Güney kutbundan yaklaşan büyük bir gezegen 21 Ağustos’ta dünyaya çarpacak ve kıyameti gerçekleştirecekmiş.
Dünyada bu görüşe aldanan kişiler olduğu sürece, küresel spor yapısı haliyle kendine rahatça taraftar bulabilecektir.
Dünya Atletizm Şampiyonası’nda başarılı olan ve bu başarıda emeği geçenleri içtenlikle kutluyorum.
Gelelim gerçeklere:
‘’Gelişmiş ülkeler çıkarlarını demokrasiden önde tutarlar’’ görüşü Dünya Atletizm Şampiyonası’nda kanıtlandı.
IAAF başkanı “SIR” ünvanlı bir İngiliz, ama buna rağmen yapılan bazı saygısızlıklara şaşırmıyor değiliz.
Hem organizasyon kendi ülkesinde, hem de atletizm ve olimpik spor ailesine karşı saygısızlıklar yapılıyor, ilginç değil mi?
Bunlarla ilgili bir mektubu IAAF başkanına, bir mektubuvda İngiltere Başbakanı’na yollamayı ve gelecek günlerde sizlerle paylaşmayı düşünüyorum.
Çünkü atletizm ve olimpik spor ailesi, sporda saygıyı öncelikli olarak hak etmektedirler.
Zırvaların iki temeli vardır.
Cehalet ve husumet.
Dünya Şampiyonası’nın bizi ilgilendiren yanına gelirsek; 2. lig futbol takımlarının antrenörlerinin kim olduğunu toplumumuzda birçok kişi bilirken, Ramil’in, Copello’nun, Eda’nın, Özkan’ın ve diğer atletlerimizin antrenörlerinin kimler olduğunu bilen kaç kişi vardır?
Atletlere saygısızlık örneği ise; Copello ve Ramil başarılı oluyorlar ama birçok önemli gazetede küresel spor üyesi futbol ön sayfaları doldururken, iç sayfalarda yer buluyorlarsa bu durum düşündürücüdür.Ramil şampiyon olmuş, dört televizyon kanalı,konunun ciddiyeti ve anlamıyla orantılı yayın yaparken,diğerleri son dakika altyazısıyla diğer yayınlarını sürdürdüler.
Son dört şampiyonada “Bolt ve Jamaika” isimleri anılıyorken, şimdi “Ramil ve Türkiye” isimleri kayda geçmiş durumda.
Atletlere saygıyı göstermeyenlere şunu hatırlatmak isterim.
Copello yarışta 300 metreye gelince ‘’yoruldun yerine yedeğin yarışa girsin’’ diyen olmaz!
Ramil’e son 100 metreye girdiğinde ’’ yerine yedeğin devam etsin’’ diyen de olmaz!
Eda’ya veya Özkan’a ‘’ilk üç atışta çok yoruldunuz, son üç atışı da yedeğiniz yapsın diyen de olamaz!’’
Maratonda son 20 kilometreyi hiçbir maratoncunun yedeği koşamaz ve bu atletizmin diğer 22 dalında da aynıdır.
Atlet yarışa başlar ve bitirir.
Bu durum yarış sonunda ölçülür ve ilan edilir. Sonucu herkes dünya rekoruyla, ülke rekoruyla kıyaslar. Ama bu durum küresel spor yapılarında böyle değildir yorulanın, sakatlananın yerine hemen biri girer. Antrenörlerin ellerinin altında birçok sporcu vardır ve başarı için bu sporcular arasından seçme yaparak kadroyu oluşturma hakları vardır.
Atletizmde ise bir atlet, bir takım, bir de antrenör vardır. Antrenör de o takımı çalıştıran kisidir.
Bu yüzden işi çok zordur.
Atletizmde saygısızlığa gelirsek…
Sırıkla yüksek atlama erkekler finalinin en heyecanlı yerinde naklen yayın kesildi. Arkasından Real Madrid-Mancehster United arasındaki şampiyonluk maçına geçildi.
TRT spikerlerinin çoğu bilinçli spor adamları olduğundan durumu toparlamaya ve dengelemeye çalıştılar. Atletizmi sevenler böylece sırıkla yüksek atlamanın en heyecanlı bölümünü izleyemediler.
Saygısızlık örnegi olarak bu yeterlidir diye duşunuyorum.
Atletizmi tüm dünya ülkeleri yapıyor. Bu nedenle Dünya Şampiyonası’na konulan zor barajları geçen atletler şampiyonaya katılabiliyor. Zaten bir atlet bu zor katılım barajını Dünya Şampiyonası’nın içinde geçerse kendini finalde bulabiliyor.
Buna rağmen 100 metre finalinde atletler ortalama, yüzün üstünde atletle yarışıp Dünya Şampiyonası’nda finale çıkabiliyor.
Maratonda ise atletler yaklaşık yüz elli barajı geçmiş atletle Dünya Şampiyonası’nda yarışıp madalya almaya çalışıyor.
Yani atletizm Dünya Şampiyonası’nda hiçbir atlet birkaç sporcuyla yarışarak madalya alamıyor.
Bu nedenle atletizm ve olimpik spor ailesi çok bilinçli ve uyanık olmak zorunda.
Küresel spor yapısı ancak uyurken masumdur.
Sözlerimi Konfüçyus’un sözleriyle bitirmek istiyorum:
” Hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamaz. ”