Öncelikle hepinize iyi yıllar dilemek istiyorum.
Yeni yılın ilk yazısını, gecikmiş de olsa, beni çok mutlandıran Büyük Atatürk Koşusu nedeniyle organize edilen 24 Aralık’ta katıldığım yemekli buluşmaya ayırmak istedim.
Öncellikle düzenleyen arkadaşlara çok teşekkür etmek isterim. Çok sayıda ve uzun zamandır görmediğim atletizmseverle buluşmak beni çok mutlu etti. Toplantı ortamı o kadar sıcaktı ki, atletizmle ilgili farklı düşüncelerimi de orada anlatmak istemedim. Şimdi burada bu düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Atletizm ortamı kuyuyu onarmak için beline ip bağlayarak kuyunun dibine inmek isteyen adamın yorumlarına benziyor. kuyunun dibine inemeyince ip mi kısa yoksa kuyumu derin anlayamadım diyebiliyor.
Ankara’da atletizm sahası şehrin merkezinde dururken her şey tıkırındaydı. Herkes kısa sürede sahaya ulaşabiliyor, yarışları izleyebiliyor ve sahada atletizm camiasındaki insanları görebiliyor, atletizm adına konuşmalar yapıyor görüşler paylaşabiliyordu. Ayrıca kondisyonlarını geliştirmek için diğer spor dallarındaki sporcularda bu sahadan yararlanıyordu. Ne yazık ki bu olanağı artık kaybettik. Kamplarda olan bazı sporcular kendisini kurtarabiliyor ama bu durumun madalya almamızı etkileyeceği de gözüküyor.
Yeni bir kitap aldım. Kitap Dr. Nevzat Atlığ’ın yazdığı klasik Türk müziği adlı kitabı… Yaşadığımız sorunların müzik ortamında da yaşandığını görünce de pek şaşırmadım. Müzikte de 1970’li yıllar da önemli bir kavşağa gelinmiş.
Radyo mu?
Yoksa gazino mu? tartışması yetenekli müzisyenlerin paranın olduğu gazinolara yönlendirmiş. Dr. Nevzat Atlığ bu aşamada devreye girerek klasik Türk müziğini kurtarmak için doktorlara gitmiş ve üniversitelerin tıp fakültelerinde çok sayıda klasik Türk müziği koroları kurdurulmasını da desteklemiş.
Şimdi size soruyorum.
Dr. Nevzat Atlığ’ın yetenekli müzisyenleri kaybedince yerlerini doldurmak için üniversitelere koşarak müzisyen yetiştirme çabasını atletizmde niçin uygulamıyoruz?
Sadece üniversiteler mi? lise, ortaokul, ilkokul ve ana okulları ve kulüplere neden gitmiyoruz? Bunları yapmadığımız içinde sahalarımız kolaylıkla elimizden alınabiliyor. Gerçekte atletizm ise küçük bir kedi değil, aslında büyük bir kedi olan kaplan gibidir. 250 kilo gelen kaplanlar avını avlamak için güçlü bir biçimde yükseğe sıçrarlar ama yere estetik biçimde düşerler. Diyeceğim atletizm hem gücü hem de estetiği birleştiren spor dalımızdır.
Atletizmin yapması gereken, kocasını kaybetmiş ve çocuklarını okutmak ve korumak isteyen kadınların yaptıkları gibi olmalıdır. Bu kadın özveri ile çalışır, çabalar. İş başa düşmüştür. Çocuklarına gelecek sağlamak için.
Atletizm de bunu yapmalıdır.
90 kişinin buluştuğu büyük bir atletizm toplantısı atletizm konusunda, atletizmdeki insanların bir araya gelebildiğini gösterdiği için de umutlandım.
Bu toplantıyı düzenleyenlere yeniden teşekkür ederken, hepinize sağlıklı ve atletizmle dolu nice yıllar dilerim.
ARTUN TALAY