4 Nisan 2015 Fenerbahçe’nin vicdanına unutulmamak üzere kazınan tarihi bir kara gün.
Şampiyonluğu kovaladığı 2014-2015 sezonunda dış sahadaki Çaykur Rizespor maçı dönüşünde Sürmene’de takım otobüsünün kurşunlanarak facianın eşiğinden dönen kafilenin büyük şok yaşadığı unutulmaz gün 4 Nisan 2015. Otobüs şoförü Ufuk Kıran’ın kurşunlara hedef olmasına karşın son atakla aracı denize uçmasını engellediği karanlık bir gün 4 Nisan 2015.
Teknik Direktör İsmail Kartal ile ülkenin en üst düzey futbolcularının ölümden döndüğü Türk sporu adına rezil bir gün 4 Nisan 2015. 5-1’lik yenginin coşkusu ile evinin yolunu tutan Fenerbahçe’ye hain ellerin kalktığı, neredeyse toplu ölümlere neden olacak, şans eseri fedakar sürücü Ufuk Kıran’ın dışında kimsenin burnunun kanamadığı lanet bir gün 4 Nisan 2015.
İşte böylesine karanlık, hala aydınlatılamayan, arşivlere Türk futbolunun yüz karası olarak geçen bir gün 4 Nisan 2015.
Hiçbir Fenerbahçelinin yaşamı boyunca unutamayacağı karanlık olayın ardından 5 yıl geçmesine karşın, saldırganların yakalanamamasından, kimler olduğunun saptanamamasından ötürü Fenerbahçe’nin kalbi, vicdanı, ruhu hala yaralı, hala hüzünlü.
Fenerbahçe camiası hala, “Neden yapıldı, kimler gerçekleştirdi, tetikçilerin arkasında birileri var mıydı?” sorularının yanıtını arıyor. Ama aradan beş yıl geçmesine rağmen karanlık gün gizemini koruyor. Öyle ya, şampiyonluğa koşulan yolda kimler Fenerbahçe’ye böyle bir girişimde bulundu, takımın üzerine korku salındı?
Ölümün eşiğinden dönen Teknik Direktör İsmail Kartal’ın, kaptan Emre Belözoğlu ile diğer oyuncuların yüzlerindeki korku ve şaşkınlık hala gözlerimizin önünde. Saldırının ardından ruhen yıkılan, diğer maçlara tümü ile kendilerini veremeyen futbolcuların yaşadığı travma milyonlarca taraftarın şampiyonluk hevesini kursağında bırakmıştı.
FETÖ’nün 3 Temmuz 2011’de gerçekleştirdiği operasyonun ardından Fenerbahçe üzerinden hayata geçirilen katliam girişiminin üzerinden 5 yıl geçti, hala failler belli değil. Yüreği yaralı, hüzün dolu Fenerbahçeli isyan ediyor, sanıkların yakalanmasını bekliyor.
Öyle ya, Türk futbolunun yüz akı bir kulübe karşı neden böylesine karanlık girişimde bulunuldu, amaç neydi, hedefte niye Fenerbahçe vardı? Bu tür yüz kızartıcı saldırılar Türk futboluna ne kazandırır, kimlerin çıkarı olurdu bu karanlık silahlı saldırının başarılı olmasında. Tüm bu sorular şiddetle yanıtını arıyor. Umarım, daha fazla gecikmeden olay aydınlatılır.
Bilindiği üzere Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş başta olmak üzere futbol kulüpleri borçlarla boğuşuyor, sorunu aşabilmek amacıyla çeşitli yöntemlere başvuruyor.
Bütçeyi aşan harcamalar, özellikle yabancı oyunculara ödenen hesapsız milyonlarca avro, lüks tüketim, gelirlerin kısıtlı olması tüm takımları oldukça etkiliyor. Gazetelerde okuduğumuz borç tutarları adeta dudak uçuklatıyor.
Harcadığından fazla gelir olmadığından UEFA’nın mali kriterlerinin engeline takılıyor, Avrupa’da yarışmaktan yasaklanıyorlar. Nereden baksanız mali bir çıkmazın içinde, borç batağında kulüplerimiz.
Yönetimin kişisel katkıları da çözüm olamıyor borç sorununun giderilmesine. O zaman başka arayışlar gündeme geliyor. Tıpkı Fenerbahçe’nin taraftara yönelik başlattığı “Fener Ol” kampanyası gibi. Hiç kuşku yok ki, bu tür yöntemlere, çözüm arayışına devasa borcu olan diğer kulüplerinde başvurması kuvvetle muhtemel.
Aslında iyi bir yöntem taraftarın takımına gücü oranında katkı sağlaması. Taraftarlık böyle zor günlerde takımına sahip çıkmakla olur. Ali Koç ve arkadaşlarının başlattığı “Fener Ol” kampanyası umarım diğer borçlu kulüplerimize örnek olur, başarıya ulaşır.
Kulüpleri yönetenlerin şapkalarını önlerine koyup, borçları sorgulamaları, nerede hata yaptıklarını irdelemeleri, aşırı harcamadan şiddetle kaçınmaları gerekiyor. Yoksa “demoklesin kılıcı” gibi UEFA yaptırımları sürekli başlarında sallanır. Artık hovardalık, gösteriş harcama dönemi biti. Yani dönem hesap dönemi.
ŞÜKRÜ KARAMAN