MKE Ankaragücü, kendi sahasında Antalyaspor’a 4-0 yenildi.
Ankaragücü, son dönemlerde tarihe not düşmeyi seviyor.
Geçen hafta Başakşehir ile deplasmanda 3-3 berabere kalarak, 12 yıl sonra bu takımdan ilk puanını almayı başarmıştı.
Başkent ekibinin, lig tarihi boyunca Antalyaspor karşısında en farklı yenilgisi 3-0’dı.
Maalesef iki takımın istatistikleri tutulurken artık dünkü sonuç kayıtlara yansıyacak.
Allah’a şükür hiçbir zaman skor yazarı olmadım.
Emre Belözoğlu ile birlikte takım çıkış yakalasa, kendi sahasındaki maçları rahat kazanıyor gözükse de hem bu köşedeki yazılarda ben, hem de Gölge TV’deki programlarda ekip olarak ağırlıklı olarak eksiklere dikkati çektik.
Ankaragücü, Kayserispor’u 3-0 yenerken, o maçın ilk yarısındaki kötü futbolun da altını çizdik.
Geçen hafta Başakşehir ile deplasmanda berabere kalındığında, birçok kişi “Emre Belözoğlu ile her şey güzel olacak” güzellemeleri yaparken, biz defans hataları konusunda uyarılarda bulunmayı tercih ettik.
Son haftalarda hep sorunlu takımlarla oynadık, İstanbulspor maçı dışında rakibin sorunlarını iyi değerlendirdik.
Hep Antalyaspor maçıyla başlayacak seriye dikkat çekip, takımın gerçek gücünün bu maçlarda ortaya çıkacağını söyledik.
Bu serinin daha ilk maçında teker patladı.
Özellikle 3 oyuncuya dikkati çektik.
Birincisi kaleci Bahadır Güngördü, diğer ikisi ise Hayrullah Bilazer ve Nihad Mujakic’ti.
Antalyaspor maçında beklenen oldu, Bahadır Güngördü kesik yedi.
Diğer ikisi ise Pedrinho ile birlikte yenilen tüm gollerde başrol oyuncuları oldu.
İnanın ne kadar eleştirsek de Ankaragücü’nün bu kadar kötü oynayabileceği aklımızın ucundan bile geçmezdi.
Oynanan oyunla ilgili yazacak kelime bulmakta zorlanıyorum.
Maçı 4-0 kaybetmişsin, bazı gollerde hataları olsa da yine de Ankaragücü’nde maçın en iyisi kimdi diye sorsanız tereddütsüz “kaleci Rafal Gikiewcz’di” derim.
4 gol yedi ama tam 7 net kurtarış da yaptı.
Bunların arasında rakip forvetle bire bir kaldığı iki pozisyon ile müthiş bir şutta topa parmaklarının ucuyla dokunup, topun direkten döndüğü pozisyon da vardı.
Ankaragücü’nün deplasmanda 8-1’lik Antalya galibiyeti var, destan gibi anlatılır o maç hala.
Eğer Rafal Gikiewcz olmasa aynı skorla Ankaragücü’nün kaybetmesi içten bile değildi.
Üç futbolcunun ismini yazdım, onlar gollerde kesin hatalı oyunculardı.
Kötü oynayanlar ise kaleci Rafal Gikiewcz ve Ali Sowe’u kenarda tutarsak tüm takımdı desek abartı olmaz.
Ankaragücü bu kadroyla hiçbir maçını rahat kazanmaz.
O kesin de yine kesin olan bir şey söyleyeyim:
“Bir daha Ankaragücü’nü bu kadar kötü oynarken göremezsiniz.”
Bir müsibet bin nasihattan iyidir derler.
Son haftalarda kazanılan puanların teknik direktör Emre Belözoğlu’nu rehavete sürüklediği çok açık ortada.
Yoksa geçen hafta tel tel dökülen defans dörtlüsünü, hiçbir değişiklik yapmadan aynen sahaya sürmenin başka izahı olmaz.
Bu maç Ankaragücü için yol kazasıdır.
