Bu hafta rotamız Ankara’nın ilçesi Gerede sınırları içinde bulunan keçi kalesi.
Ankara Gerede arası otoban yolu üzerinde gidilirse 1 saat 30 dakika (145,1 km).
Birkaç kez yürüdüğüm bu parkurdan kaleye ulaşmanın çeşitli yolları ve imkânı var. Bu bölgeye giden her rehber kendine göre bir yol güzergahı seçip doğa yürüyüşçülerini finalde keçi kalesinden Gerede’yi en yüksek noktadan gösterme imkanını yaratır.
Biz de batı yönünden ilerleyip kayak merkezine yakın bölgede aracımızdan indik, harika bir orman dokusu. Mis gibi bir hava, ötüşen kuşlar ve hafif rüzgârın sesiyle şarkı söyleyen çam ağaçları bizi ilk karşılayan ev sahipleri oluyor. Bu bölge aynı zamanda kışın, kayak merkezi olarak tatilcilerin gönüllerince eğlenmesini kaymasını sağlayan Ankara’ya çok yakın bir turistik alan aynı zamanda.
Rehberimiz, doğa yürüyüşü katılımcılarına ön bilgi olarak, çok sessiz olmamızı hatırlatıp, sürpriz olarak bölgede yaşayan Yılkı atlarıyla karşılaşabileceğimizi söyledi.
Rehberimiz ayrıca, adımımızı attığımız her yere dikkat etmemizi, çok sessiz bir şekilde, doğanın sesini dinleyerek orman içinde yürüyüşümüz devam etmemizi söyledi.
Zaman zaman su içme molaları dışında rahat bir parkurda yürümek çok keyifliydi.
Keçi kalesine ayrıca Esentepe bölgesinde de bir çıkış yolu var. Orası tam bir vadi geçişi ve sürekli yükselen bir yapıya sahip. Bu kestirme yolda köylüler eşekle taşıma işini yapıyor. Daha önceki yürüyüşümde bu görüntüyle karşılaşmıştım. Bu çıkış yolu zorlu aynı zamanda kondisyon isteyen bir parkur. Uzun bir yürüyüşün ardında rehberimiz doğa yürüyüşüne katılan bizleri durdurdu ve önümüzde çok geniş bir yayla ile karşılaştık. Açığa çıkmadan bir köşede bekleyip tozu dumana katmış yaylanın bir ucundan diğer ucuna dörtnala giden yılkı atlarını seyretmeye başladık. (Yılkı tabiatta serbest dolaşan yabani atlar.)
Herhâlde bizleri fark etmiş olmalılar ki arkalarına bakmadan yayladan ormanın içine girip gözden kayboldular. Çok kısa bir görüntü olsa da karşımızda yılkı atlarını görmek müthiş bir manzaraydı.
Keyifle doğa yürüyüşümüze kaldığımız yerden devam ettik. Öğleden sonra orman içi yürüyüşümüz, ormanın gerçek sahipleri tavşanlarla uzaktan da olsa karşılaşmamız, tavşanların her an bir yere yetişme telaşını görmemiz çok güzeldi. Çok sık orman içinde Kış uykusundan uyanıp karnını doyurmak için ayak izlerine rastladığımız ayıların da ormanın içinde yakınlarda bizi gözetlediğini hissediyorduk.
Nihayet Keçi kalesine ulaşmış olduk. Gerede’yi bu tarihi kaleden seyretmek güzel bir duyguydu.
Keçi kalesinin hikayesine gelince bakın nasıl bir hikayesi varmış.
Keçi kalesi, Gerede’nin 5 kilometre kuzeyinde Arkut Dağı’nda etrafına hâkim bir tepede. Bithynia’lılar zamanından kalan kale, 1993 yılında restore edilmiş. Kale hakkındaki rivayete göre şehre saldırı olduğunda halk mal ve hayvanlarıyla beraber kaleye sığınırlar ve kendilerini savunurlarmış. Yine böyle bir durumda kale etrafına yerleşen düşman gündüzleri kaleye saldırmakta fakat başarılı olamıyormuş. Günlerce saldırılar devam etmiş ve kalede yiyecek sıkıntısı başlamış. Bir gece burada bulunan halk kaledeki tüm keçilerin boynuzlarında mum yakarak, kalenin dışına salmışlar. Bir anda büyük bir ordunun üzerlerine geldiğini sanan düşman oradan kaçıp dağılmış ve Geredeliler keçileri sayesinde düşmandan kurtulmuş. İşte kalenin ismi de buradan geliyormuş.
Rehberimizin bize verdiği kale hakkındaki bu bilgiyle Gerede’ye tepeden bakıp tarihi kalenin duvarlarına bağdaş kurup oturdum. Termosumda kahvemi bardağıma alıp yudum yudum içerken, halkın düşmanı nasıl zekice bir planla korkutup kaçırdığını hayal ettim.
Bu hayal aleminde sıyrılıp, Keçi kalesinin diğer zorlu parkurundan, vadi arasından dikkatli bir şekilde inerek bizi bekleyen kaptanınıza ve aracımıza akşama doğru ulaşmış olduk. Kaptanımız semaverde çayını demlemiş, doğa yürüyüşüne katılan arkadaşlara mis gibi kokan çayları ikram etmek bütün hazırlıklarını yapmış, bizi bekliyordu.
ALİ YILMAZ