Dile kolay 20 yıl kulüp başkanlığı yapmak. Hele hele bu Fenerbahçe gibi bir takım olursa. Ama her başlangıç gibi görevi bırakmanın da bir zamanı var.
Kulübe çok fazla hizmetleri olan, tesisler kazandıran, özellikle 3 Temmuz’da FETÖ’nin sözüm ona şike operasyonuna neredeyse tek başına karşı duran, hatta 1 yıl hapiste özgürlüğünden yoksun kalan, cesaretli tutumu ve hizmetlerinden ötürü taraftarın gönlünde taht kuran Aziz Yıldırım, keşke finali bu şekilde tamamlamasaydı.
Ne var ki, çocuğu gibi gördüğü Fenerbahçe ile adeta özdeşleşen Aziz Başkan, son yıllarda takımın başarısız sonuçlar almasından ötürü tribünlere küstürdüğü taraftar ile iyiden iyiye arası açıldı. Her ne denli yadsınamayan hizmetleri, 3 Temmuz’daki dik duruşu belleklere kazınsa da artık Başkan’da metal yorgunluğu belirgin şekilde kendini gösteriyordu. Öyle ya kolay değil, bir kulübün başkanlık koltuğunda 20 yıl oturmak. Metal yorgunluktan ötürü en küçük eleştirilere bile sabır göstermiyor, anında parlıyordu. Tabii Aziz Yıldırım’ı bu tavırlara iten etmenlerin başında “Benden başkası Fenerbahçe’ye sahip çıkamaz” güdüsüydü. Yani bir türlü kabullenemiyordu başkanlığı bırakmayı her maçta aleyhine bağırılmasına rağmen.
Gelen her başarısız sonuç taraftarı yeni arayışlara itti. Kuşkusuz bu arayışların odak noktası çok öncelerden seyirci ile kurduğu içten ilişkiden ötürü Ali Koç’tu. Türkiye’nin en zengin ailesinin bir ferdi olmasına karşın, son derece mütevazı, içten yaklaşımları, egosu son derece düşük konuşmalarıyla Ali Koç, Fenerbahçe seyircisinin vazgeçilmeziydi.
Yani değişimin fitilini taraftar çok önceden ateşlemişti. Ama yine aldırmıyor, yine bildik tavırlarını sergilemeye devam ediyordu Aziz Yıldırım. Taraftarın isteğine, tezahüratlarına kongre üyeleri de destek verince 20 yıllık “Efsane Başkan” kaçınılmaz olarak koltuğunu yitirdi. Dedim ya, keşke böyle bırakmasaydı, keşke kendiliğinden “Tamam” diyerek önceki kongrede “veliahtım” dediği Ali Koç’a başkanlığı devretseydi. Ama olmadı.
Fenerbahçe’de beklenen, olması gereken değişim, taraftarın desteği, kongre üyelerinin ezici çoğunluğunun oyları ile gerçekleşti. Sıra artık kulübün 37. Başkanı Ali Koç ve arkadaşlarında. Kuşkusuz kulüp büyük bir borç altında. Öncelikle bu devasa sorunun çözüme kavuşturulması gerekiyor. Zaten Ali Koç da her konuşmasında bu soruna dikkat çekiyor, şeffaf ve izlenebilir bir yönetimin sözünü veriyor.
İşin mali boyutunun yanında, taraftarın en büyük özlemi başarılara imza atacak takımın oluşturulması. Dört yıldır başarıya aç, yıllardır Şampiyonlar Ligi’nde takımını izleyemeyen taraftarı hoşnut edecek, fırtına gibi esecek takımın kurulması Ali Koç’un boynunun borcu. Zaten taraftarın isteğini, amacını, coşkusunu çok iyi biliyor, yakından tanık.
Fenerbahçe’de yeni bir dönem başladı, gelecek kazandı. Umarım bu değişimin artıları Fenerbahçe kadar Türk futboluna da yansır. Öyle, ya Avrupa’da başarılara imza atacak Fenerbahçe aynı zamanda kazandıracağı puanlarla UEFA’nın sırlamasında Türkiye’yi daha üst sıralara taşıyacak. Nasıl Beşiktaş’ın Avrupa’daki başarılarıyla övündüysek, aynı sevinci, coşkuyu Fenerbahçe’nin maçlarında da yaşarız.
Şurası bir gerçek ki, ne kadar güçlü olursanız olun, ne kadar hizmet ederseniz edin her şeyi tadında bırakmak lazım. Çünkü değişim yaşamın kuralı. O kuralı da hiç kimse bugüne değin ortadan kaldıramadı, kaldıramaz da.
Salt Aziz Yıldırım örneğinde değil, siyasette, sivil toplum örgütlerinde, spor kulüplerinde koltuğa çivi ile çakılmak, ömrünün sonuna dek orada oturmak olası değil. Gün gelir, en güçlü olduğunuz anda bile o koltuk altınızdan çekilir gider.
Aziz Yıldırım yine de her daim Fenerbahçe’nin “Efsane başkanı” olarak anılacak. En azından 3 Temmuz’daki dik duruşu ile anımsanacak. Yeni görevinde Ali Koç’a başarılar dileriz.