Artık Emre Hoca’nın şapkasını önüne koyup, kadroyla ilgili radikal kararlar almasının vakti geldi.
Başkaları adına konuşamam ama kişisel görüşümü paylaşayım.
Ben Emre Hoca’ya sorunların çözümü noktasında güveniyorum.
Emre Hoca, içindeki hırsı kaybetmediği sürece Ankaragücü’nde başarılı olacaktır.
İnanıyorum ki dün cezalı değil de sahada olsa bu skor, bu oyun kesinlikle olmazdı.
Geldiği günden beri saha içinde maçı yaşayan bir Emre Belözoğlu var.
Futbolcularla maç içinde sürekli diyalog içinde.
Dün maçı büyük ihtimal localardan birinde izleyip, yardımcılarına uyarılarda bulunmuştur.
Ama saha içinde olmakla, tribünden maç yönetmek arasında dağlar kadar fark var.
Hafta içinde, dördüncü hakemlerle ilgili bir serzenişte bulundu, sürekli Ankaragücü yedek kulübesinin dibinde durmalarını eleştirdi.
Ankaragücü’ne geldi, 4 maçta 3 sarı kart gördü, şimdi de bu açıklamadan dolayı disipline sevk edildi.
TFF içinde birileri belli ki Emre Hoca’yı sindirmek için planlı bir çalışma içinde.
Emre Hoca da kendi mücadelesini veriyor.
Yönetimin de hocasına gereken desteği vermesi gerekir.
Sadece Hoca’ya değil, oyunculara da.
Ayyuka çıkmış bir söylenti var.
Kaleci Bahadır Güngördü’nün İstanbulspor maçı öncesi TFF pasaportunu istiyor.
Belli ki Galatasaray maçındaki performansından dolayı Milli Takım’a davet edilecek.
Montella, İstanbulspor-Ankaragücü maçını izliyor, o günün akşamında pasaport Bahadır’a iade ediliyor.
Oyuncuyu resmen yıkacak bir davranış.
Böyle bir şey yaşandıysa kulübün çıkıp açıklama yapması, oyuncusuna sahip çıkması gerekir.
Kimseden ses çıkmıyor, tüm Türkiye’nin gözbebeği haline gelen Bahadır Güngördü, iki haftada kendi takımında bile formasını kaybediyor.
Tarihin en güçlü yönetimi diyoruz da…
Güç öyle lafla olmuyor.
Gücün en güzel örneğini dün bizzat yaşadık.
Gazze’deki olaylar nedeniyle İsrail-Kosova maçı ertelenmişti.
UEFA, maçın 12 Kasım’da oynanmasına karar verdi.
Yani yarın oynanacak maç
Antalyaspor’da iki oyuncu var bu maçta oynayacak.
Kosova Zymer Bytyqi’yi hemen çağırıyor ama Antalyaspor, takımın en önemli oyuncusu Sagiv Yehezkel için 45 dakikalık izin koparıyor.
Yehezkel’in ilk 45 dakikadaki müthiş futbolu da Ankaragücü’ne yetiyor.
İsrail Milli Takımı’nın da en önemli oyuncusu olan Yehezkel’i, Milli maçtan iki gün önce lig maçında oynatabilmek gücün göstergesidir, o güce bizzat şahitlik ettik.
Diğer İsrailli oyuncu Ramzi Safori de 72 dakika oyunda kaldı o da maçın en iyilerindendi.
Antalyaspor, mali ve yönetimsel krizdeki bir takım.
Futbolcularına 6 aydan beri ödeme yapılmadığı haberleri yakın zamanda medyada yer aldı.
Genel kurul yapıldı, yönetim değişti.
Ama bu takım transfer döneminde öyle oyuncular alıyor ki nereden buluyorlar bu oyuncuları demekten kendimi alamıyorum.
Ankaragücü ise hala geçen sezon başında Emre Yıldız-Mustafa Dalcı ikilisi tarafından alınan oyuncularla başarı arıyor.
Sanki bu oyuncular mükemmel de Ömer Erdoğan ve Tolunay Kafkas oynatamamış.
