Ankaragücü bu sezona transfer yasağı ile başladı.
İlk haftalar iyi giderken, bir anda hiç kimsenin aklına gelmeyen Metin Diyadin teknik direktör olarak takımın başına getirildi.
Eksik kadroya rağmen zaman zaman iyi maçlar da çıkardı.
Sonrasında, küçümsenen aslında boyundan büyük işler başaran Mehmet Yiğiner çok eleştirilince kongre sürecine girildi.
Kongrede çok iyi bir taraftarımız olan Ali İhsan Mutlu bir sürü korumalar tarafından tartaklandı. Allah’tan Gecekondu tribün liderimiz Ali imdat çok üzücü olaylara meydan vermemek için sahnede yerini aldı.
Murat Ağcabay ya da Mansur Yavaş’ın adayı beklenirken bir anda Fatih Mert Ankaragücü yönetimine geldi.
Söylemleri bütünleştiriciydi, Ankaragüçlülerin kalbine pozitif enerji yükledi.
Ankaragücü’nün şaha kalkacağı günü bekledik ama olmadı.
Her gelen yönetim bir önceki yönetimi karaladı, dava açacağından bahsetti ama kimse buna cesaret edemedi.
“At sahibine göre kişner” derler.
Sahip gibi görünen, kriz yönetiminde sınıfta kaldı.
Türkiye’de, her alanda olduğu gibi futbolda da kaos ortamı var.
Şehirlerin siyasetçileri, mülki idare amirleri, yerel yöneticileri devreye giriyor. Ankara’nın siyasetçileri (genelde kontenjandan atanmış, emir erleri oluyor) ise Ankara’nın kulüplerinden haberdar bile değil. Asıl memleketlerinin takımlarını takip ediyorlar. Sadece hatıra bileti alarak taraftarın gazını alıyorlar. O da parti büyüklerinin ricası üzerine gerçekleştiğini sanıyorum.
Başkanın ve siyasetçin ne ise kulübün de o kadar oluyor.
Asıl sıkıntı, parayı devlet kaynaklarından sağlayan ve sponsor adı altında verenler, kulüpte muktedir oluyor.
Yeni yönetim transfer yasağından dolayı eski futbolcuları tanıyor diye Mustafa Kaplan’ı getiriyor. Ondan da istenen başarı yakalanamayınca, sözde transfer yapılmasa da ben Ankaragücü’nü Süper Lig’de tutarım diye Trabzonlu Mustafa Reşit Akçay getiriliyor. Fakat o da 110 yıllık, Cumhuriyetin mayası Ankaragücü’nün büyüklüğü şöyle dursun; Trabzonspor’un şampiyon olmasını istediğini söylüyor.
Aslında bu ifadeyi İsmail Kartal da kullanıyordu. Birçok röportajında “Ben Fenerbahçe’yi şampiyon yapacaktım, Trabzon’a giderken otobüs kurşunlanmasaydı” ifadesini kullanırdı.
Sonuçta Ankaragücü camiasını bilmeyen adamla yola çıkarsan bunları sindirmek zorunda kalıyor insan, Ankaragücü zarar görmesin diye.
Bir anda Bursaspor’da istenilen başarı yakalayamamış kulüpten ayrılan adam, Ankaragücü taraftarı ile zıt isim İbrahim Üzülmez getirilip, kulüp deneme tahtasına çevriliyor.
“Bugün borç alan, yarın emir alır.”
Dün borçla, vasat futbolcuları transfer edenlerin, hoca konusunda elleri kolları bağlı.
İktidar oldular ancak muktedir olamadıkları için hocayı, dolayısıyla takımın kaderini başkaları belirledi.
Buna rağmen transfer yapamamış Ankaragücü, 10 kişiyle şampiyonluğa oynayan Galatasaray’a yenilmemiş, Ankara’da Galatasaray ve Fenerbahçe’yi yenmiş, Başakşehir’i yenmesini hâkim güçler engellemiş, Trabzonspor’u yenmesine müsaade edilmemiştir.
Ankaragücü, taraftarın sosyal medya desteği ile son 2 haftaya girdi. O nereden çıktı, Gerson Rodriguez, Ankaragücü kaptanı Kulisiç’i dövmüş. Hemen resimler medyaya servis edildi.
Neymiş efendim takımdaki futbolcular Gerson Rodriguez’i istemiyormuş. Hiçbir iddiası olmayan Antalyaspor’la evinde maç yapıyorsun, en önemli oyuncunu oynatmıyorsun. Ve bu maçta ligde kalabilecekken matematiksel olarak bu şansı kendin kullanmıyorsun.
Ankaragücü’nü yönetenlerin, Anadolu’nun bir ilçe takımı kadar toplumda bir etkinliğini göremiyorum.
Ankaragücü’ne taraftar değil… Yönetici olacaksınız.
Korona virüse rağmen ligler oynatıldı, istediklerini Avrupa’ya gönderdiler, istemediklerini küme düşürdüler.
Ankaragücü bağıra bağıra, çeşitli masa başı oyunlarıyla küme düşürüldü…!
Yönetim daha Başakşehir maçından sonra helallik istedi. Çünkü ligin kaderi sahada değil kapalı kapılar arkasında verilmişti.
Hiçbir şey yapamadı, yapamazdı da zaten.
Kim sana kötü gelirse onu daha çok sevme, kim daha çok zarar verirse ona daha çok bağlanma.
Sevgi acıya, çileye bağlanmak demek değildir.
ANKARAGÜCÜ HARİÇ…