Her fırsatta dededen babadan Beşiktaşlıyım diye söylüyorum dükkanda..
Bir de babamın at yarışlarına olan merakından yıllarca hipodromda geçti ömrümüz…
Yaşım altı mıydı yedi miydi hatırlamıyorum tam olarak babam bir gün çıkıp geldi.
– “Hazırlanın; sizi bir yere götüreceğim…” dedi…
İlk atımızla tanıştığımız gündü o gün…
At bakımsız, kötü durumdaydı ama babam “Siz bakmayın böyle göründüğüne bak nasıl olacak benim oğlum…” demişti…
Öyle de oldu; yaklaşık bir sene sonra atımız yarışa çıktığında hipodromda çıt çıkmamıştı…
Herkes şok…
Babamın dediği gibi atımız her çıktığı yarışı kazanıyordu…
Fakattt…
Ne olduysa oldu; büyük ümitle çıktığı yarışlarda at nal toplamaya başladı…
Yarış başlıyor, at önden fırlıyor zaptı yok ama yarışın sonunda nal topluyor…
Babamın seyahate gittiği bir gün annem konuya el atmaya karar verdi. Hiç bir sorunu olmayan atımıza belli ki “kem gözler” değmişti…
Bu sadece “nazar” olmalıydı…
O zamanlar annemin anneannesi kurşun dökerdi…
Kadın 90 yaşında…
Ben kendisine “küçük anneanne” derdim…
Küçük anneanneyi de alıp ahıra gittik…
Küçük anneanne dualarını edip başladı kurşunu dökmeye atımıza…
At dev gibi, küçük anneanne ufacık yani kuyruğunu sallasa küçük anneanneyi duvara yapıştırır…
Kurşun dökülürken hayvan zıplıyor, küçük anneanne ayrı korkuyor…
Annem, atımıza “Güzel oğlum sen çok başarılı olunca sana nazar değdi. Küçük anneanne sana kurşun dökecek. Korkulacak bir şey yok az sabır..” deyince her ne kadar her “cossss” sesine hafiften titrese de yine de sakin sakin beklemeye çalıştı.
Babam seyahatten dönünce tabii bilgi sahibi oldu bu “kurşun dökme” işinden…
Olan oldu tabii…
Bir şey dese ne olacak tabii ama Allah için dökülen kurşunun da yararı oldu…
Kötü enerji uçup gitti; yine başarılarına başarı ekledi atımız…
Nereye bağlayacaksın Bold Pilot geliyorrrrrrr diye mi sesleneceksin diyenlere yok yok derdim başka valla benim…
Beşiktaş’ın zaman zaman sorunları olsa da bu ara derdim Fenerbahçe…
İki yakaları bir araya gelemiyor; mağlubiyete doyamıyor.
Bir türlü toparlanamıyor. Ligin son takımlarıyla puan yarışında…
Nerede bizim rakibimiz Fenerbahçe?…
Ses yok…
Gerek taraftarında, gerekse camiada büyük bir umutsuzluk, mutsuzluk…
Doğruluk payı var mıdır yok mudur, şehir efsanesi midir orasını bilmiyorum ama bir zamanlar Fenerbahçe stadının nefesi güçlü hocalar tarafından okunup üflendiği fısıltı gazetelerinde dolaşıp durmuştu.
Sahte sarışın merakıyla işin biraz magazinel tarafındayım. Eğer bu zamanında yapıldığı iddia edilen okuyup üfleme durumu gerçekse, belli ki etkisini kaybetti artık…
Bu yılgınlık, bu bitkinlik, bu yenilgiler için tez elden Fenerbahçe taraftarı birleşip staddaki ilkmaçlarında stadın her köşesini okuyup üflemeliler…
Futbolcuların formaları sirkeli sularla yıkanmalı…
Nefesinin kuvvetine inandıkları hocalara üfletilip, kurşun falan dökülmeli…
Stadın dört bir yanında hayırlar dağıtmalılar.
Bunu bir Beşiktaşlı olarak istiyorum.
Şaka bir yana, rakibimiz ayağa kalksın, ligde yine rakibimizle zevkle, keyifle top oynamanın mutluluğunu yaşayalım.
Yoksa korkarım ki Fenerbahçe’yi unutacağız…
Dön gel Fenerbahçe…
Dön gel…
BURCU AKSOY