Bir bakıma Emre Yıldız’ı aklama çalışması yapılıyormuş gibi geliyor bana.
Riad Bajic varken, kafasında futbolu bitirmiş Macheda tercihini başka türlü izah edemiyorum çünkü.
Pedrinho, Tasos’un ilk 11’e entegre edilmesi Emre Hoca’nın elini güçlendirir diye düşünüyordum.
Ama bu iki oyuncuyu kazanacağım derken, Ankaragücü’nün geleceği olabilecek Olimpiou Morutan’ı, Renaldo Cephas’ı kaybediyorsun.
Hoca’nın önünde 15 günlük milli maç arası var.
Bu aranın çok çok iyi değerlendirilmesi, kadro tercihlerinin netleşmesi gerekir.
Tam bir kaos havasında başlayan milli maç arasında herkese düşen görev, birlik içinde zor gününde takımın yanında olmak.
Açık söyleyeyim beni dünkü maçta oynanan oyun kadar, belki de daha fazla tribünlerdeki bölünmüşlük korkuttu.
Maçın son bölümlerinde Gecekondu tribünü yönetim aleyhinde tezahürat yaptı, istifa sesleri yüksek sesle dile getirildi.
Diğer tribünler ise istifa söylemlerine karşılık vermedi.
İstifa söylemlerini, saygı duysam da şu an için doğru bulmuyorum, çok erken.
Ancak, saygı duymadığım konu bir kısım taraftarın daha 20. dakikada toplu olarak kendi futbolcusunu ıslıklaması, yuhalaması, münferit olarak da rakibi alkışlayarak, “beş, beş” diye tezahüratlarda bulunması.
Kesinlikle doğru bulmuyorum bunları.
İstifa söylemini, Gecekondu’ya mal edebilirsiniz ama hiçbir grup, bizim tribünümüzde futbolcu yuhalanmadı, beş, beş diye bağırılmadı diyemez.
Hafta içindeki voleybol maçından sonra atılan gereksiz bir twit, ortamı zaten germişti.
Bu maçta yaşananlar, tuzu biberi oldu.
Maçtan sonra sosyal medyayı takip ediyorum.
“Aman bölünmeyelim, birlik olalım” diyenlerden çok, yangına körükle gidenler ağırlıkta.
Biliyorsunuz kitabın ortasından konuşmayı severim.
Bu bölünmenin sorumlusu direkt yönetim.
Maalesef son dönemlerde yandaş gruplar oluşturup, diğerlerini ötekileştirme sevdası peşindeler.
Sadece taraftarlar değil, biz medya mensupları için de aynısını yapıyorlar.
Haftada bir gün antrenmanlar medyaya açılıyor.
Bakıyorsun son günlerde sadece belli kişiler davet ediliyor, hoşlarına gitmeyecek sorular soracak olanlar davet dışında tutuluyor.
Ne zaman başladı bu uygulama?
Samsunspor maçının ardından düzenlenen basın toplantısında benim de aralarında bulunduğum bazı gazetecilerin “Emre Yıldız’ın transferleri konusunda Emre Belözoğlu’nu uyarmasıyla.”
Zannediyorlar ki “İstemedikleri soruları soran gazetecileri dışlarsak her şey güllük gülüstanlık olacak.”
George Orwell’in dediği gibi, “Gazetecilik birilerinin yazılmasını istemediği şeyleri yazmaktır. Bunun dışındaki her şey halkla ilişkilerdir.”
Davet edin etmeyin, ben gazetecilik yapmayı sürdüreceğim, istemediğiniz şeyleri yazacağım.
Ama siz ne yaparsanız yapın, Emre Yıldız’ın Ankaragücü’ne yaptığı kötülükleri aklayamayacaksınız.
Bu taraftar, biz yazdığımız için değil, futbolu bildiği için, yapılan yanlışları gördüğü için bu kişiye karşı çıkıyor.
Bilin istedim.
Daha söyleyecek, yazacak çok şey var da yazı epey uzadı, onları da Pazar günü akşamı Gölge Markaj’a saklayalım.
METİNER ERDEM