Mevsimler hayatımızın rüzgârlarını etkiler. Bu esinti bazen ansızın, bazen de bir programa bağlı olarak bir yerlere savurur bizi.
İşte yine yaz geldi ve Akdeniz’in nem deryası sıcaklığı beni ata toprağına, doğunun incisi Hazar Gölü’ne atacak. Her yaz olduğu gibi Temmuz ve Ağustos’u orada geçireceğim. Eski bir sevgiliyle buluşmak misali o görkemli doğayı, tarihin derinliklerinden fışkıran söylenceleri ve efsaneleri bir kez daha yâd edeceğim.
Okyanuslar ve denizler heybetli dalgalarla kıyıları dövse de, sonuçta karaya yenik düşerler. Halbuki yüksek rakımda suyunu ve rengini koruyan göller karaya ve dağlara meydan okuyor gibi dingin dururlar ki bu topografik asalet bana daima büyüleyici gelmiştir.
Osmanlı zamanında ‘Gölcük’ olarak bilinen ve tektonik bir geçmişe sahip olan Hazar Gölü de 1300 rakımda batıdan doğuya 20 km uzunluğu 6 km genişliği ve 210m derinliğiyle masmavi bir küvet gibi… Bu emsalsiz görkemiyle Elazığ-Diyarbakır yolu üzerinden geçip giden her yolcunun hafızasında kalıcı izler bırakır.
Kuzey kıyısından karayolu, güneyinden ise demiryolu geçer. Elazığ’dan Diyarbakır yönüne giderken, gölün başlangıcında, demiryolu hattında Sivrice ilçesi karşılar sizi. Bu ilçenin çıkışından sağ yapıp demiryolunu geçerek Hazarbaba dağına tırmanırsanız, kayak tesisleri idare binasına kadar gidersiniz. Bundan sonrası trek yapanlar için zirveye uzanan büyüleyici rotalar başlar.
Gölün suları yazın yükselip kışın alçalır, Temmuz ayında en yüksek seviyesini bulur. Sivrice’den demiryolu istikametinde 3 km gidildiğinde eğer sular çok yükselmemişse kıyıya 100m açıktaki bir adanın 150m batısında Batıkkent’in üst duvarlarını görürsünüz. Adadan bu evlere uzanan yol Efes mimarisiyle döşenmiştir. Batıkkent fiziki görkemi kadar efsaneleriyle de ünlüdür.
Ne zaman Hazar’a yolum düşse ilk durağım Batıkkent olur. Su yükselmiş ve o muhteşem yapılar su altında kalmışsa bile 1-2 metre dalıp üst duvarlarına dokunurum. Bu dokunuş beni binlerce yıl öncesinin hayal dünyasına götürür ve tarif edilmez duygular içinde keyifli bir anıya imza atmış olurum. Binlerce yıl diyorum, çünkü 11. yüzyıldaki kayıtlarda burada Dzovak (Gölcük köyü) adlı bir yerleşim alanı, adanın merkezinde görkemli bir kilise ve manastıra ait yapılar varmış. Evliya Çelebi ise Harput’a 5 saat uzaklıktaki bir kentten bahseder. Büyük bir olasılıkla Doğuanadolu fay hattının hareketi sonucunda gölün suyu 20-30 metre yükselince bu yerleşim alanı sular altında kalmıştır.
Yıllardır Batıkkent konusunda kapsamlı bir araştırma yapılmasından imtina ediliyor gibi… Başka toplumları ve onların uygarlıklarını yüceltmek zor geliyor bize. Ne var ki Anadolu’nun zenginliği eski uygarlıklar bize emanet, onları gün ışığına çıkarıp yüceltmek namus borcumuzdur, bizim yüceliğimizdir.
Demiryolu bandında gölün doğu ucunda, Gezin yakınlarında Bağlartepe (Adatepe) denilen yerde de eski bir yerleşimin olduğu bir ada var. Yaklaşık 40 yıl önce karayolu bandına kurulan hidroelektrik santrali nedeniyle su seviyesi 1240m kotun altına düşünce bu ada yarım ada konumuna düştü. Atatürk demiryoluyla buradan geçerken bu tepeye bir sanatoryum yapılmasını istemiş, fakat ölümüyle birlikte bu proje başlatılmadan bitmiştir. Sanırım göle atfedilen ‘Doğunun Yalovası’ deyimi de Atatürk’e aittir.
Hazar muhteşem derinliği ve jeolojik yapısıyla son 50 yılın teknolojisine ve çarpık yapılaşmasına karşı direniyor. Daha önce yapılan elektrik santrali ve Elazığ ovasına su aktarma projeleri birer doğa faciasıydı. Neyse ki bu hatadan çabuk vazgeçildi. Fakat kara yolu bandında yapılan 70’e yakın tatil sitesi ve resmi kurum yerleşkeleri, zaman içinde Hazar’ın canına okuyacak gibi. Torunlarımızın bu doğa harikasına tanık olmayabileceğini düşünmek ürkütücü!….
Meraklı gezginler, her iki kıyı bandında kendi ekipmanlarıyla kamp kurabilecekleri gibi, karayolu kıyısındaki Turpol ve MaviGöl tesisleriyle, Gezindeki prefabrik evlerde konaklayabilirler. Gezin ve Bermaz çileğini tatmak isterlerse mayıs-haziran ayları idealdir. Hazar’ın sazan balığını tatmadan geçip gitmek de olmaz. Karayolu bandında birçok balık işletmesi bulunur. Kısa bir mola esnasında bu lezzetleri tatmak mümkündür. Göl sularının ısındığı dönem ise genellikle 10 Temmuz-20 Ağustos arasıdır.
Hazar’a giderken de dönerken de tarifsiz bir hüzün sarar beni. Benden sonra tufan, anlayışıyla bakımsız ve ihmal edilmiş bulurum bu ortak zenginliğimizi.
Yine de selam olsun Hazar’a, selam olsun ortak zenginliklerimizi gelecek kuşaklara bırakmayı kendine iş edinen doğa ve çevre dostlarına…
Yeni bir yazıda buluşmak umuduyla…