlar TV başında imrenerek takip ettiği futbolcuları tutkunu olduğu takımlarda, Şükrü Saracoğlu’nda, Vodafone Park’ta, Türk Telekom Arena’da, Fatih Terim Stadyumu’nda ve Trabzon Medical Park Arena’da izlemekten büyük keyif alıyor. Tabii Anadolu’nun diğer takımlarındaki nitelikli yabancı oyuncuları da göz ardı etmemek gerekir.
Endüstrileşen, sermayenin iyiden iyiye egemenliği altına giren futbol artık sınır tanımıyor. Eğer sermaye gücünüz varsa parayı bastırıp dünya yıldızlarını takımlarınıza kazandırabiliyorsunuz. “Olanaksız, gelmesi çok zor” diye tanımlanan futbolcular paranın cazibesine kapılarak dünyanın en ucunda top koşturabiliyor. Yeter ki, siz paradan haber verin. Sıradanlaşan bu olgunun en güzel örneği son yıllarda futbolda çıkış yapan Çin takımlarının yaşları geçkin olsa da birbirinden değerli ve nitelikli oyuncuları ülkelerine getirmesi.
Kuşkusuz dünya yıldızları, en verimli ve üretken dönemlerinde İngiltere, İspanya, Almanya, Fransa ve İtalya gibi çekim merkezi olan, dünyanın yakından izlediği liglerde ter akıtıyor. Belirli yaş grubundan sonra yüksek paralarla futbolculuk dönemlerinin son baharında Türkiye gibi futbolda çıkış yapmaya çalışan ülkelere gidiyorlar. Yaşları geçkin olsa bile mayalarındaki oyuncu kaliteliğinden ötürü hem gittikleri ülkelerin liglerine renk katıyor, hem de taraftarı tribünlere çekiyorlar.
Her biri “dünya yıldızı” olarak değerlendirilen futbolcuların bu sezon daha fazla takımlarımızda yer alması Süper Ligi keyifle izlenir hale getirdi. Tabii burada Türk oyuncuların kalitesizliğinden dem vurmak istemiyorum. Burak Yılmaz, Cenk Tosun, Alper Potuk, Volkan Demirel, Mehmet Topal, Caner Erkin, Gökhan Gönül, Serdar Aziz, Oğuzhan Özyakup, Olcay Şahan, Emre Belözoğlu, Ozan Tufan ve diğerleri, arkadan gelen genç oyuncular Türk futbolunun yüz akları, umudu .
Yurt dışında top koşturan Arda Turan, Hakan Çalhanoğlu, Emre Mor, Nuri Şahin, Enes Ünal, Kaan Ayhan ve diğerleri. İçeride ve dışarıda oynayanları ile birlikte ulusal takımımız uluslararası arenalarda mücadele ediyor.
Her ne kadar yabancı oyuncuların ligimize ivme kazandırdığı, keyif verdiği aşikarsa, Türk oyuncuların önünü kestiği, gelişimini etkilediği, hatta körelttiği, zincirleme olarak ulusal takılımı olumsuz etkilediği hep tartışılmış, söylenmiştir. Milli Takım Teknik Direktörü Mircea Lucescu da bu konudaki yakınmalarını kamuoyu ile paylaşmıştı. Hatta Türkiye’nin önümüzdeki yıl Rusya’da düzenlenecek Dünya Kupası maçlarında yer alamaması liglerdeki yabancı oyuncu sayısının çokluğuna dayandırılmıştı.
Kuşkusuz bu tartışmaların ardından önümüzdeki sezonlardan itibaren 14 yabancı oyuncu sayısı giderek aşağıya çekilecektir.
İşte böylesine bir yaman çelişki de söz konusu. Bir yanda yabancı oyuncuların Süper Lig’e canlılık kazandırdığı vurgulanırken, diğer yanda Türk oyuncuların gelişimini önlediği, milli takımı olumsuz etkilediği ifade ediliyor.
Ortaya çıkan ikircikli sorun nasıl giderilir bilemem. Ancak yabancı sayısının daha da aşağıya çekilip sınırlandırılacağı kesin gibi. Her ne görüş ortaya atılırsa atılsın, bu sezon Süper Lig, hatta alt ligler bile yabancı oyuncularla bir başka güzel, bir başka keyifli.
Dedim ya, Süper Lig’de her hafta alınan ilginç sonuçlar zirveyi de dibi de oldukça hareketli kılıyor. Dört hafta öncesi “ligden koptu, bundan sonra ancak dördüncülük, beşincilik için oynar” denilen Fenerbahçe ile Rıza Çalımbay’ın gelişi ile çıkış yakalayan Trabzonspor, şampiyonluğun favorilerinden gösteriliyor. Aynı durum ligin dibi için de geçerli.
Demem o ki, giderek keyif veren Süper Lig daha çok su kaldırır.